SON GÜN GELECEK…
Geçmiş, gelmiş geçmiş. Geçmişimi öyle veya böyle
seviyorum. Geleceğimi de. Övüneceğim ödülüm gecikmiş, olsun varsın. Ve sen
değilmişsin o. Değil mi? Bilinmez. Anladım ki gün gelecek. Geldi de…
Ne dostluklar yaşadım ve ne dostluklar daha
yaşayacağım ilerde. Nelere gebe bilsem dost gecelerim. Yine vınlayan
gürültüsüyle cadde dibi temizleyen belediye aracı geçiyor. Bu belediye kimin?
Hep mi? Değişmez mi hiç? değişir, değişti de…
Semt sakinleri ikinci uykusunda. Ben her gece eksik
hikâyeleri tamamlamaya yatmışım. Sırlar sırım gibi işlemiş beynimi, sığ
kıvrımlarda kıskıvrak dolaşıyorum. Sıcak düşlerde dolaştırılıyorum. Diğeri eksik
kalmış olsa da hemencecik yepyeni bir hikâyeye dalıyorum. Hikayeme. O hüzünle
donanmış hikâye benim hikayem. Hikâye benim. Seçim ve geçim mağduru dünyada,
dünyalı.
Belki sende beni hatırlardın. Aynı gün aynı yolda aynı
saat. Öğlen paydosunda işe dönüş anı. Ben sarhoşluğundan yeni ayılmıştın belki
korktun, korktun. Ben çoktan kopmuştum. Sen yeniden kolik olmayı, müptelası
olduğun zehir içine çöksün istemiyordun ya da. Bir başka hikâye beklentisi. Yarım
yamalak ilk hamleyi bu kez benden bekledin belki. Bilemezdim ki benim kadar
yalnız olduğunu. Arkanı sürmedim. Arkası yarın yargıladı belleğimi. Yalan değil
ben de hepten korktum sanki.
Farkına vardın veya varmadın bilemem ama yel gibi
uzaklaştın. Bir anlık gaflet kayboldun, sır oldun sır yıllarca. Soramadım hiç. Sor
bakalım kendine, göz açıp kapayıncaya kaçtığın ben miydim? O gerçekten bensem eğer,
tamamlanır pastel tablo. Ödülün bendim emin ol. Ödülüm ödümü patlatan
yalnızlık. Köşe başını tutsan ve işmar etsen koşup gelecek kadar sensizdim oysa.
Fakat ben de dondum kaldım. Donuk bir öğle sonrasıydı…
Her eskiyen yeni yıla, yeni güne hazırlanırken
sokaklar yine aynı yerde. Aynı hikâyeye yemin ettim. Kendi kendime sormayacağım
bir daha o soruyu. Ajandama da bir not düştüm, düşenin dostu olmaz. Karar
verdim yılda bin kez yazacağım gün ortası ıssızlığıma. Çünkü dostum düştü, ben
öldüm…
Atamın sevdiği bir Rumeli türküsünde geçer adım. Atamın
öldüğü yaşta, geceleri seven bir yoldaş tutkusudur aldanışım, aldatışım,
yıkılışım. Yenilgiler kervanında ağır yolcuyum. Yok desem kim inanacak ki, yol
uzun. Pek beceremem ama kimi aldatacağım veya. Kuşatılmışım dört bir yandan,
kuşkular akılımı büyütmüş, ciğerimi çürütmüşüm. Çalınmışım. dertlerimi satamam
ki asla, al de alayım, at de atayım. Bir Laz türküsü söyler dostumun adını.
En yakın dostum otuz beşlik bir cam küre. Yüreğimde
esen rüzgârı o durduracak soğuk esprilerle. Estirdiğin deli havayı artık o
soluyacak. Onu da bırakmışım kendi haline. Halim, durulmak bilmeyen heyecanım
yiğitçe yenilecek. arzum hırsım azalacak. Kim bilebilir ki sevdamı
çiziktirdiğim kâğıtlar kimlere ait. Karartma günlükleri kimlerin çekmecesinde. Çektiklerim
ağıt üstüne ağıt. Kırık vedalarla dilime dolaşan düş tiryakiliği, ne zaman
bitecek? belli değil. Kırpık hayallenişler, kopuk kopuk havadisler hadi bitsin.
Bitsin de çekip gidelim uzaklara. Ve ben ne zaman kazanacağım sorusuyla dost
kalarak…
Kaç sabırlı ömür tüketir aklım bir bilsen. Içimde tek
taraflı sızlayan gar kaçkınlığı. Yoldan çıkmış zarif kamelyada dinlenir
umutlarım. Dil söyler, dinlence şölene döner. Ne latifelerle süslenir pembe
damarlı eline dokunuşum. Damarlarımda gelmişini geçmişini sinkafıyla dolaşır kurşun
gibi geceler. Gerdana değen dudağın başı döner. Başım döner. Hayat isimli garson
kız tepside sunar, tükenmiş tüm ömürleri ve de tütsülenmiş yenileri. Öylesine
seçerim, seçersin. Hepsinin içinden kendininkini. Ben seninkini. İçim sızlasa
da seçerim, son ayni son…
İşte seçim o seçimdir ve çok gecikmiş görünse de son
gün gelecek günü gelmiştir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder