14 Mart 2017 Salı

HASRET

HASRET 
 
Her baharda hasret artar. Ağlayan sızlayan hayatın içine güneş gibi doğunca hasret başka çaresi kalmaz hisarların. Başka işimiz yok diye başını sokacak yer arar hazan rüzgârı. Ayakta durmaya gayretlenişle biraz yatışır bir yere varmak kuruntusu. Sonsuza yağar hasret. Hanenin tenha ile uyumunu resimleyen bir çerçevede, iki kat dört göz odanın üstünü kaplayan çinkolarla sevişir damlalar. Denizleri dalgalandırır.
 
Mevsimlerin gerçek yüzüdür meltemleri küstüren bağrı yanıklık bağırtıları. Öyle bir duygudur ki sarar sarmalar. Damla sakızı veya çam sakızı tadında buğulanır hayat. İğne yapraklarla yeryüzüne düşer. Ata yadigarı kalıntıları ve kırıntıları önce bir duman saklar. Dağlar kırılır pencere kepenkleri yamulur. Mereklerde kırmızı gözlü kargalar mısır koçanlarına dadanır. Bayatlamışyeşil elma kokulu zaman sarhoşlar. Göynümüş armut yumuşağı toprak göğün damıttığı tanelere selama durur. Sırnaşık sarmaşık dikenlerine boğulur evlerin taş duvarları. Bu hengâmede varına yoğuna gençlikte geçer gider. Yolun yarısına yolculuk sarmalında hasret çöker.
 
Binlerce yıllık hayallerle örtüşür bal ormanı. Sonsuz iletiler diyarında genişler hava, güzelden güzel geçer zaman. Olgunluğun en zirvesine kurulur otağ. Yürek daraldığında yalanlar hazımsızlık yaptığında aklın halatından bir daha yakalar hasret. Vakti nakit harcamaktan davalı olmaktır haslet. Veresiyeciler davacıdır. Olmak veya olmamak hadisesidir kalın tahta kapıların kilidi. Ne denilecekse göz kapaklarından derlenir. Kirpiklerde ısınmaktır ata vasiyeti. Bal ormanının hasreti bereketlendiren yağmurlarında yıkanmak da.
 
Ala Kargalar tarih tünelinde bocalayışın dalına tünerler. Deniz kıyısındaki karayemişlerin kırık dallarına ise masal kaçkınları masalarını kurarlar. Ölümsüzlüğün kapısını örter derin bir nefes çekerek limanlar. Meçhule gidenlerin ismini cismini sayıklayanların sayıklamasıdır pekmez kazanlarını fokurdatan. Kaynar kazan taşarken bir sahipsizlik yapışır tahta perdelere. Hazineyi hazneye yerleştirmek yiğitliğidir hasret.
 
Ağaran ateş yerlere dökülür. Güncelleme fırınının tavı tamamlanınca kurutulan anıların patikasından al yeşil elbiseli bir yıldız geçer. Patiskadan bezlerde kundaklanmış bir bebek ağlar. Beşiğini ise hikâyeye hasretlik sallar. Pembemsi bir yavrucaktır yağmura uyumlu eşiklerde kahırlanan. Yumuk gözlerinde masmavi gökyüzünü saklayan minik bir yüzdür memleket. Dayanılmaz türden bir hasretliktir kapıya dayanan.
 
Köpüklü ak sularla denize dökülen kıyamet suskunluğudur hasret. Burçsuzdur suçsuzdur küçümen adacık. Uzatır başını kara dalgaların arasından hamsi sürüleri. İzler eşsiz manzarayı. Suçunu bilir evren. Ne sosyal günahlar vardır kalpleri mühürleyen. Hürriyet aşkıyla arınılır.
 
Doğayla iç içe ıssızlıkta çinkoyla sevişen zümrüt damlacıklar mevsiminde allı yeşilli giyinir hasret. Yolunu bilen doğanlar topraktan suskunluğu toplar. Ve hasret biter. Tarlalarda bahçelerde sımsıcak yüzlerde fındıkkabuğundan gemiler yüzer. Anlamsız bir yangın belirir yüreklerde. Karanfil kokusu yayar.
 
Hasret yangınını büyüten iç sıkıntılarını da çatmadaki çerçeve ve çinkolarla sevişen damlalar söndürür. Hasret denizi lacivert kara dalgalanır.
 
Yazgı sil baştan…

Hiç yorum yok: