HAYATIN AKIŞI
Doğanın diyalektiğinde gizlidir hayatın akışı. O gizem ki tüm hataları eleştirel elekten geçirmek demektir…
Aslında tüm hatalar ve sorunlar meslek sorunundan önce kişilik bunalımları ile başlar. Kişilik oturmayınca meslek dürtüleri devreye girer. Hele meslek edilen siyaset olunca sosyal sorunlara bakış açısı da aşırı önem kazanır.
Doğanın diyalektiğinde gizlidir hayatın akışı. O gizem ki tüm hataları eleştirel elekten geçirmek demektir…
Aslında tüm hatalar ve sorunlar meslek sorunundan önce kişilik bunalımları ile başlar. Kişilik oturmayınca meslek dürtüleri devreye girer. Hele meslek edilen siyaset olunca sosyal sorunlara bakış açısı da aşırı önem kazanır.
Sosyal siyasal ekonomik derken sorunlar sevgi ve bağlılık boyutunda
çoğalır. Bu günlerde yaşanan son on yılların getirdiği bağlılık ve sevgi
sorunudur. Bu sorun ayrıntılı biçimde ele alındığında yaşamın akışında
kırılmalar göze çarpar. Bu kırılganlıktan hareketle gelecek belirsizliği
toplumsal uyuşmazlıklara ve bireysel tutarsızlıklara kapı aralar.
Bileşkesi ise kötüye giden akış ve bozulan hayatlardır.
Hayatta kalıcılığın ve esenliğe kavuşmanın yolu bağlılığın tesisi ve sevginin yüceltilmesi ile açılır. Yaşamlar ve olanaklar bunca sınırlı boyutta iken boş yere zenginlik küstahlaşması ve ne için yapıldığı bilinmeyen üst anlaşmalarla sorunların üstesinden asla gelinemez. Öyle zaman olur ki zenginliğe güvenmek ve mağrur olmak da yetmez. Gören gözlerin görmesi gereken ise doğanın en karmaşık çelişkisinin dahi kendi içinde çözülmesini görmektir. Hayatın akışı ancak bu şekilde hızlandırılır.
Değişim ve etkileşim işte bu akışkanlığın her nefese uygun nüvesi ve meyvesidir. Asla budanamaz. Bulunmaz hayatın akışına göre yön veren ve sorunları varlık durumu ile açıklayan tutum ise sadece kumanda altında olmayı ve kalmayı günceller. Kumanda dışı tavırlılık metodolojik açıdan diyalektiği kavramak ve o kavrayışla bütünlük sergileme biçimidir. Bir inceliktir. Tamamen amatör kalınıp en gerçekçi redçilikle hayatın akışının tersine karşı duruştur. Sadece kendi çevresinde dönüp dolaşanlara göre biçimlenmek eksikliği ve karşıtlığı görmemek sorunları artırır. Sorunlar arttıkça da çaresizlik patlak verir. Yenilgi korkusu aklı kuşatır. Topluma sırt çevrilir. Dalkavuklar içinde kuşku ve dışa kapalılık artar. Haliyle ruhsal çöküş başlar.
Hayat ve hayatlar çöküşe akarken kimin dost kimin düşman olduğu ayrımında tutarsızlık görülür. Öylece en etkileyici biçimde dahi olsa işin doğası bozulur.
Aslında her sorun sayılan sorun nihayetinde toplumsaldır. Bireyle başlar çevre ile bütünleşir, politikasını oluştur ve tüm katmanları direk ve endirekt etkiler. Ancak özünde her alanda gün geçtikçe yitirilen bağlılık ve sevgi kavramının pek önemi yoktur. Derin bir kararlılık ve karanlık hayal kırıklığı yaratarak tüm sistemliliği yok eder. Hayatlar son derece acımasız bir sona akar .
Akar ve hayat bağlılığın yerine bağımlılık, sevginin yerine kırıntısı ve bolca kristalize düşmanlık ikram eder. Düşmanlık ikame edilir. Ve memlekette millet asla sorunlarıyla baş edemez, iddialarını başaramaz hale gelir.
Hayatın akışı doğanın diyalektiğine tabidir. Ve özünde asla zalimliği barındırmaz…
Hayatta kalıcılığın ve esenliğe kavuşmanın yolu bağlılığın tesisi ve sevginin yüceltilmesi ile açılır. Yaşamlar ve olanaklar bunca sınırlı boyutta iken boş yere zenginlik küstahlaşması ve ne için yapıldığı bilinmeyen üst anlaşmalarla sorunların üstesinden asla gelinemez. Öyle zaman olur ki zenginliğe güvenmek ve mağrur olmak da yetmez. Gören gözlerin görmesi gereken ise doğanın en karmaşık çelişkisinin dahi kendi içinde çözülmesini görmektir. Hayatın akışı ancak bu şekilde hızlandırılır.
Değişim ve etkileşim işte bu akışkanlığın her nefese uygun nüvesi ve meyvesidir. Asla budanamaz. Bulunmaz hayatın akışına göre yön veren ve sorunları varlık durumu ile açıklayan tutum ise sadece kumanda altında olmayı ve kalmayı günceller. Kumanda dışı tavırlılık metodolojik açıdan diyalektiği kavramak ve o kavrayışla bütünlük sergileme biçimidir. Bir inceliktir. Tamamen amatör kalınıp en gerçekçi redçilikle hayatın akışının tersine karşı duruştur. Sadece kendi çevresinde dönüp dolaşanlara göre biçimlenmek eksikliği ve karşıtlığı görmemek sorunları artırır. Sorunlar arttıkça da çaresizlik patlak verir. Yenilgi korkusu aklı kuşatır. Topluma sırt çevrilir. Dalkavuklar içinde kuşku ve dışa kapalılık artar. Haliyle ruhsal çöküş başlar.
Hayat ve hayatlar çöküşe akarken kimin dost kimin düşman olduğu ayrımında tutarsızlık görülür. Öylece en etkileyici biçimde dahi olsa işin doğası bozulur.
Aslında her sorun sayılan sorun nihayetinde toplumsaldır. Bireyle başlar çevre ile bütünleşir, politikasını oluştur ve tüm katmanları direk ve endirekt etkiler. Ancak özünde her alanda gün geçtikçe yitirilen bağlılık ve sevgi kavramının pek önemi yoktur. Derin bir kararlılık ve karanlık hayal kırıklığı yaratarak tüm sistemliliği yok eder. Hayatlar son derece acımasız bir sona akar .
Akar ve hayat bağlılığın yerine bağımlılık, sevginin yerine kırıntısı ve bolca kristalize düşmanlık ikram eder. Düşmanlık ikame edilir. Ve memlekette millet asla sorunlarıyla baş edemez, iddialarını başaramaz hale gelir.
Hayatın akışı doğanın diyalektiğine tabidir. Ve özünde asla zalimliği barındırmaz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder