6 Ocak 2017 Cuma

TÜRK İSLAM SENTEZİ VE ÜLKÜSÜ…

TÜRK İSLAM SENTEZİ VE ÜLKÜSÜ…
 
Herkesçe bilinen yakın tarih gerçekliğidir; sol ideoloji, partileri ve fraksiyonları 12 Eylül faşist darbesinden sonra acımasızca kesintiye uğratıldı. Faşist sistem tarafından sadece bir ideolojinin önü açıldı. Bu çok uluslu egemen güçlerin, büyük sermayenin istediği ve yerli işbirlikçi faşist güçlerin sentezlediği yeni tür bir kurgu ideoloji idi. Topluma Türk ve İslam temelinde buluşulan bu sentez zerk edildi. Alt yapısı da hazır olduğundan kısa sürede yaygınlaştırıldı, Türk İslam sentezi…
 
Faşist darbe sonrası iktidara getirilenler daima Türk İslam sentezinin temsilcileri olduğunu dile getirdiler. Özellikle darbe öncesi dört eğilim bazında ayrışanlardan seçilmişler Hem Türk hem İslam paydasında buluştular. Eğilimleri Türk İslam sentezi çatısında birleştirenler ve bu sentez paylaşımında öncü olanlar zamanla yanlışlarından döndüler en değme demokrat kesildiler ama fatura ülkenin fakir halkına çıktı. Yoksul ve dışarıda tutulan toplum kesimleri on yıllar içinde yavaş yavaş dincileşti, dincileştirildi.
 
Soldaki tüm ideolojik örgütlenmeler ve solun fraksiyonel yaygınlaşması dergiler çevresinde olur, olmuştur. Dergisel bütünleşme ve ayrışmalar da eylemsel boyutta ideolojiyi keskinleştirmiştir. Özellikle mevcut demokrasilerin dar geldiği ilerici devrimci muhalefetin sokağa indiği dönemi hazırlayan işte bu dergisel yoğunlaşma ve yaygınlaşmadır. Elbette sol sadece dergi bazında kalmayıp solun diğer işlevselliğini ve devrimci yolunu da gerçekleştirmiştir.
 
12 Eylül 80 faşist darbesinden hemen sonra bıçak gibi kesildi denilen tırnak içinde “anarşik olaylar” aslında bir anlamda bu dergiler etrafındaki birlikteliğin, bütünleşmenin faşist güçlerce yok edilmesidir. Yoz ağızlardaki o sözde dinginlik dergiler çerçevesinde büyüyen sol siyasetin, legal aktif temsilcilerinin tümüyle ve illegal boyutta açığa düşürülenlerin tamamının suç işleyip işlemediğine bakılmaksızın toplanmasıyla sağlanmıştır. Solun sempatizanlarına kadar inilmiş kadro bırakılmamıştır dışarıda. Resmen zabıt kolluk güçlerinin baskısı ve zulmüyle solun ideolojik derinliği de, kadrosal birikimi de acımasızca tırpanlamıştır. Dolaplar da raflarda sol kaynak, kaynak kitap bırakılmamış yakıp yıkılmıştır. Faşizan yöntemlerle tüm sol fraksiyon dergiler kapatılmış, devrimci yurtsever insanlar yok edilmiş, kaybedilmiş, katledilmiş veya içeride iğrenç işkencelere tabii tutularak susturulmuştur.
 
Yakın tarih Faşizminin 12 Martta ve 12 Eylülde Solu tırpanladığı acı gerçeğini, Türk İslam Sentezi doğrultusunda eğitilmişler, semirtilmişler ile on yıllarca televizyon ve internet siyasetiyle beslenmişler asla anlayamaz…
 
Ama resmen böyle olmuştur. Faşist darbeci cuntanın onayında, kumandasında ve uzantısında kıytırık faşist dönem anayasası ve sözde seçimlerle iktidarı ele geçirip ülkeyi yönlendirenler bu kurgu ideolojiyi Türk İslam sentezini pompaladıkça pompaladılar. Bir şey daha oldu. O bir şey ki memleketi bu günlere getirdi.
 
Hemen darbe sonrasında bu gün ülke yönetenlerin dergileri mantar gibi çoğaldı ve serbestçe ortalığa sürüldü. Faşist darbenin nedense hemen hiç dokunmadığı ne kadar hayata dinsel gözlüklerle bakan, mevcut cumhuriyet rejimine takan, eli kalem tutan veya tutturulan varsa bu mantar dergiler çerçevesinde birleşti. Ve sözde dini içerikli özde bambaşka bu dergiler Türk İslam Sentezi doğrultusunda memleketin çocuklarını ve gençlerini birebir kuşattılar. Lafta dini duayenler bu besleme dergiler kanalıyla her alana her saf beyne sızdılar. Çok uzun yıllar tırnak içinde idealist dini bir uyanışı inceden inceye vurguladılar. Kendilerine sentezlenmiş bir felsefeyle zaten zemin hazırlanmıştı. Onlarda hazır ortamdan faydalanarak toplumun en ücrasına kadar sızdılar.
 
Öyle ki yeri ve zamanı geldiğinde Allah’tan korkmadan altın gümüş oluklardan Türk İslam Sentezine uydurulmuş oluk oluk sahte kurgu din akıttılar. Geçmişle desteksiz, sağlam ayaksız köprüler kurup, kof hurafe öğütlerden esinlenilmişçesine akıllara Fetih ve fethet duygusu işlediler. Dava Cumhuriyeti yıkma gerekçeleri ve girişimleri ile oluştu, dergiler çerçevesindekiler şahadet noktasına şerbetlendi,  sonucu dini zaferlerle perçinlemeye meyilli bir güruh yaratıldı.
 
Gittikçe kutsal kitaptan uzaklaşan, uzaklaştıkça da sayıları günden güne artan lafta dinci mevcut dergilerin iktidarına, özendirdikleri dinde reform ve dini hayat rönesansına sorgu sualsiz kapılanıldı. Hareket dini bir iktidar ve dini bir toplum yaratma amacına doğru büyüyüp geliştikçe kendi içinde çatışan tüm güçler aniden birleşti. İşte Türk İslam Sentezi ilk sendelemesini o zaman yaşadı. Ve cemaatlerle dergâhlarla, yurt içinden yurt dışına din simsarları ile birlikte yürünecek bir siyasal sürece geçiş sağlandı.  Bu süreç dergi boyutunu, dergisel birlikteliği çoktan aşıp Allah vergisi sayılan milleti hoş tutan yeteneklerle de birleşince güzergah değişti. Sentez umulmadık ama egemen güçlerce yıllar evvelinden bilinen noktaya evrildi. Bu bambaşka yanlışları da uyanışları da tetikledi.
 
Tünelin ucundaki ölgün ışık görüldüğünde, kararmış zihinlerde ampul yandığında dergiler de, ideolojileri de, politika teknolojileri de, dinci siyaset yönetimleri de değişti, değiştirildi, gömlekler çıkarıldı. Dergicilik te, Türk İslam sentezi de unutuldu. Millet on yıllarca uyutuldu…
 
Dinci siyasal gelişim kendi Ceolarını yarattı ama ulusalcıların tavrı ve Ulus devlet anlayışı düşman kimliklerde buluşmayı her daim engelledi. Yani yıllarca dikte edilenin bambaşka bir din ve on yıllardır şu fakir ülkenin başına bela olan sentezin de adının Türk İslam olmasının dışında bu topraklara uymadığının altı durmaksızın çizildi. Cumhuriyet rejimine karşı oluşun, milletin mevcut rejime karşıtlığının ve düşmanlaşmasının temelinde de bu uydurma sentezin yattığı iyice belirginleşti. Kim ne derse desin Türk İslam Sentezi ve Ülküsü çöktü…
 
Ancak değişmeyen tek bir şey vardır şimdi de o yaşanıyor. Temel ideolojisi ne olursa olsun inançlar dağılıp, ülkü de kaybedilince aynı merkezde buluşulur. Aslında bu ortaklık her ideoloji için, hatta her öteki karşıt ideolojiler içinde kayba dönüşür. Yani ideolojisiz ideologlar ortalığı kasıp kavururken başka sentezler bulunamaz. Bulunsa da işin içinden sıyrılmak zorlaşır. Kara kaba yöntemlerle solu sağı, doğusu batısı,  kuzeyi güneyi, yöresi bölgesi, belgesi yetkisi, dini imanı birbirine karışır.
 
İşte Türk İslam sentezinin de Türk İslam ahlakı ülküsünün de on küsur yıllık bu süreçte resmen çöktüğü ortaya çıkmıştır. Din, tin, mezhep esaretinde asla insanlıkla bağdaşmayan bir bağnazlık ve adanmışlık da çözülmeye başlamıştır. Çöküşler milletin gözü önünde tescillendikçe, çözülmüşlüğü gören ve çözümsüzlüğü yaşayan Türk İslam sentezi asli unsurlarına sarılmıştır. İşte son günlerde söz konusu edilenler, komisyonlarda yapılanlar ve meclise taşınanlar sürgün öncesi son çırpınışlardır. Zoraki kurulmaya çalışılan İslamcı ve Türkçü ittifak köprü öncesi son çıkıştır.
 
On yıllardır toplumda solcusu solcu değil, milliyetçisi milliyetçi değil yargısı oluşturan mevcut sistemin çizdiği memleket manzarası ortada. Mecliste ve halkoyunda sonuç istenilenin aksine seyrederse veya millet son hamlesinde dincisi dinci değil, Müslüman'ı da Müslüman değil noktasına evrilirse Türk İslam sentezi tarihin tozlu sayfalarına gömülür.
 
Çok yakında mıdır, evet. Ayrıca iyi de olur…

Hiç yorum yok: