CAN DÜŞÜNCE CANAN...
Cana can veren canan, daima düşüncedir. Aslı bu nesli hu, can düşünür canan düşünce. Çünkü bir gün mutlaka can düşünce, geride bırakılan cananın düşün kalitesi yaşatır her ölümlüyü. Canan, can vereni an ve an ölümsüzleştirir ve amaç hasıl olur...
Kısa veya uzun hiç değişmez, her dem ömrün ayrıştırıcı ve dönüştürücü gücüdür düşünce. Canlandırır ve yaratır. Zaten taçlanmak veya taşlanmak arası, düşünceyle iç içe geçmiş bir yaşamı yaşlanmaktır eğrisi doğrusu. Budur mesele. Meselenin özü düşünce. Ele avuca sığmaz, sınır mınır tanımaz canandır, düşünce. O yüzden her dem çok düşünmek gerekir...
Durduk yerde düşünce, en önce can yanar. Yangın vuran da dinlenip demlenip tekrardan dillenmek, dirilmek için uzun süre soluklanmak şarttır. Birinci şart ölümsüzlüğün nimetlerinden faydalanmak ve güç toplamaktır. Dillere destan bir efsane, gelecekte unutulması zor bir klasiktir cana can katan canan olan düşünce. Birincil şartın sonrası özgürlük. İkincil taht ise ölümsüzlüktür...
Canın cananı düşünce olunca tüm güzellikler bir bir ortaya serilir. Perde kapansa bile gösteri devam eder usulünce. Gaydesinde sürerken sürgün, çoğu kere öyküler düşer ama öykücüler düşmez asla. Her ölümlü, can düşmanlarından bir öykü sakladıkça yeter zaman...
Belki canlar sallanır ama cana can veren canan yine düşüncedir. Can düşer. Can düşünce, cananın bir parçası düşeni diriltir, ölümsüzlüğü sunar. İşte öylesi ölümler ilkbahar gibi güzeldir. Sonbahar ise başka bir canan faslı...
Cana can değende bile en büyülü canan yine düşüncedir. Çünkü düş gücü üretir kaliteyi ve düşünce canı var eder doğandan ölüme ve ötesine. Var mı? ötesine, demir atar binlerce karakter. Merhametini kaybeden karakterini kaybeder babında her karakterli adım ve kararlı duruş evrim geçirir. Her yeni durumda yine cana can olur düşünce. Devrimler cana canan. Böylece can sıkıntısı ve en karanlık düşler dağılır. Düşün ile donatılan muhabbet sofrası kurulur. Artık kaç kişilikse davet baş köşeye can ile canan, düş ile gerçek, düşün ile düşünce kurulur. Ve kalıpsızların halline divan kurulur...
Canan, cana can ekleyen düşüncedir. Kusursuzdur. Cana canan düşünce, en baştaki güvendir, düşünceliliktir. Zaten hayatın kalitesi düşünce anlaşılır. Canın önemi ise düşürülünce. Cananın doğru rengi ise güven yitirilince. Yitik kuşak yazgısıdır, sırf anılar biriktirdikçe yaşanır ve yaşatılır. Berrak birikintiler düşüncesizce veya her ne düşünceyle olursa olsun boşuboşuna harcanırsa, cana çamur bulaşır, süt bulanır ve boşa düşülür...
Elbette düşenin dostu kalmaz. Ve düşün diyarında can sıkan, can sıçratan günlere, kızıl güller açar. Açılmaz olaydı denilen nice açılımlar, niyesi bol can kırıklıkları yaşanır. Yana yakıla can dengi canan aranır. Elbet zor bulunur...
Bu arada aşılması zor kısır döngü, sahte can eklentisi ve sığ canan algısıyla kurulur. Peşi sıra seyirtir sıkıntılar. Cana saplanan süngü baştan sona düşüncesizlik ürünüdür. Ve her türlü sürümü, kutlu doğan dahil herkese ölümü çabuklaştırır. Yani can düşünce, canan da düşer.
Ancak can paresi ölümlülere, canan eliyle ölümsüzlüğün ana gayesi mutlaka değer.
Değer ve can ile canan yüzleşmesinde yücelen daima düşünce olur. Düşünce önce tüm sahtekarları değersizleştirir. Sonra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder