MALUMDAN İKİ YIL EVVEL...
Malumun tam tamına iki yıl evvelindeymiş mozaik gibi sırınmış, gökkuşağı renklerindeki manzum manzara. Koviti virüsünün yol açtığı beter salgın hastalık, tendeki beneksi kızıl lekeler, uzunu kısası tam bir yıl sonra vurmuş yerkuşağını. Ve bir yıldır ayni tinsel muamma. Aynı dinsel kara sevda. Hayret ki, vaktiyle kırk satır döşenenler resmen, ruhsuz bedenlerle, zifiri zihinler çakışmasını çatmış. Aynıyla vaki farz edilenlerden bir demet sunusu. Ve bir yıla kalmadan ölüme durmuş dünya ve cız etmiş yürekler...
"İnceden cız etse de yürekler, hikâye başta ve sonda bembeyaz bir aba kumaşa sarılmaktır. Çırçıplak. Yani kadraja ağlayarak girmek, hayat perdesinden sessiz sedasız çekilmektir veda. Ömürdür, bir çırpıda geçer misali. Çehreli çırpınışlar boşadır, bilinir. Bilinir elbet geri çekilecektir üflenen nefes. Ve çekilir...
Çekilme anında can ağızda, canan yürektedir…
Kendi halinde yürürken zaman, ansızın ucu bucağına denk gelir, koordinatlar tutar. Vakti saati gelince de yalınkılıç ufka seyirtilir. Can ağızdan çıkana, canan son nefesini verene dek durulmaz yürek. Atılan naralar duyulmaz. Nidalar durulmaz. Sonra çekilir kuralar, hiç değilse amoryi çıkar. Sırayla değil ki, bu çok kullanılır laflar arasındadır patlayabilir isyana koşut. Yine de sırası gelenin sırları, kendisiyle beraber uçar gider ve mekansızlığa gömülür.
Zamanla bir tek günahlar kalır elde ve geride yalandan ahlar vahlar. Duyulur duyulmaz birkaç farklı fısıltı. Fazladan fasıla ve sonsuza dek sus telkini. Samimiyetten susulur. Çünkü her şey koca bir yalandır, anlaşılmıştır. Yani her şey yalan olur, her şey. Lafta hayata tutunduran din, iman ve sahte ibadetler. Dinginlik vurur akla ve buz tutar gözler. Kristalleşir. Sanki sonsuza göç kesinleşir.
Lakin can çıkar, huy çıkmaz. Canan çakılır en dibe…
Epey zamandır şahan can yola çıkmaya hazırdır oysa. Şahlanmıştır deli gönül. Aslı öyle ayrımsız öyle katıksız bir hislenmedir azıcık. Keremi ise keder vurur. Ve ecel perisiyle buluşma vakti gelince, eceli gelmemişler daha bir heveslenir aklı havada debelenmeye. Kader sultası işte yaşadık sanılır. Ah bir görseler o kederli güzelliği, pirim can dayanmaz. Hem can dayanmaz hem de canan. Çünkü kör bıçak gibi saplanır göğse huzurlu huzursuzluk. Kızıl kan yayılınca, mahşer kalabalığı dağılır mahur mahur. Doğada göksel anlaşmanın bozulması soluklanır. Tılsımlı bir gün batımıdır candan ayrılma, eşsiz cananla bütünleşme. Hakiki hazine işte odur.
Obursu heveslerle azılıp, yarılıp kazılıp çıkarılması gerekmez saklı hazine. Ansızın karşıda belirir nasıl olsa. Yalazlı bir siluet gibi. Vakti eriştiğinde yakadan tutar. Ve yufka yürekli bir yıldızdır tutkuyla kayan. Asla yakalanmaz...
Yakalar yırtıldıkça can dayanır, canan kaçar. Namert diyarıdır canı yaralayan…
Kaçmak ne fayda ey fani. Hiç. Hiçyen kaçılır mı?Hiçten gelinir hiçe dönülür. Adet budur. Zaten manevi boşluklara tanrısal buyruklar yerleşince, körü körüne ölmek ve öldürmek küçük günahlara dönüşür. Dağınık düşler kalır mezara. Hava kararır. Kan kusar, sabahtan akşama sürülen tarlalar. Davalar birleştirilir. Ve zamansız öleninkiyle, zamanı öldüreninki birbirine karışır. Doğrusu apar topar puta tapar bir yalnızlaşmadır. Eğrisi öz kıyım, öze kıyımdır. Kısaca kirli beyaz bir çaputa dolanmaktır akıl ötesinde. Oysa türküler söyleyerek, zalime söylenerek gitmektir mertlik. Çırçıplak gelinir ve öyle gidilir kıvamında. Er doğulur ve er geç ölünür manasında. Geldikleri gibi giderler dedirtmeden arkadan. Giz değil, iz bırakarak. Çünkü her karşıt fikir pınarın gözüne serilmedir. Sevilmektir. Serinliktir. Ağırlığınca altın versen durmayış ve alışmışı almaya gelme alışkanlığıdır. Para etmez. Para yetmez. Ne yaparsan yap sistem işler, mezar çöker. Mavi kristal kubbeye canlar dağılır...
Can uçar, yazı kalır. Yazgı biter. Can toprak, canan güneş tenli çıplak yapraktır…
Evrenin kaçıncı katındaysa katındadır o erişilmesi arzulanan asıl sebep. Tanrısal tecelli, ilahi teselli. Dürüst bilinç nerededir? Varlık sebebi hangi gönüldedir ezber edilir. Gönülde hangi cihan güneşi yanar bilinmez. Yaksın kül etsin canan babında, bilinmeze yolculuktur kapıyı çalan. Ve çok hızlı geçmiştir günler, bir arastada yol tükenir, ol biter. Boncuk boncuk ter basar ve karınca kaderince kara tırpanlı celladın yolu gözlenir. Göz erimi güneşin tutulduğu günlere değer müjdeli yankı. Yaygın yangın kollarıyla sarar semayı...
Her canın canından, can bir yıldız saklıdır semada. Her canın cananı. Yolculuk orayadır işte. Derin uykuda başlar hayat, rüyalar görülür, tekrar tatlı uyku basar. Bitti biter film. Son yazsa da olur yazmasa da.
Sanki bir tırtıl bölünmesidir tırmalanan hayat. Sonra pıhtılar sarar sarmalar sönmeyen ateşi. Gök gürülder, yer yarılır. Bu başı sonu bilinmeyen, baskın notalarla bezeli bir şarkıdır. Kıssadan hisse sözleri dahi unutulur. Güftesi yok, bwstesi de yok olur. Yani her şey buharlaşır. Heyhat hayat işte. Salt yalnızlığa yer açılır. Yer gök günün biride, bir anda alçalır. Tamı tamamı düz tepsiye dizilir. Hepsinden geriye kalan ise gerilen yay, atılan ok, oluk oluk akan insanlıktır.
Hayatın tek bir hediyesi kor demir, kör duvar, uyarsa başucuna yazılı mermer veya üzerine isim kazılı taş parçasıdır. En tanıdık nişanlardır bunlar. Evde kalan, evli kalan farketmez her şey arkada kalır. Can âşık, canan gökkuşağıdır hayatın içine içine…
Rengârenk kuşanılan ne varsa boştur yani. Adası edası, yangısı yankısı, varlık yokluk nedeni, hemen hepsi. Ve bataklık öyküsü de. Soyunulur hayata genç yaşta, onca yılların mesajıyla, soy sop berhava, bedavaya. Davanın özü yarıştır, barıştır ve adalettir. Aynı yöne, doğru yana harekettir. Çünkü umut bedavadır. İdellar ve iddialar bereketlendikçe, haydan huydan bereketlenip hep denize ulaşmaktır ana gaye. Hatta Denizleri aşıp âşıkane büyük okyanusla kucaklaşmaktır. Atlasa sarılmaktır. Engine ermektir. Çetin emektir. Öyle ki bir ölüp, bin doğmaktır. Yerle göğün birleştiği yerde otağ kurup tahta kurulmaktır. Olmaktır. Ve olgunlukla arzın merkezine çekilmektir. Veya düz ovada çılgın sayılmaktır.
Deli divane anılmaktır.
Olsun varsın ama hikayenin özü, ezeli ebedi birleştirip çırçıplak bembeyaz bir kumaşa sarılmaktır. Oraya buraya savrulmadan, önce can sonra canan saygıyla aynı makama makamlaşmadır…"
Malumdan tam tamına denk düşmese de üç beş yıl sonrası tarihlidir, mezbeleliklerde pik yaparak avunan koviti virüsüne kesilecek fatura. İlim bilim şimdilik öyle öngörüyor, akıl böyle farz ediyor, ebedi kurtuluşu...
Kurtuluşa kadar savaş elbet. Zamanın uzunu kısası, kıyas ve kısas. İlelebet, önce can, sonra canan. En başta sağlık, esenlik, tekrar sağlık. Sonrası, son zaten çoktan yazılmış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder