KENT YANGINI DÖNÜŞÜMLER…
Şu fakir ilçe bir yanı TEM Diğer yanı E5 olan İstanbul ikinci bölgenin en değerli ilçesi. Aslında ahalisi bilmiyor olsa da en zengin ilçe. Bu iki transit yol arasındaki binalar olsun, boş arsalar olsun en değerli toprak parçası. Neredeyse bulunmaz Hint kumaşı. Böyle olunca özellikle Esenlerin giriş ve çıkış mahalleleri kentsel dönüşüm adına her görenin, bilenin, duyanın iştahını kabartıyor.
Ancak şimdiye kadar olan dönüşümler irdelendiğinde “kentsel dönüşüm” ilçede sahte imaj ve montaj doğrultusunda ilerliyor.
Ayrıca her toplumsal girişime inceden sen yapamazsın ben yapacağım mesajı da var…
Kentsel dönüşüm sen yapamazsın ben yapacağım, yarışı içinde güncellendiğinde tahrip etmeden ve talana uğratmadan sonuç elde etmek ise bir hayli güç. Hele lokasyon açısından getirisi bol bölgelerde her türlü projeye ilişkin en üst düzey uzlaşı gerekir.
O halde uygulanabilirliği olan ve düşünülen projeler; çözüm önerileri alınmadan, uygulamalar tartışılmadan veya tartıştırılmadan, yenileme ve dönüşümde uygulanacak model derinlemesine planlanıp programlanmadan, bölgesel, kentsel, kırsal ölçekte, nazım imar planları doğrultusunda gereğince ele alınmadan, hak hukuk çerçevesinde adilane değerlendirilmeden, yeterince sorgulanmadan hayata geçirilemez.
O yüzden taraflar buradayız diyebilmeli ve birlikte çözüm üretecek platformlarda akıl yarıştırmalıdır…
Ortak aklın önerdiği katılımcı, eşitlikçi, ayrıştırmayan, ötekileştirmeyen, tarihsel dokuyu koruyan, çevreyi bozmayan, kirlenmeyi azaltan, istihdam yaratıcı ve doğal afetlere karşı güvenlikte olmak için binaları yenileme, iyileştirme, dirençlendirme veya yeni mimari anlayışlarla en yeniyi yerinde uygulama projeleri ile dönüştürme gündeme getirilmelidir.
Kentleri olduğu yerde yeniden dönüştürmek dünyanın en zor ve imkânsız görülen işlerinin başında gelir. İnsanı mutlu ve huzurlu kılacak kentler planlamak ve kurmak meselenin özü olarak görülmedikçe de sonuç daima hüsran olur.
Tarihsel sürece bakıldığında kentsel dönüşüm yeni bir olgu değil. Ayrıca depremle gündeme gelmiş de değildir. Elbette özünde rant yatar. Kentsel dönüşüm;“ 19. yüzyılda batıda başlayan ve günümüze dek ulaşmış, uygulandığı ülkelere özgü değişkenlikleri de içeren bir kentsel yenileme, kenti soylulaştırma projesidir. Zamanla küçük, büyük, ağır sanayinin şehir merkezleri dışına taşınmasıyla geride kalan, oluşan harabe alanların, izbe görüntülerin iyileştirilmesi kentsel dönüşümün başlıca nedenidir. Yani kentsel dönüşüm özünde sosyo-ekonomik ve fiziki yeni çevreler, yeni şehirler oluşturma gayretidir. Bir başka deyişle sanayi artığı atıl bölgeleri yeniden canlandırma ve hareketlendirme yöntemidir.”
Şu fakir ilçe ve komşularında da bu durum geçerlidir. Örneğin Metris, Cezaevi ve Şişecam’dan boşalan yerlerin bu yönde kullanılması gibi. Eğer projeler doğru uygulanırsa burada siyasal çekişmeler ve çelişkiler dışında bir sorun yok. Mesele küçük orta ölçekli veya mahalle bazlı büyük dönüşümlerde ortaya çıkıyor.
Yani yetki ve sorumluluk kentlilerle paylaşılmadan, uygulanabilirliği hayata geçirilişi hiç tartışılmamış, ani emir ve kararlarla habitat dışı yöntemlerle yol haritası belirleniyor. Deprem odaklı yenilenme, kentsel dönüşüm denilerek alanlar hesapsız kitapsız arsızca metalaştırılıyor. Hazine arazileri bir çırpıda özelleştiriliyor. Kentlerin mevcut yaşam alanları artırımlarla ultra betonlaştırılyor. Başta savunulan ‘depreme önlem’ teması unutuluyor. Ve Kentsel dönüşüm üst üste yığılmış beton bloklardan oluşan çağ hapishaneleri kuruyor. Zaten kentler geleneğin ve çağın gereklerine göre dizayn edilmiyorsa dönüşüm değil başka bir şey yapılmış olur.
Özellikle vatandaşı hissettirmeden ve kamuoyuna çaktırmadan inceden inceye mağdur eden veya edecek izlenimi veren, nedense hangi beklentileri karşılamak için mağduriyet riskini en aza indirgeyememiş, afet riskini de azaltmaktan oldukça uzak, projelere onay vermek çok baş ağrıtır. Riskli alan-riskli yapı ilanı, papyonvari, planı projesi, yedeği olmayan, parçalı-parçacı anlayışla övünç meselesi yapılarak iki sene de kotarılan ama sıkıntıları ömür boyu sürecek, gelecek kuşaklara da sirayet edecek biçimde karşı karşıya kalınan projelerin kentsel dönüşümle alakası olup olmadığı da iyi incelenmelidir.
Ayrıca kentsel bir dönüşüm projesinde, ekonomik ve sosyal boyutunun iyi irdelenmiş, katılımcı, paylaşımcı, mekân müdahaleleri barındırmayan, mülksüzleştirme gayesi gütmeyen, asla mağdur etmeyen bir çizgide olduğuna ve yoksullaştırıcı, yoksunlaştırıcı, büyük sermayeye kaynak aktarıcı bir işlevselliği olmadığını araştırmak, inanmak ve inandırılmak her yurttaşın en temel hakkıdır.
Kentsel dönüşüm; “ Alt gelir gruplarının zor bela edindikleri yaşam alanlarından tasfiyesi, yoksulların evlerinden barklarından mahallelerinden, semtlerinden vilayetlerinden gönüllü, yarı gönüllü veya metezori tahliyeleriyle oluşturulan alanların halk ve kamu yararı gözetilmeden değerlendirilmesi değildir. Boşaltılan alanların akıl ötesi rant projelerine, yüksek gelirlilere arzı muhtemel lüks konutlara dönüştürülmeden ahalinin de çağdaş, yaşanabilir, sürdürülebilir bir kent ve çevrede yaşama garantisi veren projelere yönelinmelidir. rant odaklı kent girişimciliği yerine insan odaklı kent dönüşümü sistemi önemsenmelidir.
Kentsel dönüşüm projeleri “ve uygulamaları yeterince denetlenmezse üst gelir grupları için bulunmaz nimet, orta ve alt gelir grupları için ise en başta barınma hakkı olmak üzere bir dizi hak ihlalleri ve mağduriyet oluşturur. Her şey bir yana insanları blok beton kutulara hapsetmek de kentsel dönüşümün mantığı ile bağdaşmaz.
Temel sorunu çözme inancı ve bilincine uymayan, yeni somut çözüm önerileri sunmayan küçük, orta ve büyük dönüşüm ve yenileme projeleri yık-yapçı mantıktan öteye geçemez. Sonuçta böyle uygulanan kentsel dönüşüm projeleri kangren olmuş yaraya da asla çözüm olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder