MEVCUDUN TÜRKİYE’Yİ
YÖNETEMEMESİ ÜZERİNE TEZLER 2-SOĞUK SAVAŞ…
Soğuk savaş günlerinden
bugüne gelişmekte olan veya geri bırakılmış memleketlerde etkin devlet
mekanizması hep güçlendirilmiştir. O günlerin yarı global siyaset kültürü
doğrultusunda bu vazgeçilmez bir gerçekliktir. Doğrudur da...
Ancak soğuk savaştan
sıcak savaşa geçişle, soğuk savaş koşullarında varlık sağlayan Komünist Doğu
Bloku’nun dağılması ve globalleşmeyle bu karşılıklı güçlendirilen devlet yapısı
da sınırlanmaya başladı. Özellikle serbest piyasa ekonomisinin dayattığı
küreselleşme sonrası devletin küçültülmesi projesi sömürge edilesi ülkelerde
bir bir hayata geçirildi. Ekonomik gelişmeyi sağlayamamak ve geri kalmak büyük
devlet olmaya endekslendi. Ekonomik gerilik ve paketsel çöküşler devletin büyük
olmasına bağlandı. Sınırsız egemenlik hakkının kullanımı noktasında direksel
çatışmalar körüklendi. Etnik, dini, mezhepsel kimlikler öne çıkarılarak sözde
ileri demokrasi havariliğine soyunuldu. Sonuç mevcudun Türkiye’yi yönetememesi
üzerine tezler ikilemi…
Bu ikircikli
cambazlıkla memleket zenginlikleri soyuldu, milli değerler anında el
değiştirdi. Öyle ki ekonomik gelişme kısa sürede daha da yavaşladı. Durdu ve
ülkeler iyice gerilemeye başladı. Devlet olanaklarını kullanmak iyice siyasallaştı.
Her şey iktidarın emrine sunuldu. Ve güvensizlik, istikrarsızlık üçüncü dünya
ülkelerini iyice darboğaza itti. Gelişmekte olanları da üçüncü dünya ülkeleri
safına sürdü. Rejimler tartışılır hale geldi. Getirildi. Bilinç bu yönde
geliştirildi. Ve soğuk savaş günleri bile aranır hale geldi.
Şimdi lafta küçülen
devlet iktidarını, devleti yönetenleri denetlemek ve dizginleyebilmek hiç
mümkün değil. Bir dönemin sıkı eleştirisiyle ele geçirilen sistem sınırsız
biçimde demokratik hukuk devleti olmanın gereğini yok sayarak acımasızca
hükmediyor hale dönüştürüldü. Eşitlik ilkesine uyulmadan kamu kaynakları
kampanya statüsünde sömürüldükçe sömürüldü. Kimse dur diyemez hale
büründürüldü.
Bu burgaçta ise devlet
siyaseten belli elitlerin elinde bölünüyor, parçalanıyor. Soğuk Savaş
dönemlerinin karşılıklı politika üreten tarafları aynı kıskacın içine düşmüş.
Kıvranıyor. Başlara uygun görülen
yönetimler resmen yanaşmacılık tavrıyla devleti keyfe keder yönetiyor.
İktidarın baskı gücü, toplumun baskın güçlerini de ekarte edince erk devlet ile
iç içe hizmet çevrelerine aktarılıyor. Bu da yenilikmiş gibi gösteriliyor.
Bugün geri kalmış veya
sözde gelişmekte olan devletlerin tamamı demokratikleşme adına tek bir adım
dahi atamıyor. Attırılmıyor. Sınıflama kriteri; insan hakları, demokrasi ve
hukuk devleti olmak olmasına rağmen bu büyük sermayenin pek işine gelmiyor.
Devlet ve ulus olmak, Ulus devlet olmak dünyanın en büyük günahlarından
sayılıyor. Parçalanacak devletlerin ahalisinin beynine de bu günah
perçinleniyor.
Böylece geliştirilen
süreçte dizayn edilen yeni devletçiklerde etnik, kültürel, dini, mezhepsel
ayrımcılık üzerine inşa ediliyor…
Soğuk savaş
günlerindeki dengeyi, karşılıklı çalımlanmayı, ideolojik kamplaşmayı gel de
arama günleri ve mevcudun tezlik hali, mevcudiyetin korunması veya korunmaması.
Mevcudun Türkiye’yi
yönetememesi üzerine tezler ikilemine açık izah; “…Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli
budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden
mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder