17 Mart 2017 Cuma

ÇANAKKALE 18 MART…

ÇANAKKALE 18 MART…
 
Çanakkale 18 Mart; insanlık tarihinde vatan sevdasından göğüs göğüse çarpışmalarla devrin yükselen aşırı milliyetçiliğine ve sömürgecilik anlayışına vurulan en okkalı tokattır.

Tek cümlede özetlenir belki; “Dur yolcu, Çanakkale Geçilmez…”

Ancak 102 yıl önce, bin yılın en büyük siper savaşında 19. Tümen ve Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal, Mehmetçiğe süngü taktırıp; “Ben size taarruz değil, ölmeyi emrediyorum.” sözünde saklıdır her şey.

Bir ölüm kalım savaşıdır Çanakkale. Truva’nın intikamını alma yolunun da açılmasıdır. Anlı şanlı bir zaferdir. Zaferin öyle cemaatin zihnine minber hutbelerinde nakşedilen veya vaaz kürsülerinde vazedilen gibi yeşil sarıklı, duman yüzlü, ak sakallı, eli asalı, itikadı esaslı, gözle görümez ve dahi herkese görünmez bindirme kıtalarla veya hasta kafalar uydurması vesternvari  şeriflerle kazanılmadığı açıktır. Çanakkale’de yüzbinlerce vatan evladı toprağa verilmiş ama vatan toprağı verilmemiş, geçiş engellenmiştir. Son on yıllarda mariz hoca efendiler haybeden menkıbeler uydurarak, heybeden hurafeler sallayarak bu zafere ilişkin vahim suç işlediler. Hala işliyorlar. Affedilmez günaha giriyorlar. Çanakkale’yi kanları ile sulayan şehit ve gazilere Tanrı katında, Allah huzurunda çok ayıp ediyorlar. Ruhları şad olsun diyemiyorlar yürekten.
 
“Geldikleri gibi giderler…”

“Geldikleri gibi gittiler. Bir gün şafakla topraklarımıza, insanlarımıza ve mukaddesatımıza saldırmışlardı. İçlerinde nereye, niçin geldiğini bilmeyen masum zavallılarda vardı. Haçlı ruhunu yüreğinin derinliklerinde gizleyenler de. Bir süre sonra savaştığı insanlara saygı duyanlar da oldu, kafataslarını memleketlerine kadar götürecek kadar nefret edenler de... 
Zafer kazanma arzusuyla toprağımıza ayak basıp arkadaşlarını, ayaklarını, kollarını ve canlarını burada bırakıp, utanarak gittiler...”
 
Çanakkale 18 Mart siperlerde ve barikatlarda, denizde ve karada, aylar yıllar süren dişediş, kanakan bir  direniştir. Tam 102 yıl evvel yedi düvele karşı verilen ve topunu hizaya çeken kutlu isyanın da başlangıcıdır. Kutsal isyanın ve yeniden kuruluşun başlangıcıdır çünkü Kurmay Albay Mustafa Kemal 10 Ağustos 1915 gecesi saat 04.30′da Conkbayırı’nda taarruz emri verir. Süngü harekâtını tepe üzerinden izlerken çok yakınında patlayan mermiden seken bir şarapnel parçası göğsünün sol tarafına çarpar.
 
Mustafa Kemal kalbinin üzerinde şarapneli karşılayan cep saati sayesinde kurtulur. Ve o sayede memleket kurtulur…
 
Ey eyyamcılar, hacı, hoca, imam, müezzin taifesi muhteremler, Emperyalist ülkeler dünya karması ordularıyla Çanakkale’yi geçemediler. Sakın unutmayın ey cüppeli güruh "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazanlar, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır". Hakiki ulemalar siyasal dinci kıvamda davranmaz. Siyaseten esneyip, nicelik nitelik kavşağında asla niceliğe yamanmaz. O destan ki öyle eyyamcı hacı, hoca, imam, müezzin taifesi muhteremler ve ulama âlimlerin cevapsız ortamlarda saptırdığı gibi kolayca yazılamaz.
 
Çanakkale 18 Mart, Mustafa Kemal’in kısa zamanda Gazi Atatürk olacağının da ilk işareti. Kurulacak cumhuriyetin de tescillendiği yer. Şanlı tarihe antiemperyalist başkaldırının işlendiği an. O an bir milletin kaderini tayin eden andır. Ve “Çanakkale geçilmez” ana başlığında tarihe eklenen şanlı bir destan sayfasıdır…
 
Birleşik emperyalist güçlerin donanmaları “Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur”, savıyla 3 Kasım 1914 yılında Çanakkale boğazı açıklarına demirler. Kıyasıya Deniz savaşı 18 Mart 1915’e kadar sürer.

Emellerine denizden ulaşamayacaklarını anlayan emperyalistler Kara Savaşı başlatmak için 25 Nisan 1915’te alacakaranlıkta Gelibolu yarımadasına çıkarlar. Her dinden her milletten toplama askerlerdir karaya çıkarılanlar. Böylece 9 Ocak 1916 yılına dek sürecek mesafesi dokuz on metre olan siper savaşları başlar.  O savaşlar küllerinden doğacak bir devleti muştulamış ve muştu gerçeğe dönüşmüştür.
 
“Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre. Yani ölüm kesin. Birinci siper dekiler hiç kurtulmamacasına hepsi düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine giriyor. Fakat ne imrenilecek bir soğukkanlılık biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakika sonra öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, hayrete ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Savaşı’nı kazanan, işte bu yüksek ruhtur…” 
 
Ey eyyamcılar güruhu “Çanakkale 18 Mart” zaferi, o şanlı zafer, o eşsiz destan işte böyle yazılmıştır…
 
Ve o şanlı destan kara yazgıyı değiştirecek, “Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir.”diyecek “Büyük Kurtarıcıyı” da bu millete armağan etmiştir.

Ne unutulmayacak bir büyüklüktür ki bu; ”Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanının toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz! Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır” der…
 
Çanakkale 18 Mart özünde Emperyalist paylaşımcıların son ayakçısının İzmir Karşıyaka’dan denize dökülmesiyle bitecek Kutsal savaşın da habercisidir…

Ve yüz yıl sonra Çanakkale 18 Mart  ruhu şart...

Hiç yorum yok: