27 Ocak 2017 Cuma

AH MEMLEKETİM…

AH MEMLEKETİM… 
 
Her şey memleket sevdası ile başlar. Bitmeyen kavga, ölmeyen kara sevdadır memleket sevdası. Başlar bitmez, özlemle yine yeniden başlar ve yakar. Yakar geçer. Ve her teori de de adı geçer. Tüm yankılı hatıralar inceden aklı kurcalarken meğer nafileymiş her şey diye akıllanılır biraz. Ama yetmez. Ortaya çıkar en derin yalnızlıklar. Torbada akıl almaz günahlar ve sevaplar yarışır. Birbirine karışır. Şanslılık çok önemlidir belki ama özellikle seçilmişlik en zorudur. Zor oyunu bozar o yüzden memleket sevdasına asla dokunmamak gerekir. Dokunulunca usulcacık kıpraşır yürek yangınları ve memleket sevdası vurur damgasını.
 
Dam çöker, dem vurur, üzerinde memleketten kesitler bulunan kartların arkasında iki satırlık sevda yükü çağlar. Sevda yüklü bulutlar dağıldıkça engine hasret tükenmez hiç. Ve memleketi taşır en dağlanamaz duygulara. Tükenmez hasretin ne soğuk önerisidir bu tutku. Tutku bunaltır felsefesi bozuk gelenekleri. Memleket sevdası alt üst eder her şeyi. Sansürden kaçan şehrin asilerine ve en azizlerine de kucak açar memleket sathı.
 
Ah memleketim. Ah memleket sevdası ah…
 
Kaç bin yıllık felsefedir memleketin zar zor aydınlanma çağı. Memleket öncü sevişmeleri de barındırır ve ödüllendirir sevdayı. Geçici körlükten kaçanlar düşlerde yeni yetme heyecanıyla da olsa karşıt uydurmalar tuzağında ki olgun kadınlara hiç aldanmaz. Adalet terazisi elinde gülkurusuna bürünmüştür memleket. Gül dikenlidir. Memleket kaşmir sokaklarda kara kışın hasretiyle haliyle cakalanır. Yaz başı boşalan kadehlerde de buğuyu saklar.
 
Saklar durmaksızın. Aklı fikri naz niyaz telaffuz edilenlere bağlı kalmışlar hiç anlamazlar bu devrimci mevzilerin kaderi şekillendirdiğini. Yakalarda el izleri, enselerde sıcak nefesi, her bölgesi balıksırtı, her yöresi bıçak sırtı, sevda sıcaklığı yoldaş sığınağıdır. Ancak şu ihtilaflar şuh itiraflarla resimlenir. Sanattan ucube diye kaçanlar göremez elbette. Memleketin bilime karşı duruşu cesaretlendirildikçe de sesler alçalır. Ve saatlerce cesaretlendirilenler alçaldıkça özler daralır, gözler bunalır. Baş boş aktığına, baktığına yazılır uydurma memleket kitabı. Ve içi titrer memleket sevdalılarının. Akıllarda çırılçıplak anılar kalır. Yüze vurur anıların şavkı. Ve şevke gelir yeniden memleket sevdası. Çarpar yürekler yine delice. Soluklar tekler.
 
Ah memleketim. Ah memleket sevdası ah…
 
Eksik fazla kurulu düzenin yıkılmasından endişe duymadan eski inançlara kapılanlar nedensizliğe kapılanır. Ve deniz memleketin altın anahtarıyla hayranlıklara açılır. Boğulma vaktidir tufanlarda ve ayran gönüllere girer kuşku. Deniz gözlü Deniz patlayasıya özlenir. Tıpkı memleket. Tıpkı memleket sevdası gibi.  Yalan olmaz statüler kaybedildikçe kaybedilir ve ay ışığı porselene dönüşür. Bulutlar parsellenir. Sıcak güneş altında buruk hayallere dalmışlara tepeden tırnağa nostalji dağılır. Nostaljiye tutulmuştur memleket.
 
Şimdiki hali korku cenneti, iskeleti metal köprüler. Kıldan ince köprülerden geçilir ve başlar tarihe yolculuk. Memleket buna alıştırıldıkça da kara bulaşır gönüllere.  Toplumların değişimi ile ilgili fikirler evrimi değil devrimci görüşü yansıtır ama inanılmaz. Düşmanlaşılır. Aslında bu yörelerin özene bezene cömertçe sunulmuş güzelliğine bulanmaktır memleket sevdası. Düşmanlaşmaya değil. Sen memleketin çatlamış dudağı diye başlar şiir. Ve öpmek gerekir diye biter. İşte düşlerin düşüşlerin mezarından hayatını ata vasiyetine bağlı kalarak dağılmadan toparlamaktır mesele. Yani şiirlerin kökeni belirler memleketin mimini. Memleket sevdası imini de cimini de mimler.
 
Memleket sevdası hiçbir zaman hak etmeyeni de tek adamlığa yakıştırmaz. Ama bu memleketin vitrinleri de vitrin mankenleri de kıssadan hisse ikiyüzlü artık. Yakışmaz.
 
 Ah memleketim. Ah memleket sevdası ah…

Hiç yorum yok: