22 Aralık 2020 Salı

SOY ASALET VE ADALET

 SOY, ASALET VE ADALET...


Son yıllar ayarsızca soy sop, asalet ve adalet üçgenine hapsoldu. Hele koviti günlerindeki tutuklulukla bambaşka meseleler sarıldı nüfusun başına. Her açmazdan nasiplenme doğrultusunda soylu sopalı, soyumlu soyunmalar ve oylumlu soyulmalar birkaç kuşak ileriye taşındı. Hepsi o kadarla da kalmadı. Şahlar şahitler şiflendi şifrelendi, istim üzerinde istiflendi. Mürettebat ve tayfalara gözbağı çekildi. Ve cılız bir korku sardı herkesi. Sonrası dehşet, facia...


Koviti bir kenara heyecanla ve şeriata uygun soymak ve soyulmak bir kez daha güncellendi. Ve tarihi hırsla, tarihi kuşatanlar yüzünden herkes yine cıscıbıl kaldı. Bu gidişat soymak, soyulmak değilse nedir? Nice kara âlim, bunca bilgiye gark olduğu halde, hakkınca yanıt veremeyince, zalim daha da zalimleşti...

 

Zalimin zulmü meşhurları, vesair meşhurlar, meşru gayrimeşru metodlarla eldelenmiş karun zenginliğine ulaştılar. Buna karşın hala karın açlığı. Karınlar hiç doymaz, doysa da göz hep aç. Aza kanaat edilmez. Metruk mahallerde işin başına ve isim bazına geçilir. Sükût sakıt derken maddi manevi mesafeler hiç korunamaz. Koviti günlerinde dahi boş torbalar pencerelere sarkıtılır. Depmece dolar. Gün olur bütün sığırlar meydana sıvışır, tüm sırlar sıvılaşır hiç akla takılmaz. Takılsa da önemsenmez...

 

Oysa sonsuzluğu anlamak çok çetrefilli bir davettir. Her şeyin sebebi klasik metodlarla açıklandığında tutarlı bir çözümlemeye asla kavuşulmaz. Hal böyle olunca anlam arayışı dahi para arayışına evrilir. Ve insanı düşündürten ne varsa halledilir. Sonu belli olmaz küslüğüne götürür ahaliyi ve durduk yerde arama motoru çalışır. Meçhulün atası akrabası, maktulün atı arabası, mevzubahislerin aranması eğilimi ağır basar. Bu bilindiğinden zaman varken soyu sopu rahatlatma bağlamında, çalıp çırpma azgınlığına iyice yakınlaşılır. 


Yakın uzak gelecekte adalet ve asalet çıkmazındaki delalet, sayılı saygın sıfatların modern aletlerle bir bir bulunmasıdır. Adalet daima uzakların iç kavgasında geçmez. İçeride de bazen adalete uyulur.

 

Çoğunlukla adaletten kopulduğu için hakikatten uzaklaşılır. Ama en ilahi adalet sonsuzluğun tekelindedir. Ve eninde sonunda asaletle işler. Parsel parsel kayba açılır ihanetçi nüfuz. Bir şaşmaz yargıdır ve de değişken yazgıdır fişeklenen. Yani başlangıçta mutlu insanlar vardı şeklinde upuzun resmi geçittir hayat. Hayatın içinde yıllar boyunca yüzler ve yollar değişebilir. Değişmez olan geçici ve ezici modanın esiri olmuşluğun, esrik biçimde tarihle iç içe yozlaşıyı getirmesidir. 


Yozlaşıyla birlikte öyleyiz, böyleyiz, sadece biz eyleriz ile ulaşılır kararan menzile. Karanlık bastırınca tüm soylu soplu dehalar, defolu dahiler haramiler safına geçip, haram helal tezgâhlarında boğulur. Açıkça layığını bulurlar. Eden bulur misali soy, asalet ve adalet bir güzel kaybedilir. Kaybedenler kaydedilir âleme. Tek cümle yazar tarih, hep birlikte bir güzel kaybettik... 


Çünkü ihanet başlayınca her şey kör topal, eşitsiz bir hayatın kartpostallarına girer. Karanlığın yüzü olur. Ve yüzsüzlüğün bu kadarı olur mu? diyerek yalandan hayıflanılır...

 

Elbette zamanla değişir dünyalar. Sonbaharı yaşamaktır tarihi varaklardan dökülen. Sanki bütün düşkünleri dünyada, öbür dünyayı yaşamak yolunda harcamaktır akla koyulan. Amaçlanan harcı hurcu yananların iki arada bir derede donuklaşmasıdır. Kamplara dağılanların, bilinçaltının yeraltı dehlizlerine ve granitten mezar taşlarına kazınan akibeti bellidir yazısıdır. İşte bu koviti günlerinden düz duvarlara yazılı ve kazılı kısa cümlecik kalır geriye. Soy, asalet ve adalet...


Emanete ihanetçi yolculuk uzatıldıkça uzatılır. Ancak beklenen doğum seansının gölgesi vurmuştur duvarlara. Parke taşlı sokaklara aksi. Haliyle hayatlar ve hatalar mikroskop altında incelenir ve şeriatın kestiği parmak acımaz şavkına uygun, soy sülale boyu soyulmak ve sıradan sayılmak adaletin tecellisine kalır...

 

Hal böyle olunca, haller trajedilere yansır. Kusurlu ve kusursuz heveslerin tümü. Geçmiş gitmiş sanılan koviti günlerinden artan yüzsüzlük, zalime aşkı artırır ve zulmü kabartır. Yani bir türlü olamamak ve pişememek üzerine tartar dünya terazisi. Dünyalıklar, haktır anlamına getirilerek avama açtırılır makas. Özel hayatların yüzü astarı kalmayınca da, mek mak zinciri vurulur haklı eylemlere. Ekler ve eklemeler üzerine kurgulanır tüm katmanlar. Aklı sıra günah ve sevap üzerine işlenir tüm hayatlar. Ama büyük günahlardan asla vaz geçilmez. Çünkü dönem uyarınca yapmacık ve acımasız bir hayatla iç içeliktir baş tacı edilen. Gelinen, görülen, özlenen ve bilinen. Ayrıca soy, asalet ve adalet piramidini kuran kaç göbekten göçebeliktir, tezelden unutulur...

 

Sonuçta doğru bilgiler bir tarafa kayarken, cehaletle çalgı çengi arası palazlanan öyküler yüzünden, yıkılan dünyalar kalır geride. Soyluluk ve sonsuzluk sarmalında iyice raydan çıkar insanlık. Sorulsa her hal şeriata uygundur. Oysa şerbetli uydurmacılığı yaşamak asla yaşamak değildir. Bu çok geç anlaşılır...

 

Yıllar yılı zar zor elde edilmiş birikimlerin hesabının görülmesi ise birilerini daha da zalimleştiririr. Son günlerde hele ki koviti günlerinde artık ne kaldıysa geriye, soy sop, asalet ve adalet üçlemesi hiç düşünülmeden, sona bir adım kala... 


Koviti sonrası gündeme takılacak, akıllarda kalacak olan ise genellikle birkaç kuşak öteye dek ulaşabilecek adalet olgusudur. Algı değişince çok başlar yakar, bir başlıktır adalet…


Adalet..

Hiç yorum yok: