"UMUT KAR ALTINDA" VE MUHARREM EROL'A...
Bir insan sosyal statü içinde önemli yerlere
geldiğinde veya gelme ihtimali doğduğunda yaşam sanatının ekabiri insonlar,
anında o kişiyle yakınlıktan, ahbaplıktan dem vurur. Öyle ki tesadüfi,
saliselik beraberlikler dostane abartılır. Yılların dostluğu varmış izlenimli,
ısmarlama kıvamda anekdotlar harmanlanır. Görenler, duyanlar, okuyanlar da vay
canına der. İster istemez inanılır…
Bu salt yazılmış olsun diye, öylesine yazılmış bir
önsöz veya son sözler dizisi değil. Muharrem Erol ile dostluğumuz ise epey eski
ve baki. Öyle ilk paragrafdaki gibi değil asla. Ayrıca söz de yazı da yoldaşlık
sonsuza dek devam edecek...
Yaş itibariyle ağırdan tarih olmaya yakınlaşmışken,
cennet memleket izbeliğe yelken açmışken, millet zifiri karanlığa arabatı
hızıyla koştururken çok, daha çok uğraşılacak şey var. İşte salt o yüzden devam
edecek yazı, yazın yolculuğu. Hayat solculuğu…
Hele ki hayatı solduracak denli aymazlıkla açıktan
veya gizli bilinçaltı eksikliği yaşanırken, gökkubbeye bir çivi daha çaktı,
yazın emekçisi Muharrem Erol. Abim. Hak'ka hayırsızlık, kendine haksızlık
etmeme hakkını kullanarak; 'Umut Kar Altında' kitabıyla...
Kitabında yaşamı salt kendine ait sananlara, otoriter
görüntü altına gizlenmiş asalak ve siliklere, bin yılların kutsal değerlerini
komaya sokanlara, önce kaliteyi bozanlara inat, evrensel bir derinlik sunuyor
özgün yazılarıyla. Özel yaşamım benimdir ama aynı zamanda hakkedenlere aittir
bilinciyle, ömür gülistanından güller paylaşıyor, okurlarıyla…
Zaten bilinçaltı eksikliklerini bilinçsizce
giderdiğini zannedenlere, yaşam girdabına düşüp bocalayanlara ilk kitabı
‘Karadeniz Soldan Dalgalanır Her Eylülde’yle bir yanıt vermişti. Şimdi de
peynir gemisini yüzdürmeye deniz, laf kalabalığıyla gemiden mutlu inmeye liman
bulamayanlara karanlığı ve güneşi resimlemiş Muharrem Erol. Yazılarıyla çöküş
kompleksi ve afra tafralanma mesafesindeki medcezir meddahlarına tam muhalif
olma, geride bırakılan geçmişin özgün değerlerine özgü, özgürce yaşama ve
direniş gerekliliğini anımsatıyor. Daima başlar dik, alına kara çalmadan ömür
sürmenin de önemini vurguluyor...
Muharrem Erol, doğru bildiğinden bir ömür ayrılmadan,
dürüstlüğünden milim şaşmadan biriktirdiği anılarıyla, her konuya ilişkin
anekdotlarıyla, ince hesapla dokunmuş manzumeleriyle, 'yıldızlara dikkatle
bakmak lazım, ve güneşe bir daha göremeyecekmişçesine' duygusu sunuyor gönül
dostlarına...
Düşkünlük çağın aymazlığına dönüşürken, dayanışmayı,
direnmeyi ve ayakta kalmayı öngörüyor her tümcesiyle, her makalesiyle. Asla
tüme varmayacak bilinçaltı ısrarcılığını da reddediyor kendi üslubunca. Tümden
götüren tutarsızlığı ve yersiz tutkuları da, deneysel dürtülerle tarihin
bilgisine sunuyor. Hiç çekinmeden ‘can ağızda, canan yürektedir’ misali bu yaşa
nasıl geldiğini, bu günlere nasıl gelindiğini, her şeyin nasıl ters düz
edildiğini kronolojik biçimde sıralıyor. Yaşam yolculuğunda ilk günkü gençlik
heyecanı ve soğumayan devrimci sıcaklığında geleceğe ilerliyor. Deneyimli hayat
solcusu olarak, kağıttan gemileri yakarak…
Muharrem Erol abim, makam mevki kazanımlarını hiç dert
etmeden, kitapsal bir sunum daha yapıyor kendi adına, toplum namına. Sunumunda
usturuplu dokundurmalarla ve daima bir başka pencere bulup, o pencereden
bakarak gözlem yeteneğini konuşturuyor. Akpınarlardan başlayıp, çakıl taşları
üzerine düşen deniz mavisine kadar her zerreyi fotoğraflıyor. Kof komutların
ayar çektiği dünyayı gösterip, evrensel derinliği sığlaştıran itaatin memleketi
getirdiği boyutu ölçüp tartıyor. Yani izliyor, dinliyor ve yazıyor. Doğru
tespitlerini her ayrıntısıyla okuyucularına aktarıyor…
Çanlar resmen memleket için tehlike çanları çalarken,
‘Memleketin’ önemsenmesine dikkat çekerek, on yılların yerel genel birikimini
içtenlikle paylaşıyor. Bir deniz mavisi yolculuğu daha yapıyor mahirane.
Sevdalara susamışlığın ana rengini arama eylemini gerçekleştiriyor. En aykırı
serüvenleri yaşamışlığın bilincinde ve kutlu sürüklenişlerle yeniden yaşam
dizaynını belgeliyor. Sanki güneşe düşen gölgelere, ateş gülleri harf gülleleri
savuruyor Muharrem Erol.
Sanki 'Umut Kar Altında' kutlu ve kutsal kazanımlar
biriktirme yetkinliğinin dışa vurumu ve ispatı. Pandemi ölçeğinde pik yapmış
iğreti komplekslere ve kuralsızlığa, imparatoryal korkuya karşı özgüven
tazeleme girişimi. Söz pahalı, hayatın ederi ucuz bir dünyaya, yaşanan kör
karanlığa tiyatral esintiler sunuşu ise apaçık imgesel ve simgesel uyarı.
Tümden memleket manzaralarına ışık tutan, uçsuz bucaksız hayata keskin ve
estetik kaygılı, yakın çekim duruş. İnsan sevgisi, duruş sergisi...
Sol tahlilde bereketli topraklarda kitlesel
yoksulluğun yaşandığı dünyayı, yeni kitabı 'Umut Kar Altında' ile
özgürleştiriyor Muharrem Erol. Yani adı umutla başlayan kitap levhasını,
tarihin direkt güneş alan kör duvarına çiviliyor. Ne mutlu. Kutlu olsun...
Yolun açık olsun Gariban Aksu’nun Muharrem abisi.
Abim, 'Umut Kar Altında' kaldığında hep seni anımsayacağım;
Yolun yolumdur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder