4 Şubat 2018 Pazar

MEMLEKETE İNCE AYAR…


MEMLEKETE İNCE AYAR… 

Şimdiden akıllarda kalacağı besbelli rakam sağanağına dönüşen, dönüştürülen bir arenada rakamlara da ince ayar çekildi. Bu gidişle 2009'da ve sonrasında memlekete çok rahat ayarsız ayar çekilir…

Bilinen ve görünen on yıllardır memleket karanlık bir izbeliğe doğru itiliyordu. O yüzden dosta düşmana karşı daha diri ve daha etkili olmak gerekiyordu. Özellikle iki yılda bir kurulan toyda buluşmak öyle üzerinde oyunlar oynanan, nostalji bunalımları ile hataların yanlışların bağışlanacağı bir buluşma değildi. Zaten Süreç de o, bu süreç değildi. Çünkü yarınlar çetindi. Güçlenmek ve her alanda mücadele şarttı.

Şekli şartı bir yana evrensel standartta davranılmalı ve nitelikli mücadele ruhu öne çıkarılarak bir sonraki aşamaya geçilmeliydi. O aşama da gerçekçi bir değişimin hakkıyla hayat bulmasıydı. Ancak kümeleme modeliyle bir araya gelmeler, iki arada bir derede toplanmalar, asla fiziki şartlara uygun bir değişim modeli öneremedi. Kısa vadeli dönere sokuldu adalet ve cesaret. Yine kazanırken en başta kaybedildi.

Yani ben de bu mevcut durumdan memnun değilim diyenlerin, her türlü bedeli ödemeyi de göze alarak itiraz edeceği rasyonel bir durum oluşmadı. Dört bir yanda turlanan oturumlar böyle bir tutumu ortaya çıkaramadı. İtiraz hakkı hiç kullanılmadı. İtiraz ediyorum diyebilenler de daha yürekli itiraza kalkışmadı. Dava hiçe sayıldı güce tapınma gerçekleşti. Ne çare babında ballandırılanlar kabullenildi.

Kabına zarar durumdan memnuniyetsizlik bu denli barizken, ohal kapsamında zar zor kurulan toya sertifikalı veya belgeli kayralık da hiç yakışmadı. Şık kaçmadı. Hele adalet ve cesarete afişlenen bir ortamda hür iradeyi mükerrere bağlayan pulsuz dilekçe divana yapıştırılmamalıydı. Resmen alnının ortasına yapıştırıldı. Yazıldı mı muamma ama yazılmamalıydı. Eğer kaleme alındıysa dünya âleme ifşa edilmemeliydi. Ne ettim dememeli ne olacağım düşüncesiyle lütufkalıktan kar sağlama ve mazbatacılık batağına düşülmemeliydi. Düşüldü.

Bu ilan edilmeyen düşkünlüğün nedeni aslında balık baştan kokar misali belli; Rekabetin en başında daha beldesinden ilçesine, ilçelerden ile, illerden bölgelere, oradan memlekete hep aynı numara. Kurulan toy divanında kuranın çekilmesiyle namzet için imza kargaşası. Anında sayemizde çarpıtması. Sıkılmaksızın sayenizde algısı, taraf yargısı ve karmaşa kargısı. Üstelik hepsinde de namı değer dilekçelerle gölgelenen resmen beceriksizlik ve basiretsizlik. Sahnelenlerin derinleşmesiyle birlikte akıllarda yok artık, yok öyle yağma kuşkusu.

Ama gerçekten öyle. Kurgudur muhakkak ama çoğunda doğru siyaset yapmak adına siyasal bağlamda sansürlenmesi gereken eğilimlerin hiç biri kullanılmaz. Hangi dildir kullanılan pek önemsenmez. Açıkça anlaşılamaz da. Son dakika altın kural işletilmesiyle şahsi ve ferdi hedefe kitlenen, ahde vefasız bir mekanizma kurulur. Bu mekanizma ve mentalitenin kurulan toya yakışıp yakışmadığı hiç kaleye alınmaz. Yani anlaşılmaz biçimde toy davranılır. Öyle bir toyluktur ki dışarıdakilerle pek uğraşılmaz. Tek dert kalenin içten fethidir.

Sondan bir evvel yaşananlar resmen fetret devri. Hangi kanaldan izlenmesi gereken bir senaryo olduğu hiç anlaşılamadı. Antenler birbirine karıştı. Hangi ehlikeyif ekolün kısır döngüsüydü dışa yansıyan, yarın öbür gün meclise anahtar çekildiğinde görülür. Yani sözün özü adalete inceden inceye cesaret görüntüsü ayarlanmıştı, bir şeyler kurcalandı, görüntü karıncalandı.

Kim ne derse desin işin doğrusu, emperyal girişimlerin odağındaki memlekette doğru politika ve politik doğruluk bir kez daha sarpa sardı. Bundan sonrasında bir tutma denk sayma için devreye girmeler de hoş olmaz. Hocadır,  hocalarda arada bir çuvallar, çuvalladı demek de karakteristik doğruculuk olmaz. Ama olmayacak şeyler oldu ve tek tip bir dil kullanıldı ne yazık ki. Çok seslilik tırpanlandı. Geleneksel kültür, on yılların tüzük dışı gelenek umulmadık biçimde zedelendi. Dolayısıyla halkoyunda yine güven kaybedildi. Durum aynen durumunu korudu. Hatta pek alışık olunmayan başka bir durum doğdu.

Şimdi bu durumdan da memnun olmayanlar haklı olarak her fırsatta itirazını koyar. Şerhini şerbetler. Elbette diyaloğun temel ilkesi de, demokratlığın temel öğesi de budur. Hayata geçer mi neden olmasın. Peki, rehberi kim olur, kurulan toyda koltuğa göz dikenlere bakıldığında durum net anlaşılır. Kadro bol, aranan bulunur.

Bulunur bulunmasına da olağanüstü rakamlar atışmasına dönüştü demokrasi arenasındaki adalet sağanağı. Cesaretle övünülen tavır, yazıyla; kırkdokuz, yirmiyedi, yüzyirmiyedi, ikiyüzdoksanbir, dörtyüzkırkyedi, yediyüzdoksana bağlandı. Rakamsal kodu sırayla; 4927 127291447790’a şifrelendi.

Şimdi içten içe, içten dışa istediğin kadar tavır takın, yetmez.  Bu aritmetik dizayna dışarıdan durduğu yerden kim ne derse der. Elin ağzı torba değil hangi rakama sazlı sözlü diyaloglar geliştirilecek, hangi monologlar sulandırılacak, arap saçı. Saçma sapan bir manevrayla kurulan toyda toy davranılarak böyle kısır kavgacı bir devir açıldı yine. İki seneliğine çarşafa dolanan listelerden kim kimi çekip çıkarırsa çıkarsın durum bu. İtiraz da bu, bu duruma.

Bu gidişle nice ince ayar çekilse de öyle görünüyor ki; 2019’dan sonra “benim iki büyük eserim vardır…” sözü gerçekten tarih olacak gibi. İkisinden biri muhakkak…

Hiç yorum yok: