23 Şubat 2017 Perşembe

FINDIK TANESİ KADAR UMUT…

FINDIK TANESİ KADAR UMUT…
 
Fesat cemiyetindeki sebepsiz ayrılıklar durduk yerde değişmek veya dönüşmek ayıbı ile bütünleştiğinde kaybolur patikalar. Rejim tutmak da işe yaramaz, sancı kuşatır bedeni. Sadece tümseklerin kıyısında Ata ocağında, ana kucağında semavi inanışın kırık kanatlı serçesi bekler tek başına. İş o serçeyi hakkınca sahiplenmek ve besleyebilmektir. Ortada ocak başında fındık tanesi kadar küçük, küçümen ama alımlı hazımsızlıklar şahlanır. Ve şahı satmanın veya satın almanın da kırıkları, kırık kanatlı serçenin gagasından dökülür.
 
Gök ak ak dökülürken, yeşil ile Denizi buluşturan eşsiz coğrafyada, bütün kuzinelerin üstünde koca bir su kazanı kaynar. Belki de çorba kazanıdır. Çorbalık karalâhanalar doğrandığında beti benzi solar tepsideki mısır ekmeğinin.  Ancak her arsız karakış bir umuttur yarına. Nisan yağmurlarıyla erişilir ilkbahara.
 
Kuzeyde; fındık ocakları, güç birliği, imece, yevmiye ve ela gözlere güneş kırmızısı değince eş zamanlı derinlikte toplanır bereket. En tesirli zirvelerde ne hale gelmiş olunsa da mimikler aynıdır. Kafasının dikine dikine gidiş, istikrarı yerlerde süründürür, bir düşkünlüktür kapıyı çalan. Ve yaşanılan yerin dünyayı şaşırtan şakaları kuşatır düzlükleri. Megalomanlık tanıdık bir durum olsa da kılıktan kılığa değişilerek sürdürülen zaman ellerin tersiyle itilir, oralarda.

Ocak diplerinde, beli bükülmüş yatak, batak, yatık bahçelerde kan taşı izinde fındık zerresi kadar bulunsa da devlet aranmaktır alın teri. Gerçekten öyle bir tanınmışlık olur ki bu hayat yordu açıklamaları taç yapraklara işlenir. Ölümcül salgın taşır çamdan çama yolculuklarda. Yolculuk öyle bir yolculuktur ki karanın karasında, binaların çatısında bulunan yol iz kaybolur. Atadan baki bir ormanda bala bulanmış bir buluşmadır hayatın cilvesi.

Tüm konfor yakıştırmaları ve kalantor sıkıntısı ağaçları da vurur. Bu öyle bir vurgundur ki balta girmemiş ormanlar kurur. Neyin hayata dokunduğu, hayatı neyin durdurduğu unutulur. Velhasıl her şeyi kökten bitirecek verilere yolculuk başlar. Oysa asıl mesele en hassas keşiflere yüz sürmektir. Yüz görümlüğü almaktır. Sipere ulaşmaktır.

Deniz yosunundan yoksun, küflü ve garip bilinmezlikte umuda yolculuğu duyup heyecanlanmak bugünün tılsımıdır. Veya yarınlara denizden varmaktır umudu canlı tutan. Koca katmanlardan ufalanıp usa takılan ne varsa, bir yere yaslanmayaşın yasıdır memleketi yoran. Ve yeniden yasalanmak kederidir kader sayılan. Derinlerde açılmış bir heyelanın, yarığın ve sarsıntının farkındalığıdır hayata tutunmak. Kırılmalar öyle hızlıdır ki kökünden sökülüp atılamayan yolculukların armağanıdır ve devamlı başa kakılır. Oysa bu farkındalık bölgeleri özlemler ve gözlemlere dayandırır, uyandırır.

Milyonlarca yıllık kalıntıdan sonra sönmeyen yangındır hayata fındık kadar da olsa katılan. Umuttur o tane tane toplanan. Ve yiğitlik ak sulu akan nehrin azgın sularına sunmaktır fındık tanesi kadar umudu. Taşıdıkça ağırlaşan, yürekten kopan duyguları yıllar sonra tekrardan anımsamaktır iş. Belki de çok insanın fark etmeyecek biçimde katılma ve çevre koşullarına uyma zorluğudur yaşanan anılar. Acılar da gün olur durulur. Çekmediğin çile kalmayana dek sürer düşler. Cepleri de yoklar. Cepkenleri de deler. Doya doya açlığı da tetikler. Yarıştan kopuldukça Tanrıdan kopulmaz belki ama biraz uzaklaşmak değer cana. Evladır. Çünkü irade kopar, düşkünlüğün önünde kasıp kavuran kasırgalar eylemleşir. Volkanlar patlar. Saydırmalar fındık tanesi gibi sayılır.

İnsanlık biraz da olsa sarmaşıklara tutulmuş şebneme yanmaktır. Doğum sancılarını yaşamak yerine aynıyla doğuşu açıklamaktır. Gerçekle karşı karşıya gelip yenişememek üzerine kararır belki doğa. Doğanın belki de fındıkkabuğunu doldurmaz meseleleri yüzündendir bu bitmeyen kavga. Ama çetin doğayı yenmektir mesele.
 
Her yerde doğaya, doğmaya yerli yerince direnmektir insanlık. Ve ruhun penceresi açıldıkça kâinatın en yoğun adaptasyonu yakalanır. Elde tutabilmektir hayatın nabzını, mahirlik odur. Haneleri deniz boyuna, nehir kıyısına toplanmış topraklarda büklüm büklüm gelişir merak. Ve fındık ocağı şelalesi ile şenlenir akıllar. Ulaştıkça menzile kanıtını bulmuş hayatlar hiç kimseyi takmaz. İşte o yüzden çocuklar tarihin yazdığını cemiyetlerden fersah fersah kaçarak okumalıdır.
 
Ve kuruntulardan kurtulmak gerçekliğidir, kusursuz yaratıcının izinde allı yeşilli takalara kurulmak. Ve hayırlısı ile geleceğe yol almak…

Hiç yorum yok: