6 Aralık 2020 Pazar

UMUT KAR ALTINDA

 

"UMUT KAR ALTINDA" VE MUHARREM EROL'A...

Bir insan sosyal statü içinde önemli yerlere geldiğinde veya gelme ihtimali doğduğunda yaşam sanatının ekabiri insonlar, anında o kişiyle yakınlıktan, ahbaplıktan dem vurur. Öyle ki tesadüfi, saliselik beraberlikler dostane abartılır. Yılların dostluğu varmış izlenimli, ısmarlama kıvamda anekdotlar harmanlanır. Görenler, duyanlar, okuyanlar da vay canına der. İster istemez inanılır…

Bu salt yazılmış olsun diye, öylesine yazılmış bir önsöz veya son sözler dizisi değil. Muharrem Erol ile dostluğumuz ise epey eski ve baki. Öyle ilk paragrafdaki gibi değil asla. Ayrıca söz de yazı da yoldaşlık sonsuza dek devam edecek...

Yaş itibariyle ağırdan tarih olmaya yakınlaşmışken, cennet memleket izbeliğe yelken açmışken, millet zifiri karanlığa arabatı hızıyla koştururken çok, daha çok uğraşılacak şey var. İşte salt o yüzden devam edecek yazı, yazın yolculuğu. Hayat solculuğu…

Hele ki hayatı solduracak denli aymazlıkla açıktan veya gizli bilinçaltı eksikliği yaşanırken, gökkubbeye bir çivi daha çaktı, yazın emekçisi Muharrem Erol. Abim. Hak'ka hayırsızlık, kendine haksızlık etmeme hakkını kullanarak; 'Umut Kar Altında' kitabıyla...

Kitabında yaşamı salt kendine ait sananlara, otoriter görüntü altına gizlenmiş asalak ve siliklere, bin yılların kutsal değerlerini komaya sokanlara, önce kaliteyi bozanlara inat, evrensel bir derinlik sunuyor özgün yazılarıyla. Özel yaşamım benimdir ama aynı zamanda hakkedenlere aittir bilinciyle, ömür gülistanından güller paylaşıyor, okurlarıyla…

Zaten bilinçaltı eksikliklerini bilinçsizce giderdiğini zannedenlere, yaşam girdabına düşüp bocalayanlara ilk kitabı ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır Her Eylülde’yle bir yanıt vermişti. Şimdi de peynir gemisini yüzdürmeye deniz, laf kalabalığıyla gemiden mutlu inmeye liman bulamayanlara karanlığı ve güneşi resimlemiş Muharrem Erol. Yazılarıyla çöküş kompleksi ve afra tafralanma mesafesindeki medcezir meddahlarına tam muhalif olma, geride bırakılan geçmişin özgün değerlerine özgü, özgürce yaşama ve direniş gerekliliğini anımsatıyor. Daima başlar dik, alına kara çalmadan ömür sürmenin de önemini vurguluyor...

Muharrem Erol, doğru bildiğinden bir ömür ayrılmadan, dürüstlüğünden milim şaşmadan biriktirdiği anılarıyla, her konuya ilişkin anekdotlarıyla, ince hesapla dokunmuş manzumeleriyle, 'yıldızlara dikkatle bakmak lazım, ve güneşe bir daha göremeyecekmişçesine' duygusu sunuyor gönül dostlarına...

Düşkünlük çağın aymazlığına dönüşürken, dayanışmayı, direnmeyi ve ayakta kalmayı öngörüyor her tümcesiyle, her makalesiyle. Asla tüme varmayacak bilinçaltı ısrarcılığını da reddediyor kendi üslubunca. Tümden götüren tutarsızlığı ve yersiz tutkuları da, deneysel dürtülerle tarihin bilgisine sunuyor. Hiç çekinmeden ‘can ağızda, canan yürektedir’ misali bu yaşa nasıl geldiğini, bu günlere nasıl gelindiğini, her şeyin nasıl ters düz edildiğini kronolojik biçimde sıralıyor. Yaşam yolculuğunda ilk günkü gençlik heyecanı ve soğumayan devrimci sıcaklığında geleceğe ilerliyor. Deneyimli hayat solcusu olarak, kağıttan gemileri yakarak…

Muharrem Erol abim, makam mevki kazanımlarını hiç dert etmeden, kitapsal bir sunum daha yapıyor kendi adına, toplum namına. Sunumunda usturuplu dokundurmalarla ve daima bir başka pencere bulup, o pencereden bakarak gözlem yeteneğini konuşturuyor. Akpınarlardan başlayıp, çakıl taşları üzerine düşen deniz mavisine kadar her zerreyi fotoğraflıyor. Kof komutların ayar çektiği dünyayı gösterip, evrensel derinliği sığlaştıran itaatin memleketi getirdiği boyutu ölçüp tartıyor. Yani izliyor, dinliyor ve yazıyor. Doğru tespitlerini her ayrıntısıyla okuyucularına aktarıyor…

Çanlar resmen memleket için tehlike çanları çalarken, ‘Memleketin’ önemsenmesine dikkat çekerek, on yılların yerel genel birikimini içtenlikle paylaşıyor. Bir deniz mavisi yolculuğu daha yapıyor mahirane. Sevdalara susamışlığın ana rengini arama eylemini gerçekleştiriyor. En aykırı serüvenleri yaşamışlığın bilincinde ve kutlu sürüklenişlerle yeniden yaşam dizaynını belgeliyor. Sanki güneşe düşen gölgelere, ateş gülleri harf gülleleri savuruyor Muharrem Erol.

Sanki 'Umut Kar Altında' kutlu ve kutsal kazanımlar biriktirme yetkinliğinin dışa vurumu ve ispatı. Pandemi ölçeğinde pik yapmış iğreti komplekslere ve kuralsızlığa, imparatoryal korkuya karşı özgüven tazeleme girişimi. Söz pahalı, hayatın ederi ucuz bir dünyaya, yaşanan kör karanlığa tiyatral esintiler sunuşu ise apaçık imgesel ve simgesel uyarı. Tümden memleket manzaralarına ışık tutan, uçsuz bucaksız hayata keskin ve estetik kaygılı, yakın çekim duruş. İnsan sevgisi, duruş sergisi...

Sol tahlilde bereketli topraklarda kitlesel yoksulluğun yaşandığı dünyayı, yeni kitabı 'Umut Kar Altında' ile özgürleştiriyor Muharrem Erol. Yani adı umutla başlayan kitap levhasını, tarihin direkt güneş alan kör duvarına çiviliyor. Ne mutlu. Kutlu olsun...

Yolun açık olsun Gariban Aksu’nun Muharrem abisi. Abim, 'Umut Kar Altında' kaldığında hep seni anımsayacağım;

Yolun yolumdur…

 

 


Hiç yorum yok: