LATİFE, LEYDİ LETAFET...
Latife, karşısındakine ecnebi duygusu geçiren, milli,
minyon, alaturka ve de alafranga bir genç hanımefendi. Lal, narin dal, ilk alev
yalazı. Peçesiz tatlı bir yüz. Pelerinli bir kararlılık ve loş karanlık. Hoş ve
sarhoşlatan bir hayal. Muzip ve hayran. Sessiz vurgun. Leydi letafet...
Sevdalık hale geçişin pişmanlığı yok asla. Aşka pir ve hayat
dolu ve de neşeli…
Fikriye'nin tam zıttı Latife...
Latife, mükkem ve müstesna bir kimlik. Teklifsiz ve fütursuz
bir neşe çağlayanı. Boynunda taşıdığı madalyonda, vaktiyle tehditlere,
tevkiflere uğrayacağı bir fotoğraf. Herkesten gizli. Fransız gazetesi
küpurundan kesilmiş yakışıklı sarı bir portre. Hayatı ikbal...
Tatlı zehir. Bal şeker. Kasıp kavuran bir hoşluk. Baştan
sona zorluk ve boşluk yılları. Tek dert vatan. Tek gaye bağımsızlık...
Kaçanlar kaçarken büyük İzmir yangını çıkartmasaydı, yangın
Başkomutanlık Karargahı'nı da vurmasaydı, Latife'nin ilk tanışma girişimi
rüyalarda kalırdı. Yarenlik belki de başka bir yerde. Belki de hiç bir zaman.
Ama öyle olmadı, Paşa kırmızı otomobile kuruldu ve Latife'nin aile köşküne
doğru ilerledi. Karşıyaka'dan Göztepe'ye doğru...
Latife, Avrupalı bir genç kız edasında, ihtişamlı bir
konakta canfeda sade ve cana yakın, heyecanla bekliyordu.
Balkon manzarası can yakan bir yangının kapı komşusuydu.
Semayı kaplayan kızıllık, genç kızın kirpiklerini ıslatan bir kaç damla
gözyaşına dönüştü. Oldu aktı. Mevcudiyetin dayanılmazlığı ve asrın saadeti
denize taştı.
Gazi, mutlu ve memnun. Utkulu Latife en ufak bir dikkat
kaybından bile huzursuz. Zarif jestlerin ardında gizlenen keskin bir profil.
Sır yüklü. Alakalı görünmeyi içselleştirmiş bir haleti ruhiye. Takdire şayan
bir münasiplik. İddialı bir intibaa...
İrtibat ala, inkişaf tamam da; "Peki ya Fikriye?
Fikriye ne olacak?..."
Latife'nin çehresi değiştiğinde, dikleşen sesi pes
vurduğunda ve gözlerini kısarak sorduğunda romantik Avrupalı femen kimliği
havalarda uçuşuyor. Millilik resmen yok oluyor. Bir yanda Kocası olarak Gazi'ye
hürmet, illaki hizmet yeteneğini sergileme fırsatı için tutuşuyor.
Paşa'nın sert görünümü ardında çarpan yumuşak kalbini
yakalamayı arzuluyor. Ancak Gazi'yi yönetmeye, on yılların birikimi değişken
ruh yapısını denetlemeye, salt kadınlığın, savruk dişiliğin yetmeyeceğini
anlayamıyor. Çok bilinmeyenli bir denklem Gazi Paşa, çözemiyor...
En hafif çözülmede, geleneksel kültürün ağır basacağını ise
hiç düşünemiyor...
Latife, uysal bir gelin olma karakteri taşımadığını, öyle
bir karakter olmadığını hiç saklamadı. Sonsuz hayatta, sınırsız hevesler
taşıdığını da. Tek rıhtım vardı, indi. Rahatlık veya rahatsızlık ihtimaller
dahilinde...
Tek taraflı bir girişimdi. Ve tuttu. Latife, Gazi Paşa'nın
Validesi ile çok yakından ilgilendi. Bir süre baktı da. İkircikli izin de işte
bu arada çıktı. Ve Beyaz Köşk'de bir çay partisi ile Kemal'ine erişti Latife...
Kadınlar penceresinde Latife, çağdaş bir rol model oldu
memlekete. Ancak Pembe Köşk'e protokol yerleştirme çabası tutmadı. İki yurt
gezisindeki gereksiz kavga veya yersiz atışma, Latife'yi tarih sahnesinden
çekilmek zorunda bıraktı.
Gazi çekildi, Latife çekildi. Çekidüzen verildi yeni
hayatlara...
İki cümlelik bir son ve yalnız başına geçen upuzun bir ömür.
Veya anılarla dopdolu kısacık bir hayat...
Birinci cümle; "Bu kız, benim Çakır Mustafa'mı değil,
Mustafa Kemal Paşa'yı ister. Mal mülk ister gibi..."
İkinci ve son cümle; "Sükunetle İzmir'e gitmeye
muvafakatini temin lazımdır..."
Cümlesine temenni dünyası işte. Ve temkin. Ve dahi tedbir.
Tabi ki hayatı anlayana ve bilene. Kendini bilmezlere boş laf, Latife...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder