22 Aralık 2020 Salı

RASTGELE RASYONALİTE

 RASTGELE RASYONALİTE...

 

Nedense rasyonalite diye bir şey var ve yok farz ediliyor. Tüm toplumsal çatışmalar, alabildiğine şiddet ve nefret üzerine şekilleniyor. Şekillendiriliyor. Realite odur ki; bozulan siyasal içgüdüler, günü çatınca felsefeyi de değiştirir. İlke, ide tanınmaz bir hale düşülmüş bu hiç önemsenmiyor…

 

Önemsenmiyor ama felsefe referans olmadıkça, gelişen modern çağa özgü açılımları rasyonel güncellemek de zorlaşır. Ve hep bir mucize beklenir, muhtemel olması gerekenler hiç gerçekleştirilemez. Öyle ki, tarihe ışık tutacak ciddi bilimsel etkinliğe de bir türlü ulaşılamaz.

 

Zaten koviti günleri bahanesiyle, siyasi atmosfer hepten tersine değiştirildikçe, varoluşun keşfine yönelik tüm yolculuklar, asla keyfi arzulardan arınıp, felsefik bir güzergâh izleyemez. Yoksunluk pik yapar. Artan yoksulluğa endeksli kurcalanan bütün hayatlar, haksızca haklanır. Sonra işin içinden çıkılamayınca beter hayatlar olduğu gibi kabul edilir.

 

Yani pratik bilgiler dünyasındaki büyük yalnızlık, felsefeden korkmakla başlar. O zaman çoğunlukla dini düşünceyle örtüşen mitolojik yaklaşımlar felsefe sayılır. Rasyonaliteden kopuş daha da hızlanır. Çünkü ışığa yürüyenlerin, baskıya direnenlerin referansı daima felsefedir. Felsefenin özü de cesarettir. Cesaret kaybı, tarihi paklayıcıların işini kolaylaştırır. Rasyonalite bağının kopmasıyla, rastgele döşenir yollar. Ve yolsuzluğu güncelleyen tüm ardıl yaklaşımlar, rasyonel yaklaşımların çok uzağında kalır. Ve hayat yolculuğunda istenilen seviyeye ulaşma kolayken, iyice zorlaştırılır.

 

Zorda kalışın en önemli göstergesi ise bozulan şartları, hür irade tuzağına çekmektir. Bu yaman çelişki ne teoriye ne de pratiğe sığar. Ama evrensel ölçütlerde modernleşme girişimleri, militarist barikatlarla önlendikçe, değer ve beğeni kabiliyeti zedelenir. Ve felsefe de yıpranır...

 

Oysa rasyonalite, yerli ve milli düzeyde kalan her alanda, her açılım, her sorunsalda neyin gerçek, neyin kurgu ve neyin var olduğu ile ilgilidir.  Böylece her şey felsefe düzleminde netleşir, herkes bilimle bütünleşir. Ve salt belgesel ayrıntılar içeren ancak bir türlü, bir tutam özgürlük tanımayan her yapılanmanın önü alınır...

 

Rastgelelerin yaşandığı dünyada, rasyonalitenin birincil koşulu, kuşku yoğun ayrıntılara hapsolmamaktır. Çünkü tüm beğenili işler ve işlemeyen hizmetler birbirine kenetli her şeyi bozar.  Bozguna karşı durmak, kozmosun sınırlarını çizmenin ve sonsuzluğa ulaşmanın felsefi boyutudur. Bilimsel ve tinsel arınmadır. Ölümsüzlüğe ulaşabilmenin, tanrısal yükselişin eylemliliğidir. O eylemsellik felsefesiyle birlikte korundukça, rastgele düzeneği yıkılır...

 

Kuşkusuz birbirine kenetlenmiş toplumlarda, huzuru bozan geçmişle geleceğin birbirinden koparılması, realiteden uzaklaşmadır. Zaten eninde sonunda her şey anlaşılır ama iş işten geçer. Körlük sıfır noktasına dek kuşatsa da akılları, her şeye karşın sevgi kazanmalıdır.  Kazanır da. Zaten rasyonalite de bunu gerektirir...

 

Çünkü varlık yokluk veya var olmayanın varlığı temelinde gerçekliği arar felsefe. Yaşamın her evresinde sonsuz bilgiyle yüzleşenler, her kim olursa olsun felsefenin arka yüzünü de irdeler. Rasyonalite gereği realiteyle yüzleşir. Yüzdeler beyin arkası planları resmeder. Büyük resim ise kainatı kapsar. Öyle ki, derin izler görülür ve iz sürülür. Ve yitip giden temel değerler üzerinden, yeniden yaşama tutunulur...

 

Her kim olursa olsun, neye inanırsa inansın, başlangıçtaki gerçekçilik doğrultusunda kodlanmıştır rasyonalite. Rastgele hiç bir şey yoktur, tek realite de budur…

Hiç yorum yok: