4 Şubat 2017 Cumartesi

RÖNESANS, YENİDEN DOĞUŞ…

RÖNESANS, YENİDEN DOĞUŞ…
 
Duyurulur; Rönesans, rölyef tablolar eşliğinde tasarlanmış sanatsal bir ansiklopedi veya boş zamanlarda ucuzlamış turlarla müze gezmek değil. Ne avlularda üste başa sürülecek hacı yağı esans ne de emeklilik döneminde seans seans oturulup kara, kuru, guaj, pastel, sulu veya yağlı boya resim yapmak, tutkallı bezden tuvaller fırçalamak değil. Floransa romansı, filarmoni orkestrası, müzelik heykeller yontulması, fuarlık güzel tabloların boyanması, mimari boyutta dev eserlere imza atılması da değil sadece. Yaşamın ta kendisidir. Yaşamın esası Rönesans ile tescillenmiştir.
 
Rönesans Avrupa’da 15. yüzyıldan itibaren hümanizm etkisinde, klasik İlk çağ kültür ve sanatına dayansa da din, bilim, felsefe ve sanatta reformdur. Dini özgürce yaşamanın ve yaratıcı güçlerin doğuşunun temelidir. Düz bir mantıkla ve yüzeysel bakarak anlaşılamaz Rönesans. Baktığını görerek, izlerini takip ederek yaşamı anlamak sanatıdır. Anlamak için öncelikle ortaçağı bilmektir. Ortaçağ karanlığına dönük araştırmalar yapmaktır. Aslında döneme ilişkin gerçekleri gerçekten basit ve yalın değerlendirmek bile yeter anlamaya.
 
Ayrıca işin özünü kaydıran ve ortaçağ aydınlanmasından dem vurup harman kaldıran veya karşıtlık körükleyen mantıkla ulaşılamaz radikal değişimlere. Rönesansın sürükleyiciliğini ticari, siyasi, kültürel, sanatsal ve dinsel kazanç sağlama yönünde hamle sanmak da ayıp kaçar. Hayata dair ne varsa süpürmek, karanlığın peşine de düşmemek gerekir. Çünkü Rönesans köklü bir değişimin karanlığı yenmesidir. Tarihi aydınlanmanın keşfi ve tespitidir. Özellikle kilisenin toplum yapısındaki egemenliğinin de bitmesidir.
 
Yani Rönesansı anlamak için Ortaçağ karanlığını iyi öğrenmek gerekir. O yıllarda tüm Avrupa'yı kasıp kavuran bir toplumsal travma yaşandığını görmek gerekir. Ortaçağ karanlığı engizisyon, cadı avı, aforoz, kadın düşmanlığı, Papa seviciliği, kilise bağımlılığı, din içi mezhepler hayranlığı, uyduruk dini mahkemeler ve mezhepler çatışması, diri diri yakma, kelle alma, cinayet ve katliamlar süreci demektir. Elbette bunca kaotik atmosferde her bireysel ve toplumsal olay din ve mezhepler çerçevesinde ele alınmıştır. Ancak her türlü reformlar Rönesans’ın devrimci sanatçıları eliyle topluma yansıtılmıştır. Onlar reformların öncüsü ve Rönesansın müjdecisi olmuşlardır.
 
Sırrı hala çözülemeyecek boyutta eserlerle dini, doğayı ve duayı birbirinden ayırıp din geleneği dışında yepyeni dengeler oluşturmuşlardır. Anlamsız kısır kavgaların dışında kalarak yaşamı ayrı ayrı irdelemiş ve sanatlaştırmışlardır. Sanatı ilimle bilimle buluşturmuşlardır. Rönesansla insan insan olmuş, sorgulama başlamış ve dini bağnazlık gerilemiştir. Böylece kilisenin bin beşyüz yıllık dini saltanatı yıkılmıştır.
 
Yani Rönesans sadece sanatsal bir devrim değildir. Yaşamı din dogmasından kurtaran ve yüzlerce binlerce yıl ileriye dönük bir aydınlanmadır. Tüm devrimlerin de anasıdır.  Dinciliği ağırlaşan ve kararan bir yönetim anlayışına ve gerileyen toplum düzenine sistemli karşı çıkış, sanatsal ayak direyiştir. Ve dünyayı değiştiren bir diriliştir.  
 
Rönesans gerici politik gelişmenin önünün alınması ve ömrünün tamamlanmasıdır. Geleceğin bilim ve sanatla yorumlanmasıdır. Sanatla dini, toplumla siyaseti yakından etkileyen bilimsel bilinç seviyesindeki ilk isyanlardandır. Din simsarlığı boyutunda elde edilmiş zenginliğin ve kilisenin dini buyruklarla üstün nitelikli insan vasfına eriştirdiklerinin izniyle kurulan kara düzenin yıkılmasıdır.
 
Erinde geçinde tüm dinlerin de, yoz toplumların da içinden geçeceği, yaşamak zorunda olduğu evrensel bir duygudur Rönesans. Öyle dini dalkavukluk ve din popülizmi politikalarla da bu duygu yok sayılamaz, yok edilemez.
 
Şu fakir memlekette on yıllardır ilim bilim dışılığın düpedüz sahnelenmesine seyirci kalan, duyarsız davranan, protesto etmeyen sanatçılara son dönemeçte son duyurudur. Duyurulur; Rönesans yeniden doğuş demektir…

Hiç yorum yok: