19 Şubat 2018 Pazartesi

MÜLKSÜZSÜZ MÜLTECİLER


MÜLKSÜZSÜZ MÜLTECİLER

Karayolu kullanan insan kaçakçıları ile deniz botu kullanan mülteciler gözden kaçırıldıkça öksüz ve yetimler cehennemi kuruldu bu dünyada. Güçsüz mülteciler ile Mülk Suresi güçsüzleri türedi dört bir yanda. Nice vakalar var yaşandı ve unutuldu…

Oysa unutmamak gerekir. Bazı insan azmanlarına yeni macera çeşitleri çıktı. Hala çıkıyor da. İnsanlar ister mülteci ister malcı, ister anamalcı olsun, izleyenler insanlıktan kopuyor, çıkarılıyorlar. Ne tutarsız görüntülere sahne oldu bu karnaval havasında gerçekleşen sınır tanımaz mülteci girişleri. Acıma dozunda ah vah çekmek, sosyete pozunda öncesiz veya ön yargılı söylenmekle çözümlenemez boyutta gelişiyor vatansızlık.
Vatandaşlık bazında tabelanan bu ‘mülksüz mültecilik’ bulmacayı çözmüş görünenlerce jeopolitik ve politik macera eksenli yeni bir beyin fırtınası. Ancak tarihe, tarife ve talihe bakılmaksızın olmaz. Anlaşılmaz bir acı gerçekliktir ancak vatan kavramını çökerten ve yardımcı plan paylaşımları ile sadeleştirilen bulaşıcı bir hastalıktır. Tamamen tampon veya tamponsuz bölgelerde papyonlu kötü oyuncuların oynadığı, oynatıldığı bir filmdir.
Hayatın sırları, olayların örgüsü ve oynanan kartların şirretliği şirin gösterilerek ne yapsın garipler hafifsemesi ve garantisi ile gazlanma ve frene basamayıştır. Artık süresi ne kadar ise, üç beş yılda artan nüfus ve nüfuz, her memlekette en azından bu yeni ırkın oluşması demektir. Bu yeni etnik yapı şimdilik mülksüz mülteciler, yarın ise kuşku verici bir sona gebedir.
Zorunlu ziyarete gelmiş havasında en ücra da dahi karşılaşılan en küçük fırsatta daha batıya, hakiki batıya kaçacağını dillendiren bu iki adımlık akıllılık şu fakir memlekete krallar gibi yerleşir. Gitmez dönmez hiçbir yere, yerleştikçe yerleşir. Ayağının değdiği her yeri vatan sayar kabullenir.
Neyin kavgasını yapmaktır bu, su götürür götürmez nedenlerden ötürü. Göçebe bir toplumun son temsilcileri sayılan bir millet olarak bu savaş kaçkını göç ve göçmen olayına sıcak baktıkça mesele halledilmez. Hele meseleyi muhacir enser çerçevesinde gördükçe ilerde eyvallah dedirten bir mülkiyet gaspı da doğar. Bu mülksüz mülteciler milleti ortalıkta keyif çatarken memleket çocukları vatan millet adına daha çok ölümlere gönderilir.
Bunlar bu mülksüz mülteciler önce bir ana çocuk, sonra koca, sonra da çoluk çocuk yerleşirler. Ülke ekonomisine göstermelik katkı yaptıkça, verdiğinden çok alır, mülk Allah'ındır demeyip mal mülk de edinir. Yerlerini sağlamlaştırıp sağ cenahtan güçlenip tam yerleşir. Malcılık anamalcılık tezgâhında kısa zamanda roller değişir. Kapılarını bu kadar kolaylıkla, her önüne gelene açmanın da bir bedeli vardır. Bu bedel bilmukabele birilerine ödetilir. Bu yüklü faturayı zoraki ödeyecek bir başka dünya milleti var mıdır acaba.
Gelecekte bu konuda kim nasıl ne zaman hangi adımları atacak orası muamma. Muhakkak görülmesi gereken ise ilticacı cennetine dönüşen yarımadanın yarım akıllı bir bölgede dayanaksız bir mülteci politikası güttüğüdür. Resmen karanlığa gark olduğudur. Güldür güldür değişen düzenin değişmezliği üzerine çöken karanlık kalktığında ‘mülksüz mülteciler’ de güdülen etnikler listesine eklenir.
Bu ekleme ve denkleme insaniyet namına belli soru işaretleri ve soğukluk taşısa da iktidar tarafından şimdilik iyi kullanılıyor, nakkaş gibi işleniyor. Sanki bir şeylere zemin hazırlanıyor.
Sonrası kuruluşun ihmali ve kopacak kızılca kıyamet…

Hiç yorum yok: