22 Şubat 2018 Perşembe

SOYLU SOYUMLU

SOYLU SOYUMLU
 
Son günlerde bir soy sop meselesi sarıldı nüfusun başına. Soylu soyumlu soyunmalar ve soyulmalar birkaç kuşak geriye taşındı. Hepsi o kadar. Şiflendi şifrelendi mürettebat ve tayfalar. Ama bir heyecan sardı herkesi. Şeriata uygun soymak ve soyulmak bir kez daha güncellendi. Tarihin ve tarihi kuşatanlara karşın yine cıscıbıl kalındı. Bu soymak değilse de nedir. Nice kara âlim bu arada bunca bilgiye bir anda gark olunca zalimleşmez. Zalimleşir.
 
Onlar ki meşhur sair meşhurlar, meşru gayri meşru metotlarla eldelenmiş karun zenginliğine karşın hala karın açlığı hissederler. Karınlar hiç doymaz, doysa da göz hep aç kalır. Aza kanaat edilmez. Edilmeyince de metruk mahallerde işin başına geçilir. İsim bazına geçilir. Sükût sakıt derken mesafeler hiç korunamaz. Torbalar sarkıtılır. Olur ya bütün sığırlar meydana sıvışır, tüm sırlar sıvılaşır.
 
Çünkü sonsuzluğu anlamak çok çetrefilli bir davettir. Her şeyin sebebi klasik metotlarla açıklandığında tutarlı bir çözümlemeye asla kavuşulmaz. Hal böyle olunca anlam arayışı para arayışına evrilir. Ve insanı düşündürten ne varsa belli olmaz küslüğüne götürür. En durduk yerde arama motoru çalışır, meçhulün akrabası, arabası, aranması ağır basar. Soy sop ve soyu sopu rahatlatma bağlamında açıklananlarla çalıp çırpma azgınlığına yakınlaşılır. Delalet sıfatların modern aletle bulunmasıdır. Adalet ise bulunmaz, daima uzakların iç kavgasında geçer. Öyle sanılır. Bazen uyulur, çoğunlukla hiç rağbet edilmez.
 
Oysa en İlahi Adalet sonsuzluğun tekelindedir. Ve eninde sonunda işler. Parsel parsel kayba açılır nüfuz. Bir yargıdır ve de yazgıdır fişeklenen. Şerre bulaşmak an meselesidir. Başlangıçta mutlu insanlar vardı şeklinde upuzun resmi geçittir hayat. Yıllar boyunca yüzler ve yollar değişir, geçici ve ezici bir modanın esiri olmuşluk esrik biçimde tarihle iç içe yozlaşır. Öyleyiz, biz böyleyiz ile ulaşılır kararan menzile.
 
Tüm dehalar haramiler safına girip, haram helal tezgâhlarında boğulunca layığını bulur. Yani soy sop bir güzel kaybedilir ve kaydedilir âleme. Böyle yazar tarih. Bir güzel kaybettik. Her şey kör topal eşitsiz bir hayatın kartpostallara giren yüzüdür. Yüzsüzlük bu kadar mı olur diyerek hayıflanılır.
 
Değişir dünyalar. Sonbaharı yaşamaktır sarı sarı dökülen. Dünyayı öbür dünyayı yaşamak yolunda harcamaktır akla koyulan. Harcı yananların iki arada bir derede donuklaşmasıdır. Kamplara dağılan bilinçaltındaki yeraltı dehlizlerine ve mezar taşlarına kazınan budur. Yazılı ve kazılı kısa cümlecikler kalır geriye. Yolculuk uzatıldıkça uzatılır. Ancak doğum vurmuştur duvarlara. Parke taşlı sokaklara. Hayatlar ve hatalar mikroskop altında incelenir. Ortada şeriatın kestiği parmak acımaz şavkına uygun aile sülale boyu soyulmak ve sayılmak kalır.
 
Hal böyle olunca trajedilere yansır kusurlu ve kusursuz heveslerin tümü. Ancak geçmiş gitmiş sanılan günlerden artan yüzsüzlük zalimin aşkını artırır ve zulmünü kabartır. Bir türlü olamamak üzerine biçimlenir dünya. Dünyalıklar anlamına gelen avanaklara açtırılır özel hayat. Yüzü astarı, mek mak zinciri kopar. Ekler ve eklemeler üzerine kurgulanır tüm katmanlar. Günah ve sevap üzerine işlenir tüm hayatlar. Oysa yapmacık ve acımasız bir hayat ile iç içeliktir baş tacı edilen. Gelinen görülen, özlenen bilinen ise kaç göbekten göçebeliktir.
 
Sonuçta bilgiler bir tarafa kayarken çalgı çengi arası dokunaklı öyküler ve yıkılan dünyalar kalır geriye. Oraya da şifrelenir. Buraya da. Raydan çıkar insanlık şeriata uygun. O şerbetli uydurmalığı yaşamak ise yaşamak değildir. Geç anlaşılır.
 
Bulunan ve bulunamayan zor elde edilmiş birikimler ise birilerini bu uğurda daha da zalimleştiririr. Son günlerde çılgınca soy sop indirmektir gündeme takılan. Akıllarda kalan ise genellikle birkaç kuşak öteye zor ulaşmadır.
 
Bu soy sop meselesi daha çok baş yakar…

Hiç yorum yok: