8 Mart 2017 Çarşamba

ÖZLÜ, SÖZLÜ GELENEK

ÖZLÜ, SÖZLÜ GELENEK
 
Sözlü gelenek verilen söze uyulur, edilen söze saygı duyulur temelinde yüz yıllardır evrilerek gelir. Yüzlerce yıllık maziye rağmen yine de söze bakılmaz aynası iştir kişinin dergâhında dem vurulur. Söz meclisten dışarı son on yıllarda bu ahenk bu denk bozuldu. Yalan yanlış işleyen işlere de, yağma yavan sözlere de bakılmaz, kafalar kötü gidişata hiç takılmaz oldu. Resmen pandomima dramatizasyonu yüceltildi. Kültür erozyonu toplumda taban bulur oldu.
 
Öz ile söz buluşup birleştiğinde kör kuru topraklar nemlenir. Köz alevlenir. Göz görür. Çağ yeminlerine ve en kaygan zeminlerde sözlü geleneğin çeperine arlanmak şartıyla öz vücut bulur. Verilen ve edilen söz ile aşılır sıra dağlar. Özlerini közleyenler, sözlerini sözleyenler, yeminlerini imanlı yapanlar, iki gözü gelenekten sayanlar kaygan zeminlerde sözlü sözsüz geleneğin gerekçelerine hilafsız uyarlar.
 
Sözlü gelenek çınarına uyaklı uymanın, insanca davranmanın ilk şartı pirden evvel ‘bir’dir. Şiirdir. Şiirin özü şairdir. Şairin şiarı âşıklıktır.  Büyük kıyımlara uğranılmış olsa da, vursalar da kırsalar da dönülmez yoldan, vaz geçilmez yolculuktan. Uykular da, uğrular da, uğurlar da hep söz ile teğerlenir, gelenek ile değerlenir.
 
Dilden dile çağlar ötesine, yıllar ötesine endekslenir en derin yaşamlar. “Anadolu devamlı atalarını babalarını anar. Söze can katar. Cana saz. Artınca isyanlar Anadolu’nun bu sözlü anlatı geleneğinin zamanla buzlanmasına gelir dayanır iş. Avrupa'dan transfer edilen batılı kültür tarzı doğrultusunda fazlasıyla yok edilir. Tam isyancı tavra bürünen sözlü gelenek iyice sindirilir. Bir melezleştirme ve dönüştürme çabasıdır yüz yıllar içinde yerelliği yarenliği bir kenara ittiren…” Tarih boyu bu zengin coğrafyada resmen bir tasfiye süreci yaşansa da zalimin zulmüne isyan ve uyanış hep sazla söze bağlanır.
 
Kapkaranlık gecelerin suratına çatlayan masmavi bir yarenliktir gerisin geri gitmemek. Işıksızlığa ışık olmak. Güneşten daha yakana âşık olmak. İlerledikçe  ilerlemek. soy sop ayrıcalık veya ezilmişlik ürünü olarak adaletlenmek. Bu diyarda işte bu davetle adetlenir sözlü gelenek.  
 
Bir ışık canavarı yutar çetin ceviz geceleri. Varla yok arası bir düzende küçülür devasa yıldızlar. Ağırca sönerler. Söz anıdır, anıların adıdır. Saat döngüdür. Saz süngüdür. Gün gelir, nida boğaza dizilir ve zambak gibi uçar dizeler. Geceler aydınlanır. Ve söz ile kök gelir uzar içerilerde bir yerlere dayanır. Söz üstüne söz koymak din değiştirmekten de zordur. Geç anlaşılır. Muhalif ön sözcülerden olmak öncelerden dolmak ise sözlü geleneğin el verilmiş halidir. Hayatın da en büyük getirisidir. Kırklanınca akıl korkmadan ölüme gidilir.
 
Bir mesel bir masal dinletmek için arsız yarsız aşk yoksulluğu çekmek gerektir. Çok sonra yar da bulunur, Mevla da. Ve menekşe dizeler dizilir. Damlar damlanır, dramlar canlanır kanlanır.  Bütünüyle aşka duranlar darmadağın edilir. Öyle sözler vardır ki sözden gelimci diye sorsalar, Hayattan ne istersinizi iki kelimeyle ortaya dökerler. Tüm beklentilerini tek kelime ile burçlara dikerler. Denizde zerrelik, mahirlik ve zerlik de budur.
 
Saf gümüş leğenlerde yıkanır doğal haliyle kelimeler. Aklanıp paklandıkça söz olur ışıklarda parlayarak. Yutkundukça yutkunmak ve en yutulmaz mutlulukları peşi sıra sıralamaktır sözlü gelenek.  Sözlü gelenek doğmamıştır ölmez de. İnsanlık tarihinin en başından beri, var edenle vardır. Aldır, arzdır, arştır. Yastan beslenmiştir ama asla güce yaslanmamıştır.  Aslandır.  O yüzden ölümüne dillerde yaşar, gönüllerde büyür. Bitmez çoğalır.
 
Öyle zamanlar vurur ki öylesine sudan sebep yasaklanır bazen söz. Uzaktan uzak görülür, bağırlar delinir, gönüller daralır gelenek bağırılmaz. Çağırılması, yakılması, söylenmesi, okunması despotça doğru bulunmaz. Göçe zorlanır söz ile gelenek.
 
Göçe zorlanınca hesapsız kitapsız, amansız ordular ile cebelleşir söz gelenekçileri. Şahmeran şavklı cephelere karşı durulmaz. Akıcı diller de kıstırılır ve yenilir. Siperin bir tarafında söz bir tarafında koyu katı gelenekçilik sızlanır. Karşılıklı çarpışırlar ve hep aynı görüntüler dillendirilir. Hep aynı gömütler taşlanır. Yerle bir olunduğunda da idare lambalarında zehir olur maniler. Çamur yüklü yağmur sularıyla yayılır evrene, yer yüzüne göçebelik.
 
O göçerlikte koyu kırmızı kanatlı kelebeklerle bezenmiş doğa, kanıtları elinde manzumelere dönüştürür tüm aykırılıkları. Ve gece gece dağılır korkular. Kondularda söze dönüşür sözlerin şahı.  Soğuk kış gecelerinde kızarır boynu bükük pervaneler. Saz ile söz sarıp sarmaladığında kara karanlığı kış güneşi topraktan yatağında uyutulur .
 
En varsıl aşklar ve sevişmeler çoğalır sözlü geleneğin geleceğinde. Aheste aheste tınılayan nefesinde. Arastalarda kılıca salat kılmayan nefisten beslenir cesaret. Kesirli kesirsiz hiç düşünmez sözlü geleneğin ustaları. Uslanmaz aşkla tama ve teke bakarlar gönül penceresinden. Üşengeç ay ışığında yıldızlara sarılıp yatarlar.
 
Dört bir yanda hatır gönül işler iş. Ezelde söz verildiğinden kırk satır, yatır yatır yatılır ve gece örter üzerlerini yalnızlaşan kelimelerin. Ve ısıtır dize dize, diz dize yarenliği. Erlik erenlik tamuya tema, kamuya sima, hükümdara şah tesellisidir. Er veya geç yürekten dökülür söz. Var git, dağ deniz durma ilerle, bizden babana, atana, şaha selam söyle maharetidir sözlü gelenek.
 
Sözlü gelenek yemsiz, yeminsiz verilen söze uyulur, edilen söze saygı duyulur tabanında bin yıllardır evrilerek bu güne gelmiştir. söze bakılmaz aynası iştir kişinin dergâhında pişmiştir. Söz meclisten dışarı son on yıllarda bu edep bu derbend bozuldu. Baştan sağma işlere de, yağma börek sözlere de bakılmaz, kafalar yorulmaz oldu. Resmen sessiz sinema döngüsü.
 
Erozyon kültürden başladı mı toplumlarda dirlik düzen son bulur. Herkes...

Hiç yorum yok: