24 Ocak 2017 Salı

24 OCAKLARI GÖRMEMİŞ VE YAŞAMAMIŞ OLANLAR BİLEMEZ…

24 OCAKLARI GÖRMEMİŞ VE YAŞAMAMIŞ OLANLAR BİLEMEZ…
 
Hep bilindik mavra, tanıdık manevralar ve senaryo hep ayni ucuz senaryo. Görmemiş ve yaşamamış olunması dilenen 24 Ocakları unutmak ne mümkün. 24 Ocakları görmemiş ve yaşamamış olanlar, görüp yaşayıp ta ardını arkasını bilmeyenler bu günleri asla yeterince tahlil edemez ve geleceği de göremezler. O yüzden kısadan hisse hatırlatmak gerekir.
 
Çok acılar yaşattı 24 Ocaklar şu fakir millete. On yıllar öncesinden bu günleri tıpatıp gören, gerisin geriye akmaya başlayan tarihi o günlerden kestiren ve canı pahasına uyarılar yapan araştırmacı-gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun “24 Ocak” 1993’te Ankara Karlı sokakta karlı bir günde katledilişini unutmak asla mümkün değil. Bu bağnazlığı ödüllendiren günlerin gelmemesi için ömrü boyunca etkin mücadele eden siyasetin beyefendisi İsmail Cem'i ve 12 Eylül faşist dönemine yiğitçe direnen sosyal demokrat politikanın dev adamı Aydın Güven Gürkan Hocayı unutmak mümkün değil. Onları hayırla anmamak demek bu günleri anlamamak veya işine öyle geliyor demektir.
 
Hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz...
 
Bu yurtsever aydın, değerli kayıpların yanı sıra, bu günlere de ışık tutan, sarı ampul yakan faşist askeri dikta ve gölge parlamentosu ile uygulanan ‘24 Ocak Kararları’nı da unutmamak ve unutturmamak gerekir. Çünkü şu fakir ülke için ‘24 Ocak Kararları’ resmen yarı belinden kırılma noktasıdır.
 
Keşke tüm bu 24 Ocak’ları görmemiş ve yaşamamış olsaydık…
 
“ Alınan 24 Ocak Kararları peşinden memlekette hem siyasal hem de ekonomik bir kıyım gerçekleştirilmiştir. Şu fakir ülke öylesine beter, beterin beteri iktisadi paketler görmüş ve yaşamıştır ki rejimi sallanmış ama değişmemiştir. Kabuk değiştiren siyasilerin emriyle daha vahim kemer sıkma politikaları faşizanca uygulanmıştır.Görüldüğü üzere, aslında tüm ekonomik paketler ve uygulayan siyasi irade ikiyüzlüdür. Bir yüzü sahte gülücük gerçek yüzü rejime yönelik tehdittir. Tüm ekonomik tedbirler rejimi yıkma doğrultusunda yazılan acı reçetenin memlekete dayatılması faşistliğidir.
 
Vahşi kapitalizmin 70’li yıllardaki bunalımının aşılması için türetilmiş ekonomik model 24 Ocak 1980’de Türkiye’ye de dayatıldı. Modele onay verilir verilmez çok uluslu sermaye tıslayan muslukları açıverdi. 24 Ocak kararları ile dışarıdan ülkeye akıtılan sıcak para ve stokçuların stoklamaktan vazgeçmesiyle doğan bolluk arzulanan siyasi dizayna yetmedi. 24 Ocak kararları ilk başlarda başarılı gözüktü ama halka iyice benimsetmenin ve rejime yönelik diğer dayatmaların rahat yapılabilmesi için ülkede darbe yapılması bile göze alındı. Darbeye kapı aralandı, darbe gerçekleştirildi ve istiflenen kararlar 12 Eylül faşizminin çizmeleri altında ancak uygulanabildi
 
Zar zor, yarı buçuk işleyen demokrasinin tamamıyla tırpanlandığı o darbe yıllarında siyaseten bugünlerin tohumu atıldı. Sanayi daima geri plana itilerek, tüm yatırımlar durma noktasına geriledi. Reel sektörde zamanı gelen teknolojik yenilenme ve transferleri yapılamadı. Yaptırılmadı. Destekler ve teşvikler sıfırlandı. Hazine olanakları sadece dış pazarlarda ülke üretimi yalandan pay sahibi olsun diye seferber edildi. Büyük bir hevesle ve kışkırtma ile sözde ihracata yönlenildi. İhracatlar yalan yanlış, hile hurda, hayal gerçek alabildiğine özendirildi. Hayal ürünü mamuller ve mahsuller dünyanın dört bir yanına usulsüz vergi iadesi vurgunu için kargolandı. Rant ve faiz ön plana çıkarılarak üretim yıldan yıla dışlandı. Devlet gelir getiren akarlarını önceden ve kısa sürede yok pahasına sattı bitirdi. Gelir ortaklığı, yap işlet devret zehri o günlerde ülke gündemine girdi. Devlet imkânları çarçur edildi. Bir çivi dahi çakmayan model 80 ortalarında tamamen hız kesti. Özellikle KİT’ler üretemeyen, zarar eden kamburlar haline getirildi. Sonuç; topluma ithalat mayası çalınmış, milletin aklına tüketim alışkanlığı atılmış bir ülke. Ve Cumhuriyet Tarihinin hiç önemsenmeyen 14 milyar dolarlık rekor dış ticaret açığı. Hayali ihracata ödenen 480 milyar lira vergi iadesi. Yine yeni yandaş milyonerleri artan ama ekonomisi batan bir ülke. Ve fakir halka kesilen ödenmesi zor faturalar.
 
Ezen sömüren, yakan yıkan on yılda tam olmasa da akıllanılmıştı ama ülkenin ‘orta direk’ adıyla var olan toplum katmanı-tabakası da tarihe karışmıştı. Ve kısa zamanda 25 milyardan 70 milyar dolara çıkan dış borç ve 600 trilyon iç borç ile ülke ekonomisi hepten çöktü...”
 
Tüm ekonomik açmazlar bir siyasal sapma ürünüdür ve tarihin yönünün değiştirilmesi, toplumların geriye yönlendirmesi, gericileştirilmesi gerçekliğidir. Tüm ekonomik kriz dönemleri ve paket uygulama süreçleri yepyeni sığ ve sağ iktidarlar yaratmış ve her seferinde rejim açık açık tehlikeler atlatmıştır. Yani ekonomik açıdan zorunlu kılınan ve rejim değişikliğine yeşil ışık yakan bu acı reçetelerin hepsinde daima unutulan ve yutturulmaya çalışılan bir tuzak vardır. Bilimsel değerlendirmeleri işin ehline saklı kalması kaydıyla unutulmaması gereken nokta bütün ekonomik tedbirlerin birbirinin devamı veya tamamlayıcısı olduğudur. Özellikle 24 Ocak kararlarından sonrası peş peşe eklendiğinde bu günleri resmen hazırladığı veya bu günlerin hazırlığı olduğu açıkça görülür. O yüzden 24 Ocak kararları ve kararların peşine yapılan faşist 12 Eylül darbesi asla unutulmamalıdır…
 
1946 devalüasyonu İsmet İnönü’yü iktidardan etmiştir.
1950 istikrar tedbirleri Menderes’in başını yemiştir.
1970 devalüasyonu 12 Mart muhtırası ve faşizmini getirdi.
1980 24 Ocak kararları 12 Eylül faşist darbesini yaptırdı, faşist cunta kararların mimarı Özal’ı iktidar yaptı.
1994 5 Nisan devalüasyonu ülkede koalisyon dönemlerini yeniden başlattı ve merkez sağ liberal partileri siyaset arenasından sildi.
2001 19 Şubat MGK’da Anayasa kitapçığı fırlatma krizi cumhuriyet tarihinin başlayan en büyük ekonomik krizinin habercisi oldu ve sıkışan siyaset ile biten ekonomi neticesinde bir yıl sonra yapılan genel seçimler AKP’yi tek başına iktidar yaptı.
2007 27 Nisan e-muhtırası Cumhurbaşkanı aday profili, adaylık süreci ve rejime dair kaygıları değerlendirdi ancak Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı yolunu açtı.
2013 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalı sağır sultanın bile duyduğu bildiği ama iktidarca yok sayılan paralel yapı gerçeğini tescilledi. Ekonomi dibe vurmaya başladı. Siyasete ayakkabı kutuları damgasını vurdu.
2016 15 Temmuz askeri darbe girişimi dibe vuran ekonomiyi hepten çökertti ve Erdoğan’a başkanlık yolu açıldı…
 
Ekonomik önlemler veya istikrar paketleri birbirinden kopuk sahte çözümlere, birbirinin ayak izinden giden dönemsel takipçi bir çizelgeye ve kapitalist bir mantığa dayanır. Hepsi temel bilimsel kavramların çok uzağındadır ve günü kurtarmaktan başka bir maharetleri de yoktur. Sadece belirlenmiş emellere hizmet eder. Ekonomik istikrar paketleri sonu en başından belli emperyalizmin usta ellerinde şekillendirilen bir film senaryosudur aslında. Bu yüzden kararların gerekliliğinin dayatılması ve uygulanması için diktacı yönetim tarzına gereksinim vardır. Belli kesimler dışındakilerin ezim ezim ezilmesi gerçeği hep saklanır. Vatan millet duygusu yüklü konuşmalarla toplum etki altına alınır. Millet acı reçeteyi içmeye razı edilir. Yetmez ise hiç çekinilmeden faşist argümanlar devreye sokulur. Nice vaatler ile milyonlar kandırılır ve bitmeyen çilenin içine itilir. Arsız lafazanlık ve derin boşlukta milyar dolarları yine birileri götürür.
 
Kötü sona getireni götüreni apaçık belliyken, her çöküşte olduğu gibi son yıllarda palazlandırılan yeni mutlu azınlık hiç yük altına girmezken, tüm vebal yine mutsuz çoğunluğun sırtına yükleniyor. Sorumluluk asla eşit paylaştırılmıyor. Ömrü yüz yıla yaklaşan şu fakir ülkeyi önceden yönetmişlerin başına gelenlerden hiç ders alınmadan son sürat on küsur yıldır din iman şemsiyesi altında liberalizm tanrısına tapınma devam ediyor. Rakamlar ona yüze katlanmış ama ayni altın tas ayni teras-balkon teranesi. Her sıkışıklıkta fedakârlık nutukları atmalar. Enflasyonu gizli, devalüasyonları açık ve ne idüğü belirsiz sıcak para akışıyla idare etmeler. İdare de bir yere kadar. Yetmeyince sınır içi ve dışı savaşlardan medet ummalar. Şimdi iş rejime iyice dayandı. Bu kez on yıllardır beklenen ve içten içe çalışılan rejim değişikliği olacak gibi. Ama denge bir şaşarsa ki gidiş odur yine şu garip halk çeker cefayı. Saflar sefayı kimler sürer görür ama iş işten geçmiş olur.
 
Tüm ekonomik paket uygulamaları şu fakir ülke için ne ilk ne de son olmuş. Bu geri aksak gidişle ve sinyal veren ekonomiyle ne de son olacaktır. Bu gün doların ve euronun dört lirayı geçmiş olması da bir anlamda yeni gizli ekonomik pakettir. Yakın tarihte kronolojik yaşananlar bu ekonomik krizin hemen peşinden başkanlık ambalajı içinde rejim değişikliğine kadar dayanmış bir siyasal sistemin geleceğini, gelmese bile yerli yabancı işbirlikçiler eliyle getirilmeye çalışılacağını gösteriyor.
 
Budur işte 24 Ocakları görmüş ve yaşamışların, görmemiş ve yaşamamışlara veya görmüş ve yaşamış oldukları halde inkar edenlere hayırla hatırlatabilecekleri…

Hiç yorum yok: