27 Şubat 2017 Pazartesi

ŞİİRE YATMAK, ŞAİR UYANMAK…

ŞİİRE YATMAK, ŞAİR UYANMAK…
 
Şiir özgürleşmenin dilsiz yorumu, tel tel tercümesi ve anlaması oldukça derin, zor bir devrimcilik eylemidir. Öyle bir eylemliliktir ki dar zindanlarla buluşturur aklı...
 
“ Şiirle flörtleşiyor eşsiz dağ manzarasının eteğinde yer sofrasını kurmuş kırk yıllık sevgililer. Seviyor seviliyorlar. Flüt konçertosu eşliğinde yarım bırakılmış aşklar. Yoksul Şair Evlenmesi’ne alı al güneş doğuyor ak tepelerin ardından. Titriyor zihin. Ve başlıyor dizeler;
Denizli göresim geldi, okyanusları da…”
 
Bir dal kırılması özelidir veya dayanılmaz yürek yangısıdır demlenen şiir. Hatta yalnızlığın sırlı yansımasıdır. Bir kez bir yel vurdu mu yüreğe, şiir yaşanılır, şairce yaşlanılır. Özünde şairlik bir yol var gidilesidir. Şiir ise bir dağ köyünden kalkıp gelen kalın bilekli nasır elli demircinin öksüz çekiçlerle altını tavında dövmesidir. Orağı kırılmış çiftçinin kuru toprağa kilitlenmesidir. Kent kalabalığına dolanların ise konu komşusuyla arasında geçenlerin şartlanmasıdır. Kırk veren, kar delen, çiçek açan bozkırların aklanmasıdır. İm mim mimlenmişliğin zirvesidir.  Zırva nedenlerle zil zindan inlemesidir. Allah'a şikayetlenen düzene karşı paydos saatlerinde enteresan şiirimsi piyeslerin salınmasıdır. Sallarda laldır.
 
“Şiire hastalık, dalından dökülen boğazdan geçen,  patikadan kaçan anılara yuvarlanmaktır. nmayle bulaşır tene, tine. Tane tane dirilmek gibidir anıların tuzağına düşmeden dizeleri sıralamak. Teneşire dek kara duvarlara ak tebeşirle devam eder dizeler;
 
Denizi göresim geldi, okyanusları da. Okyanusumun denizini de. Özlemle. Özgürlüğü de…” 
 
Dayanılmaz yürek yanmasıdır aklın zarını üşüten. Bu yol, yola düşeni de, teğet geçeni de vurur. Ve yaslanılır, yaşlanılır bu uğurda. Bir yol var ki girince dönülmeyen, dikine düzüne gidilen, sabırla seyredilen, o yol şiir gibidir, şiirdir. Kalın kalın ciltler dokunur. Okunur. Kırk kanatlı oklar kırık dökük sineye saplanır. Ve hesaplanır kitaplanır, oya oya işlenmiş akıl fenerleri, loş ışıklı gecelere savrulur. Hayırlıca hücrelerin üstüne yapışanı korkmadan savuran ve savunanlar vardır. Değirmenin suyu çekildiğinde kum beyazı yüzlerdeki hediyedir şiir. Çok yakışır buğdayına başağına. Ve şeker bombası patlar pınarın gözünde bal kaymak akar. Ve deniz köpürür yürek değdiğinde kara dalgalara. Düğümlenir duygular, yumuşar toprak. Filizlenir dizeler, dile gelir şiir.
 
“ Ekmek gerçeğini bilmeden, emek sömürüsünü görmeden geçip gidemez yolcular. Ağır safari yolcular, çıplak mavzer ve azgın anılarda buluşur. Köpüren sularda yüzülür. tek atımlıktır el yakan barut. Sıraya dizilir mermi gibi dizeler;
 
Denizi göresim geldi okyanusları da. Okyanusumun denizini de. Özlemle. Özgürlüğü de. Denizi…” 
 
Demek ki gün devrilir güneş batar ve yeni kapılar açılır. Sonra yeniden kırmızıya denk güneş doğar ve yemyeşil gözlerde iç sızlatır yadeller. Ve okumalar sonlandırılır. Dokumalar yüreğe dokunur. Sükuneti savunanlar evsiz dilsiz bölgelerin, aynı yörenin sirenleridir. Ve direnenler Atadan kalma şiirlerle, manilerle, tekerlemelerle direnir. Maddi manevi yapılanmaların en alası şiirle flörtleşmek gibi bir şeydir. Biraz olsun akıllanmaktır. Eşsiz benzersiz, ergin orman manzarasının kucağında kırk yıllık kırklanmaktır şiir. Şiir yazmak ise kırklara karışmak. Şiire yatmak, şair ölümüne kalkmaktır yiğitlik.
 
Hayata dokunan, hayatı dokuyan şiirlerle zor günlerin üstesinden gelinir. Rotasıdır rol yapmayışın, doğallığın. Her doğanın dönemsel yankıya küresel kavramlar ekleyerek şiire uyanmasıdır. Öyle titiz ve öyle bir hapisliktir ki ocağına bucağına günahsız yuvarlanılır. Elemle ergin sevdalara, çetin kavgalara anında kör düğümlenmektir şiir. Bir solukta hayatın çözülmüşlüğünü gözlemlemektir.
 
“ Eğer vakit dolmuşsa, acılar donmuşsa, kazan kazıtanlarların ayrıntıları gizlidir tüm manzumelerde. Suç günah mazlumların değildir. Tüm kaçak vurgulamalarla, defolu satırlarla başlar kara sevda. Kör topal bakışmalarla. Savruk buluşmalarda ise yarım bırakılmış mısralar tamamlanır. Altın boğaza dizilir korkak dizeler;
 
Denizi göresim geldi okyanusları da. Okyanusumun denizini de. Özlemle. Özgürlüğü de. Denizi de. Okyanusumun denizini de…” 
 
Zamanla ölümcül kalem uslanır ve tatlanır. Ölümlerden ölüm beğenmek veya ölümsüzleştirmek safhasıdır şiire yatmak, şaire uyanmak. Ve gelinen aşamadan, gelişen olaylardan endişe duymaktır şiire başkâtiplik. Ve hatiplik bir çırpıda huzura eriştirmektir hazirunu. Yerine göre fazladır haz, gerçeğinde bambaşka bir karaktere bürünebilmektir yazgı. Bilmektir ezelden yanılgıların melodisi değil yangınların senfonisidir dillenen, dile takılan.
 
“Akla nefes aldırdıkça ters çevrilmiş sözcükler bile yola gelir. Kurşun kalem sıkıldıkça, el âleme inat tuhaf ama gerçek, yaratılır tüm meyledilenler. Dizeler akar tüm kışkırtıcı düşlerin döşüne. Ve kalemin ucundaki lacimavi mürekkepten damlar mısralar. Sararır mısır püskülü dizeler;  
 
Denizi göresim geldi okyanusları da. Okyanusumun denizini de. Özlemle. Özgürlüğü de. Denizi de. Okyanusumun denizini de. Şiir gibi…” 

Hiç yorum yok: