TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR
Tarih hayatın akışına uygun senaryodur. Zengin bir tiyatro sahnesidir. Senaryo gereği bazen daha alkış almadan bile sahneden çekilebilir aktöründen aktristine, Figüranından suflecisine herkes. İşte o zaman sahne ışıkçıları bambaşka bir aleme çevirirler boş sahneyi. Resmen gözler önünden akar gider tarihi fotoğraflar. İşte o sahne ışıkçıları tarihçilerdir.
Herkes sahnelenen yanlışlardan vazgeçilmediğini anladıkça neden alındığını kınayan nefese dönüşür hayat.
Hayatın delilleri tüm mazeretleri bir bir harcar. Ve varoluşun bilimsel temeli de sahte hayatla tüm köprüleri atar. O atılımlarda ve atılganlıkta geçmişiyle yüzleşmeyen toplumlar mazinin ne denli kara veya ak, ne kadar çağdışı veya çağdaş olup olmadığını layıkı ile çözemezler… Çünkü suni ve yanlı tarihle beslenenler geçmişten bugüne tarihsel olaylara kör kör bakarlar. Doğal olarak gerçeği arama zahmetinde hiç bulunmazlar. Atılan palavraların, patlatılan balonların topu onlar için en doğrusudur. En ölümcül, en kanlı, en delice yalan dolan ne varsa tarihin gizlerinde bir güzel yumuşatılır. O yumuşaklık gün gelir zamanın kulluk kölelik düzenlerini kör gözlerle en parlak görmeye kadar da uzanır. Uzluca uzatılır.
İş bu hiçte uzak olmayan, uzun ve zorlu dönemler atlatıldıktan sonra en zor şartlarda kurulan demokrasi düzeneği ile kofti monarşik düzenin kıyaslanmasına kadar vardırılır. Tarihiyle korkusuzca yüzleşemeyişin ve yalan yanlışlara aldanışın bir kaçınılmaz sonucudur bu yaşanan süreç. Tarihi boyuttaki kapkara cahilliğin bugüne kadar ulaşması ve geniş kitlelere yayılmasıdır yapay tarihe aldanış. Ecdat temelinde her yanlış ve yanılgılar yanlı davranılıp hep mubah sayılır.
Çıplak gözle bakıldığında insanlık tarihinin utandığı nice gizli kapaklı ayrıntı normalmişçesine karşılanır. Övgüler örülür, tüm ağır aksak yapılanlara kıvrak bahaneler uydurulur. Elbette insanlık tarihi boyunca hiç değişmeyen rejim yoktur. Değişmeyen tek şey değişimdir zaten. Ancak yürü ya kulum hikâyesidir o da günü gelir sonlanır. Ve tarihin sarı yapraklarına nakşedilir.
Tarihi bugün yazanlar da, bin yıl önce yazanlar da, milyon yıl evvel mağara duvarına resmedenler de hep unutulur, unutulacaktır. Ancak dogmatik kalıplarda dizayn edilen ve gelecek kuşakların tarih bilgisi ve birikimine sunulanlar sürekli irdelenir. Bir bir incelenecek ve didiklenecektir. Çarpıtmalar ve ulamalarla resmi hiyerarşinin dayattığı tarih bilincinin tabansızlığı da elbet gün yüzüne çıkar, çıkacaktır.
Efendilerin tarihini en ihtişamıyla tarihe kaydedenleri de tarih asla affetmez, affetmeyecektir... Kulluğun sonu abartıların sonsuzluğu ile buluştuğunda tarih ancak yaranma edebiyatı düzeyinde kalır. Kalmıştır. Ve geçmişin görkemi geleceğin aynasına vurulduğunda toptan sınıfta kalır her şey. Tüm mazi.
Bugünler de yarının terazisi ile tartıldığında nice ihtişamlı tarihi kahramanlar da, kahramanlıklar da kara, silik ve muallakta kalır. İbret alınmadıkça, tarih tekerrürden ibarettir işte o nedenle söylenir. Tarih senaryo, tiyatro sahnesi ama işte böyle de gerçekçi bir şeydir özünde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder