19 Aralık 2020 Cumartesi

BOZOK BOZGUNU 78...

 BOZOK BOZGUNU 78...

Bozok tenhasında, açıktan açığa tam bir haftaya yayılan, görünürde önlenebilir ama hiç nedensiz önlenmeyen radikal dinci-faşizan bir başıbozukluk kirletti yakın tarihi. Ondokuz Aralık Yetmişsekiz. Acı yüklü ve kızıl kanlı prova...
Zaten beş asır önce Çaldıran çalmış kara lekeyi, şahına padişahına. Yavuz kılıç çalınmış yediden yetmişe acımadan. Kayıp, katliam şeceresi kara kaplı defterden takip. Kayıt sonrası kıyım. Canavarca cellat, kılıç, kızgın ateş, kaynar kazan, kırım. Resmen soykırım. Yüzyıllardır aynı acıklı manzara...
Bozok diyarı yerlileri, boz okayların bahtı kara. Karalar bağlamış analar bacılar, neneler dedeler. Kızıl kanlar akmış gözlerinden. Turna gibi çırpınan yüreklerde kapanmayan yara. Zaten mevcud iktidarlar tarih boyu, zalimin zulmüne dur diyenlerle, daima planlı programlı muhaberede. Başı sonu soykırım. İti, siti kesiti resmen jenosit…
Canlı kanlı örnektir, celallenir Bozoklu ve sıradağlar gibi başına buyruk başkaldırır. Başkaldıran başlar kılıç lokması olur. Bütün Anadolu kılıçların gölgesinde, başsız kalır. Önder ihtilalcilik simgeleşir tarihte, ölenler tarih olur.
Haliyle Nurhak dağlarına çekilmek, güçlenmek ve Nurhak’tan güneş gibi doğmak egemenlere daima korku salar. Çaresizlere ve korkusuzlara çağrı olur…
Mesajı alan üçok, bozok, çepni, avşar, yörük, kınık ve saire olsun, özü Türk, Türkmen hiç farketmez durur safa. Çünkü insan olmak ve insan kalmaktır bütün mesele. İnsanlık da taraf olma ile ilintilidir. Ayrıca her çağda çağın gereğidir. Ancak tarafgirlik büyük sorumluluk getirir. İşte o sorumluluğa bağımlılık yüzünden, sorumluluk güdenlere egemenlerce ölüm fermanları, kıyım fetvaları çıkarılır. Ve fetvacı fetbazlarla her dönem başı derde girer, abdalların, babaların pirlerin ve şahların…
Gücü itibarı, şanı şöhreti, erki iktidarı, şahı padişahı bir yana yüzyıllardır sahnelenen hep aynı senaryo. Çürük çarık, kaypak çarpık yönetim mekanizmasına, haksızlığa ve adaletsizliğe ve de zulme, kısacası her alandaki yozlaşmaya gözlerini kapayanlar ile gözü kara kapamayanların, kapanmayan yaralarını dağlamak üzere yola düşenlerin kapışmasıdır tarihsel senaryo. Bozok fonunda temsil edilen ve resme çekilen de resmen budur…
Bozok bozgunu sözde ülküsel hassasiyetin, ilkesel dinciliğin kendiliğinden gelişen marifeti gibi görünse de düşmanlık ezeli ve ebedidir. Dava çok derindir. İşte bu açık yarayı çok iyi bilen ve değerlendiren gözü bir yerlerde, bir şeyler de olan egemen güçlerin ve büyük sermayenin arzuladığı, yazdığı ve yönettiği Pentagonvari serüvenin ilk adımıdır, Bozok bozgunu.
Bozok bozgunu, 12 Eylül faşist darbesine, o kanlı darbeye açılan ilk gediktir. Yüzlerce cana malolan, acımasızlık, hainlik ve vahşettir. Peşine yine öç, göç, göçerlik, göçebeliktir…
Yani yüzyıllar boyu, yıllar yılı bir yanda üstün vasıflı silahları kuşanmışlar veya düzenli silahlı güçler, diğer yanda orak çekiç, kazma kürek canı pahasına birleşik ordu gücüne karşı koyanlar. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir zaman eşit olanaklarla kapışılmayan, tek taraf ağırlıklı vicdan körleyen kirli savaşlar. Tıpkı Bozok bozgunu ve diğerleri gibi…
Bozok tenhasında bozguna yürüdü günler, tam bir hafta. Tarihten ve akıllardan asla silinmeyecek kara leke saatler. İşte o günden bugüne Güneş bir daha aynı doğmadı, doğmayacak Nurhak’a. Denizlere, kırlara, dağlara…
Bozok bozgununu, o dinsel vahşeti, o dinci-faşizan kıyımı sırf yapanların değil, unutanların ve unutturanların da dalı kırılsın, kalbi kurusun…

Hiç yorum yok: