TÜRBAN CUMHURİYETİ…
Türban on yıllardır her siyasal bunalımda öne çıkarılan bir politik armada. Bu referandum öncesinde kıpırdanmalar var ama henüz meydanlara taşmadı, taşınmadı. Demek ki daha zamanı gelmemiş. Ama büyük bir sıkışma ve referandumda olası geriye düşme öngörüldüğü an on yılların yetişkinleri mazlumeler ve azlemlerle tüm mezlakalar dolar. Avlular ve alanlar yine yeniden bu politik kitleme aracı türbanlılarla dolar taşar.
Ancak avlulardan, alanlar ve mezlakalardan esecek estirilecek fırtına kısmıyla türban, Türban Cumhuriyeti'ne dönüşmesi istenen Cumhuriyet’te artık suni bir kavga. Eğer tüm çıkmaz yollar yine türbana bağlanırsa suni bir kavga statüsünde kalır. Çünkü yıllar içinde türban için olağandışı rahatlama gelirken birçok şey de değişti. Değiştirildi. Resmen olmadık derecede rahatlama sağlandı türbana. Ve türban severlere. Öyle eskisi gibi türbancık ağlamalar inandırıcı olmaz. Etki tepkiye dönüşür, dönüştürülür kısa zamanda. Ama bu güruh yine de her denileni yapar, bildiğini okur. Çünkü kanacak taze dindaşa oynanır bu ucuz sahneler. Üstelik şimdi memleket tersine düzüne dönüşüyorken…
Yıllardır suni bir gündem yaratılarak sünni-şii dayanıklı bir sistem, türban altında şu fakir memleketi kucakladı. Türban vasıtasıyla sistem kurcalandı. İlginçtir bu fakir memleket daha en başından genç yaşlı Humeyni’yi seve seve bu hale geldi. Memleket evladı bıyığı terlememiş molla sakallı takkeli gençler ve taktığı türbanı nedeniyle devlet çarkına takılan ve yapmak istediklerini bir türlü yapamayan türbanlı genç kızlar Humeyni’ye aşk besleyerek, uluorta aşkını ifade ederek bugünlere resmen öncülük ettiler.
Mağdur kızlarımızın başlarında türban, mağrur oğlanlarımızın ağızlarında türban savunması ve Şia sevgisi dışa vurdu; “Atatürk Cumhuriyeti'ni değil Humeyni’nin İslam Cumhuriyeti'ni seviyoruz…”
On yıllarca memleketin sünni-şii paydalı ideolojisi sadece türban oldu. Ve ah vah, yazık ünlemleri arasında yayıldı memleket topraklarına. Rol model olarak da üniversite kapılarında bekleşen mazlumu oynayabilecek moda mecmualarından çıkmışçasına renkli türbanlı kızlar seçildi. Türban resmen kullanıldı. Millet kandırıldı. Türban, dinsel siyasal ve sosyal boyutta ilerleyişin sembolü yapıldı. Birden bine türbana nice değerler yüklenip, lafta despot siyasal otorite zayıflatılmaya çalışıldı. Yani türban üzerinden çok yönlü bir siyaset güdümleme mekanizması oluşturuldu. Toplumun genetiğine uymasa da toplum mühendisliği icrasıyla el birliğiyle siyasi bir dinci doktrin oluşturuldu. Kendiliğinden olmasa da dürtülemeyle, akıl sokmayla İmami boyutta bir düzene özlem kabartıldı.
Sıkıca örtünmenin kutsallığı ve ilahi emirden sayılması hurafelerle, bir birinden farksız uydurma hadislerle, abartıldıkça abartıldı mesele. Türbanın, mutlak uygulanması gereken ilahi bir kural olduğu ve mevcut Cumhuriyetin kurumsal düzeneği içinde yeri olmadığının altı çizildi defaatle. Milletin gözüne gözüne sokuldu, bayrak gibi. Alıştırıldı. Sadece çizmekle de kalınmadı her türlü avlu, alan, eylemleriyle devletin ve milletin yüzüne gözüne işlendi al yazmalıdan farklı şu türban.
Mazlum kızlarımız ve mahzun oğlanlarımız ve türban sayesinde usul usul milletin aklına sokuldu; “Humeyni’yi ve kurduğu İslami Cumhuriyet yönetimini çok seviyoruz. Bu cumhuriyeti değil…”
Kadına kıza tüm dünyadan evvel her hakkı fazlasıyla sunan, kadını baş tacı eden cumhuriyet karalandıkça karalandı. Bir kara düzende kadını eve kapatan, kadını sadece çocuk doğuracak eş veya doğurtulacak kadın gören ve resmen köleleştiren, sözde dine dayalı devlet mantığı çerçevesinde buluştu şu fakir memleketin güzide evlatları. Kadına cinsiyet ayrımcılığının babasını uygulayan bir mollatik sistemi otomatikman seven bir türbanlı kitle oluştu, oluşturuldu ve cephe genişledi. Ayrıca türbanlı kitleye yatık, yastık takkeli kütle türedi, türetildi
Türbanlı kızlar kitlesi ve takkeliler kadını ikinci tür varlık gören bir sistemi beğendi ve sevdi. Veya işe öyle geldiğinden övdü, övdürüldü. Önce türbanlar takıldı sonra şiarın peşine takılındı. Eğitimde, iş yaşamında, meslek edinmede ve birçok alanda çok keskin engellemeleri özünde barındıran, kapıyı çok eşliliğe dek aralayan bir sözde cumhuriyet makbul sayıldı. Kamusal alanda türban getiren, hatta çarşafı zorunlu kılan bir despotizmi makul gördü şu fakir memleketin şartlandırılmış gençleri, kızlar oğlanlar.
Ve önceleri pastel makyajlı kara türbanlı mucit kızlarımız ve onlar gibi düşünen bıyığı terlememiş imam sakallı macit oğlanlarımız ve her yaştan epey sonranın mütahit takımı her fırsatta sokağa döküldü. İşte geri sayım ta o günlerden başladı.
Her yasal yaptırım zulüm sayıldı ve anında birleşildi. Despotik gerici sisteme sayıldı, söylenildi; “İmam Humeyni’yi de İran Devrimi'ni de seviyoruz. Atatürk devrimleri şeytanidir. Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini reddediyoruz…”
Hatta bu memleketin ileride rotunu çıkaracak, rotasını değiştirecek türban çıkışını masumane kişisel hak ve özgürlüklerden sayan ilerici, devrimci, yurtsever, memleket gençliği ve aydınlar da destek verdi bu iğne oyası gibi işlenen oyuna. Çaresiz onlarda çokuluslu oyunun bir parçası oldular ister istemez.
Şimdi o zamanında Humeyni’yi ve mollatik sistemi seven ve sonsuz destek veren, şükran besleyen türbanlı, sarıklı, takkeliler bu gün kimi seviyor, kime âşık ve ilanihaye kime tapıyorlar iyi bakmak gerekiyor. Bu dini motif olarak lanse edilen türbanı kişisel hak ve özgürlük görenlerin bu gün özgürlükleri nasıl ve kimler tarafından ellerinden alınmış ve hala alınıyor iyi görmek gerekiyor.
Tüm mesele dost doğru bakmak ve görmek meselesi. Her şeye rağmen tam anlamıyla iş işten geçmiş değil, bu referandumda gerçekten hayır var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder