3 Ocak 2017 Salı

ŞAH MAT…

ŞAH MAT…
 
Memleket neredeyse iki mars bir düz yenilgi aşamasında. Kardeşin kardeşe zulmüyle parçalanan bölge şah mata ramak günler yaşıyor. Yetmezmiş gibi çokuluslu terör kapı içeri sızmış, paralı gurka dinci teröristleri kullanarak şu fakir millete kan kusturuyor. Memleket bir labirente girmiş, âlemin derdi başka, sözde din âlimi ulemasının bambaşka. Filhakika fetva fetbazlığı peşinde koşturuyorlar. Düne kadar akıl ve zekâ gerektiren bir strateji oyunu sayılan satranç birden suç ve günah kapsamına devşirildi. Satranç dini açıdan tavladan da beter lanse edildi. Satranca cezayı kesen bu devşirme ulemalar yarın tavlaya da aynı faturayı çıkarabilir.
 
Satranç ve tavla şu fakir memleket evladının başına ne mene bir belaymış meğer…
 
Aslında sarıklı, şalvarlı ve cüppeli ulemaların dinsel mucizeleri yaşamın ayrıntılarında gizli. Şakası şukası bir yana öğreticiler de. Gerçi günde bir kere olsun doğru ve olumlu bir şey göstermeyerek, söyleyemeyerek gündeme gelseler de bir şeylerin hakkınca öğrenilmesine de katkıları olmuyor değil. Belki de yıllarca satranç ve tavla oynayanlar, bu oyunların gelmiş geçmişini bilmiyorlardı. Gelmişi geçmişi bir yana bu kadar önemsenmiyordu. Hatta kumardan bile sayılmıyordu. Tahta zemin üzerinde bir strateji oyunu, bir tür akıl yarıştırılan soğuk savaş olarak değerlendiriliyorlardı.
 
Büyük sermaye destekli kanlı geçişlerin, kanlı savaşların güdümlendiği günlerde satranç ve tavlanın sevenine sevmeyenine, günahtır diyenine veya hadi oradan diyenine küçük bir katkı güncellemek şart. Neden ise şu ukela ulemalar en yüce dini misket akıllarıyla kullanırken ve her şeye bir bedel ödeneceğini sallarken hiç düşünmezler. Çünkü düşünce sanatını geliştiren bu oyunları bilmezler. Bilseler de akılları yetmediğinden günah menziline çekip oynamazlar, oynayamazlar.
 
Gittikçe ağırlaşan şartlar ve insana reva görülen bunca vahşi olaylar ortalığı kasıp kavururken, ortaya kimi etkilerse etkilesin biz işimize bakarız tarzı benzer ucubelikleri sıralamak ayıp kaçabilir. Gerçekten de ayıp. Ayrıca Dünya onlar için sadece kurguladıkları suni din çerçevesinde dönüyor sanki. Yine de dini çerçevede yaratılan her düzmece sorun ve yapay problem kendi içinde yeni fırsatları gizler.
 
Elbette tarihe mal olmuş anılar çok önemlidir ve değerlidir. Çünkü anılar kendi içinde sonsuz umut saklar. Lakin bu softi dengesizler yüzünden umutlar da çökmek üzere. Belki bilmeden yapılan hatalar, yanlışlıklar, yanılmadır diyerek affedilebilir. Ama gündeme gelmek ve gündemi değiştirmek maksatlı bilerek yapılan hatalar ve yanıltmalar günahtır ve ihanettir. Allah affetsin.
 
Ortalık ateşten deniz, içine düşen yanıyor şah mata ramak kalmış, memleket rejim derdine düşmüş neredeyse iki mars bir düz, dere tepe düz gidiyor; en değerli konu satranç ve tavla. Olsun bakalım…
 
Biriktirip biriktirip salvolanan her abuk sabukluğa, resmen deliliğe hiç araştırmadan din gereğidir sayıp inanmak satranç tahtasında şah oldurmaz, vezir oldurmaz. Hele temelsiz asılsız dinci hamlelerin bu yüce dinle ilgi ve alakasını kurmak hangi stratejinin ürünüdür enikonu bakmak irdelemek gerekir. Ama bu sapıtmada satranç ve tavla bilmeyişin de payı olduğu muhakkak.
 
Tarihte şah, padişah, sultan, kral, kraliçe oyunu olarak geçen satranç Piramitlerdeki kabartmalara göre ilk Mısır’da oynanmış. Yani dört bin yıl evveline dair bulgular var. Yine Çin’de, Mezopotamya’da ve Anadolu’da oynandığı da tarihi bilgiler içinde. Ancak satrancın Hindistan’da, şaturanga isimli oyundan geliştiği söylentisi daha yaygın. İlk yazılı belgeler zaten Hindistan’dan kalma. Satranç sonra İran’a, oradan Araplara, Endülüslüler sayesinde de İspanya üzerinden Avrupa’ya kadar da yayılmış.
 
Tavlanın bulunmasına da neden olan satrancın İran’a geçiş hikâyesi şöyle;
 
“ Hint imparatoru Pers İmparatoru’na bin yıllar önce bir satranç tahtası, simgesel taşları ile birlikte bir de mektup göndermiş. Mektupta ‘Kim daha çok düşünür, kim daha çok bilir, kim daha ileriye gidiyorsa ve görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur.’ yazıyormuş.
 
Pers İmparatoru baş vezirini çağırır şu oyunu çalış, çöz ve karşılık olarak başka esaslı bir oyun bul emri vermiş. Emir demiri keser, Vezir haftalarca satrancın taşlarının her hareketini izlemiş, hamleleri zihninde canlandırmış ve oyunu çözmüş.
 
Aydınlatılan temel stratejiye göre satranç yarısı siyah, yarısı beyaz renkli 64 kare üzerinde oynanıyormuş. Taraflar beyaz ve siyah 16 taş ile oyuna başlıyor ve bir seferde bir hamle yaparak birbirlerini deviriyorlarmış. Tarafların karşılıklı dizilen bir şah, bir vezir, iki kale, iki fil, iki at ve sekiz piyonları varmış. Oyunun amacı karşı tarafın şahını almakmış. Diğer taşlar bir yana şahı kapan mat eder yani oyunu kazanırmış.
 
Pers İmparatoru’nun baş veziri satrancı çözdükten sonrasında haftalarca, aylarca çalışarak tavlayı icat etmiş.Vezir tavlayı hayattan ilham alarak tasarlamış. Aslında zamanın birliğini vurguluyormuş. Karşılıklı altışar iç kapı ayları temsil ediyormuş. Yine karşılıklı on beş ak ve on beş kara pul, karşılıklı on beş gece ve on beş gündüzü simgeliyormuş.  Karşılıklı on ikişer kapı ise günün yirmi dört saat olduğunu kanıtlıyormuş. Ve tavla o gün bu gün dünyanın her yöresinde hala en etkileyici biçimde bilimi öne çıkaran ve zamana direnişi öğütleyen bir oyun olarak oynanıyor.
 
Pers İmparatoru vezirin icadı tavlayı yanında bir mektup ile beraber Hint imparatoruna göndermiş. Mektupta; ‘Kim ki daha çok düşünüyor, kim ki daha çok biliyor, kim ki daha ileriyi görüyor ve kim ki daima ileri gidiyorsa o kazanır. Ama biraz şans gerekir. Hayat işte budur.’ yazar.”
 
Aslında hayat macerası Denizin dibindeki istiridye içinden inciler dermektir. Külliyen kusurlu ve yanlışları bol öğütler, hele hele dini nasihatlar verileceğine yaşanmışlıklardan doğru sonuçlar çıkarmaktır maharet. Düşmanlık gütmek yerine, dinci düşmanlık güdümlemek yerine bir tutam sevgi ve insanlık gerekir ve yeter.
 
Bunca gürültü ve patırtının ortasında eksik fazla hayata değer katan ne varsa onlarla uğraşmak ve çatışmak değildir ulemalık. İnsan zekâsı ürünü, bilgelik sürümü binlerce yıllık kazanımlara akıldışı kurguyla karşı çıkmak gerçek dini ve gerçek hayatı yeterince bilmemektir. Zaten şu bilgisizlik deryasında hayatı isim cisim boyutunda yaşamak hem çok çok önemli değil hem de büyük kayıp değildir. Asıl büyük kayıp yaşarken ölmektir. Hayatı canlı cenaze sürmektir.
 
Bunca afra tafraya, şu yüce dine mal edilen, binlerce din dışı safsataya karşın sır doğrusunu bilmek ve sabırdadır. Sonu esenlik belki ama sabrın da bir sonu vardır. Cübbeli satranç peçeli tavla geliştirilemeyeceğine göre bu devşirme âlimi ulemalar millete daha binlerce uydurma deneyim yaşatacak demektir.
 
Ama hala umut var, son bir umut. Son bir umudun var olduğuna inanmak var…

Hiç yorum yok: