2 Mart 2017 Perşembe

SESSİZLİK

SESSİZLİK
 
Ölüm kalım haberleriyle birlikte sessizlik ve arkasızlık bu dünyada dalgalandıkça dalgalanır, dalgalandırılır. Sonuçta ne olur demeye kalmadan bombalar patlar ve ortalık yangın yeri olur. Ardından dualar başlar. Olmayacak duaya âminler peş peşe sıralanır…
 
Vatan, millet evlat üçgenidir ruha işleyen; “ bir çocuğun olsun. Kız çocuğu. Mutlu bir çocuk olsun, mutsuz umutsuz yarınlara inat. Cerrah şarkıcılar söylemesin ilk ninnisini. Benzersiz ozanlar söylesin şarkılarını. Umudu söyleyenler kulağına kulağına ismini de Ezanlasınlar. Hayat ana emzirsin süt bağından. İlk dersini taçlandırsın toprak ana. Açlar doysun doysun da hayat ağacı daha önceden aşkı gerçeği paylaştırsın. Gerçeği karataşlara kazısınlar tüm yontucular. Varsın kaydını tutsunlar ciğerdeki acıların. Pare pare taşısınlar yarınlara…”
 
Yarınlar sanki bir sel, tufan, yanardağ patlaması, tayfun. İkinci bahar mevsim yanılmaları ile dolduğunda manzaralar renklenir. Ve beraberce uzun upuzun çok uzun yaşanmışlığa yumulur gözler huzurla. İthal yakınlaşmaların duygusal musluğu açık kalınca nice bayramlıklar dökülür. Menüler karışır ve öğleden sonra dostlukları yazılır bin tomar kağıtlara. Mermer masalarda yudum yudum buzlanır sessizlik ve ölüm haberleriyle dağılır.
 
Sessizlik dünyaya dökülür ve dünyaya küsülür. Balon gibi patlar ciğerlerde pür dikkat sessizliğe adanmışlık. Hayatlar dimdik dimdik yaşanır. Bildik böldük öldük unutulur. Yakınlarını kaybetmişlik denizine sürülür hayatlar. Mermiler gülünç kalma durumlarını vurur.
 
Kim bilir karanlığın kraliçesinin karşısında benim için mahsuru yok diyebilmek midir yiğitlik. Veya sessizce ağlamak mıdır kaybedilenler için. Tekrar tekrar uzun ve meşakkatli yolculuğun yorgunlukları dile getirilebilir mi acaba. Belki getirilir. Ama herkes aklını yitirmiş cinsliğinde sessizliğe gömüldüğünde ateşle oynamayı bilmektir mesele.
 
Bilmektir, seslenmek ve belaya bulaşmak. En kısa rolü bile çalan ortacılar korkunç bir yanılmayla kandırmayla cebelleştiğinde aldırma gönül diyebilmektir memleket sevdası. Söyleyeceklerin varsa her defasında geçebilir mi ayni sessizlik köprüsünden. Geçilmez. Ama geçer geçmez kulağını ağızlara yapıştırıp dinlemektir maharet. Denizden esenlerin dediklerinden anı paylaşarak kaba güce karşı koymaktır seslenmek.
 
Gerçeklerle yüzleşmektir ve kimselerin çözemediğini çözemeyeceğine ısrarcılıktır hisseye düşen. Kaybedenler kaybetmişlerdir günü ve yarını. Gönüllerde paslı çividir sessizlik. Zaman sarhoşluğunda zihni doyuranları bırakıp her şeye kayıtsızlıktır sessizlik. Başıboş düşünceleri koynuna almak veya öylece dilinden kayan güzel sözleri helal içkiler eşliğinde sunmaktır suskunluk çağrısı.
 
O halde acıdan, acılardan her açıdan kurtarmaktır kendini mesele. Sessizlik yerine dilsiz acılar diyarında korkmadan konuşmaktır maharet. kıyameti koparan hatalar la da yüzleşmektir. Siyasal sessizlik hayatı ele geçirdiğinde geleceğe dair not tutmaktır ayrıca. Çünkü hiç işe yaramaz notlar bloknotlar da saklı kalır, sessiz kalır ve beddua başlar;  
 
“Sessizlik neslin kurusun…”

Hiç yorum yok: