MEMLEKET YİNE KAPALI...
KoronaV yediden yetmişe hafife alınınca, millet virüs kapanına hepten
kapıldı. Salgın hızla deniz sahilleri başta tüm yurdu kızıla boyadı. Kod
kırmızı. Ulu orta kapılmalar artınca da yine kapandı memleket. Devlet bilabedel
kendini kitledi yeniden. Milletin işi, gücü, geçimi? zar zor...
Kısa serbesti arafında ceberrut koronaV en ücraya ulaştı. Sokma akıl bir
türlü bilim aklına ulaşamadı. O yüzden bundan sonrası daha beterinden muhafaza
günleri...
Evet tekrar kepenk kapattı memleket. Palas pandıras pastahane, postahane
dosthane, meyhane her yer yine kapalı olacak. Ancak tam mesaili, özveri
sınırlarını çoktan aşmış hizmet aşkı da gittikçe azalmakta. Hiza kaybıyla umut
azalmakta...
Az buz değil ileri seviyede toplu temas alanları muktedirun kongre takvimi
bitene dek lebaleb kullanıldı. Kapatılmadı. Okullar, dershaneler kısmen açık
tutuldu. Kapanmadı. Tarifeli uzaktan eğitim dönemi kepazeliği skandallarla
devam ettirildi. Ve koronaV kapanına topyekun yakalanıldı...
İçeride dışarıda koronaV, hanelerde hem korona riski hem de fesat virüsü
yayıldıkça yayıldı. Facia ortamında dahi beyin yıkama yapıldı...
Tüm spor dalları, olimpiyatlar, vakti gelen ulusal düzeydeki yarışmalar,
uluslararası turnuvalar kapalı. Ya ertelendi, ya ötelendi. Futbola devam.
Arenalar açıldı. Ancak bir anlık duyarsızlık ve gecikme neticesinde koronaV
sporculara, yöneticilere antrenörlere dek bulaştı. Parti devleti olmanın
faydaları, koronaV anca kongre salonlarına uğrayamadı...
Yani yeni sistemde izinle bakanlık, icazetle başkanlık. İdareyle koronaV.
Tek Adam hakimiyetinde herkes kendi olağanüstü halini kendi ilan etsin esprisi.
Ptestijli dua merasimleri. Memleket virüs kazanında resmen kaynamaya devam
ederken yaklaşan ramazan. Ve kapıda din iman aşkıyla yeni kapanma günleri...
Virüs saldırısı başladı başlayalı millet, melun illetin farkına vardı mı?
Varmadı mı muamma. Bin gemiye bir deniz kaldı ama Deniz de çoktan bitmiş gibi.
Sözün özü patates akıllı düzen patladı. Sarı kafa koranaV her yere sıçradı...
Öyleyse ki öyle, daha da sıkı kapanmak gerek. Kapıları virüse iyice
kilitlemek ve bilime inanmak gerek...
Memleketin hali vahim. İyi gösterilen doğal yaşam tablosu bir anda
çöküverdi. Şartlar değişti. Memleket başka, bambaşka kombinasyonlara büründü.
İzole bandı şart...
Çeşitli sinyallerle, sistemli manyellerle çelinen ve perçinlenen milletin
aklı karışık. Şalteri indirdi devlet ve memleket kapalı. Millet için de eve
kapanmak zamanı. Virüs kaynaklı kanlı kıvılcımı hiç suçsuzlara sıçratmama
zamanı. Zaten otomatikman zaman kipleriyle oynaşan tiplerin çözemeyeceği
boyutta bir memleket hali söz konusu. Memleket virüs kalkanına çarptığından
beri püsküllü fesler de düştü. Tabutlara pik levhalar asılamadan derin mezar
düşü. Yani millet resmen ters köşe oldu...
KoronaV yüzünden fiyaka fiyasko. Doğanın dengesi en tatminkâr ölçüye
evrildi. Asgaride buluşuldu. Bulaşıdan kurtulmak için evlerde kalmak, tam
kapanmak esası esti geçti...
KoronaV teğet geçmedi. Madem memleket kapalı, kapandı, madem virüs kazanı
için için kaynamayı sürdürüyor, sürecek millete düşen aç bilaç da olsa evine
kapanmak...
Açıkçası memleket kapalı, tüm yolları virüs kesti. Millet bihaber. Kapalı
kapılar ardında neler neler...
MEVCUDUN TÜRKİYE’Yİ YÖNETEMEMESİ ÜZERİNE TEZLER
4-FONDİP...
Elde dilde, havada yerde, masada konsülde ne kaldıysa
pek kondurulamasa da tehlikede. Tehlike ciddi çünkü varlıkların fon üzerinden
katar katar satışa çıkarılması her an. An meselesi. Yasası da bu işi
kolaylaştıracak biçimde düzenlendiğinden belki çoktan çıkmıştır da haberi
yoktur ahalinin. İşte o yüzden mevcudun ülkeyi yönetememesi üzerine tezler,
fondip başlığında formlanıyor...
Başta THY, TT, Botaş, Çay, Halkbank, Ziraat, PTT, Eti
Maden olmak üzere, para eder etmez ne varsa fonda. Fon içerisi minnet ve şükran
ruhuyla, milli ve yerli olmaktan iki dudak arası kurtulabilir. Böylece Varlık
Fonu'nun paravan olarak kurulduğu da gün yüzüne çıkmış olur. Yani memleketin
varı yoğu yakında bir anda yabancılara geçebilir...
Geçebilir çünkü Sermaye Piyasası Kurulu'ndan 'yatırım
fonlarına ilişkin esaslar tebliği'nde değişiklikler çoktan yapıldı.
Yapılacaklara ilişkin tebliğlere ve tebliğleri resmi gazetede yayınlamaya da
gerek yok. Bazı maddelere eklenmiş fıkralarla satışlar bir güzel halledilir
zaten. Bazı bentlere getirilen boşluklar da kararname hükümlerini kendiliğinden
yürütür. Peki nedir? bu hükümsel kargaşa...
Tırnak içlerinde saklı değiştikçe değişen ve
değiştikçe başa gelecekler; "Kurucu ve/veya yönetici tarafından katılma
paylarının fon adına alımı satımı esastır. Kurucu fonun katılma paylarını kendi
portföyüne dahil edebilir ve katılma paylarının satışına başlanmasından evvel
kurucu ve/veya yönetici tarafından fona avans tahsis edilebilir."
"TCMB, Hazine ve Maliye Bakanlığı ipotek
finansmanı kuruluşları ve Türkiye Varlık Fonu tarafından ihraç edilen para ve
Sermaye Piyasası araçları için bu fıkrada yer alan sınırlamalar uygulanmaz.
Ancak bu bent kapsamında tek bir varlığa yapılan yatırım fon toplam değerinin
%35'ini aşamaz."
Görünür görünmez hamlelerle Varlık Fonu teminat
karşılığı borçlanma yerine, satışa endeksli düzenlemelerle format değiştirdi.
Şimdilerde Varlık Fonu resmen yatırım fonlarına ait esaslar kapsamında. Bu
gidişle memleketin kalan en değerli varlıkları ya ihaleli ya ihalesiz kimselere
sorulmaksızın el değiştirebilir. Hele de satış % 35 kapsamında ise kimsenin
ruhu duymaz...
İşte bu durum, alındıysa ne oldu denemez denli vahim
bir durum. Ve mevcudun ülkeyi yönetememesi üzerine tez mez gerektirmez
gerçeklik. Meziyete gerek kalmaz, tek kelime yeter mevzuyu anlatmaya, fondip...
Fon arkası bazı özel durumlar 'varlık fonu sıfırlama
muafiyeti' şeklinde telaffuz ediliyor. Ediliyor ama Türkiye Varlık Fonu'nun
satışındaki sınırlar tebliğlerle kaldırılmış halde. Yani Varlık Fonu resmen her
türlü satışa açık. Sıcak satışlara bir adım bile kalmadı. Yakında sınırsız
satışlar memleket gündemine düşebilir.
Düşünüldüğünde tek çatıda toplanmış küçük büyük,
önemli ve değerli, en milli ve yerli kuruluşlar için tehlike çanları çalıyor.
Ekonominin iyice dibe vurduğu günlerde ve ertesinde tek lokmalık, fondip
satışlar kapıda. Bu tek atımlık veya fondiplik acı durumu görmek ve seçim geçim
dönemlerinde ona göre davranmak lazım ama. Ne söylense nafile. Sanki yarın çok
geç olacak gibi...
Kapkara fonda son durak kara toprak, herşey fondip...
GEÇMİŞ ZAMAN KİPLERİ
Geçmiş zaman olur ki, tektik, ettik
yettik, gettik
kiplerinde. Zaman su gibi akarken ve fakat fiziksel boyutta bir aldırmazlık. Çalınan yasak müziğin her notası
sert basılırken, Aldırma Gönül isyanı bile sınırlı. Diğer türleri bir
aldatmaca. Artık kalan ömürde sadece kişiselleştirme sanatı ve salt boş
istasyon saltanatı. Pasif gizlilik, aktif gerginlik çerçevesinde çentiklenen
ise yeni hayat örgüsü. Yenilenen günlerde eş zamanlı buluşlarla mutlak dalga kırılması,
virüs karmaşası, vip dip kavgası, pik kip deryası. Geçmiş zaman olur ki...
Elbette sinsi hızla yayılan virüs,
ömürden onur bahşedilen nefes almışlığı sekterler. Soluk bir anı olarak kalır
tüm geçmiş zaman kipleri ve yaşanacak hayat ağır bedel ödemekle orantılanır.
Hayatı ve adanmışlığı bitiren kara cehalet, pikten direk ucuna çekilmiş korsan bayrak
olur. Ve kutlu isyana umutlu zemin doğar. Doğan biteviye seviye zorlanmasıdır.
Kör korsan taklidi ve takdiri ufku kızartan virüs çılgınlığına yalap çalaplık. Çıplak
gerçekliktir her kötü koşulda, her sapkın virüs işini bir çırpıda görür.
Geçmiş zaman olur ki, öylesine çarpıcı
hadiseler, haddini aşan biçimde yaşanır tüm zaman kipleri aciz kalır. Tüm emir
tümceleri, pik dip tespitli ümitsiz girişimlerdir. Bir ölümcül uykuyu besler
zifiri gecelerden aylak sabaha. Gelişen konumlarla ilgili kısmi dikkat kaybı ve
ıstırap yaşansa da detaylar formüle edilir ve görülmesi zor gizem çözülür.
Tiplenen kiplerle geçmişe saplanan, çok basit farkına varılan bir kayıp zaman
aralığıdır. Kibarca ezbere bilinen sayfaların tekrarıyla karşılaşılan ise
parazit, virüs ve frekans engelidir. Kazanılan ise sonbahar sarısına çok
lazımmış gibi yepyeni, yeşillenişli bir deneyimdir…
Geçmiş zaman olur ki, kiplere uzayan yakın
zaman bulguları test edildikçe, geçmiş zaman kiplerinin yanısıra, geniş zaman
kipleri de kitlenir. Gelecek zaman kipleri kaldıysa eğer elde onlar da ne yazık
ki kirlenir. Ve tiz sesli, kamburumsu pik borazanlar bu kirlenmeyi, cüretkâr
bozulmayı, temel öğretilerin tersine notasız çalarak, rotasız çalkalanarak tesciller.
Ve bu çal çırp, çarp darp rontçuluğu tecili zor zamanlarda, gelecek zaman kipi
oyuncaklığına dönüşür.
Geçmiş zaman olur ki, gidişi dönüşü zor
yıllarda iddiasız tedbirsizlik, iddialı karaktersizlik kimi kipi ve dipli
kuyuları pik anteni kusursuzluğuyla, ekran moduna, hayat sahnesindeki odun
modeline yerleştirir. Ancak çelik tellerle kuşatılan içe veya dışa açılan
kapılarda, gelenekçi prensipler ağır basar. Beter bozulma preslenir. Pes
dedirten oranda kaynayan çılgınlık ve yürek kanatan çapsızlık zaman kiplerinden
payına düşeni alır.
geçmiş zaman olur ki ve öylesine dikey
gerileme anlarına tanıklık eder ki tüm zaman kipleri anıları derleyemez. derken
fiiller rivayetsiz, failler riayetsiz kalıba dökülür. Pik döküm ruh bozuğu ise
hala tahribat peşinde hala. Arsızca tahammülleri zorluyor. Sadakatin bertarafı
ve virüsle acil kodlu yakınlaşma haline karşın. Oysa coşkulu kıyım kapıda.
İlanihaye insafa kalmış ve inkar edilemez bir kirlenme mevcut. Yani mevcudu
tüketen sınırsız ihtiyaç telkini. Doğrudan ve cüretkar tafralanma. Son hakları
boşa israf, stok tüketimi. Kapıda korona illeti.
Hala bu bozgun ve bozguncular aleminde,
alelade ortamda dikkate değer değişimler yaratmak teorik olsa da olası. Çığır
açılacağına inan, iman ise babayiğit harcı. Bu harcı bol keseden zaman kipleri
ile harcayanlar ve pik döküntüye bulaşanlar zehirlendiğini hiç anlayamaz.
Küresel bulaşıklık artar. Tez bulaşırsan ölürsün. Ve ölümlüler tasarrufu ve
tasarrufu kullanma hakkını ellerinde tutamazlar.
Çünkü akımı uzaklara iletmek, aklı
güvence altına alanların temel hakkıdır…
Öylesine yüksek basınçlı günler
yaşanıyor ki, şaftlara ve dingillere doğrudan uygulanacak bileşik kuvvet sadece
zaman kiplerine bağlı. Pik döküm ve istifadecilerin sonu ise alınacak ifadelere
bağlı. Virüs gerçeğine. Ve gerçeğin mühendisliğine.
Pek tabi ki gün mutlaka dönecek. Dönene
kadar Koronayı zaman kipleri ile iplememek öylesine zor yani…
KIZIL KOMÜNİST AVI...
Her garip memlekette zamanı gelir, tıpkı bir zamanlar
Sem Abi de komünistlere başlatılan türden bir cadı avı sürdürülür. Hiç geri adım
atılmaz, hatta bu yönde reisen talimat ve gözdağı söz konusu olur…
Şu garip memlekette ise tarihle sabit, Mustafa
Suphi’den bu yana komünistler kadar çile çeken yoktur. İşin gerçeği memleketin
mevcut katı gelenekleri yüzünden, gerçekleşmesi hiçbir zaman
mümkün olmayan komünist ide peşine düşenler daima
hedef tahtası olmuştur. Komünistleşmenin mükâfatı neden ise sürekli faşizan
baskı, zulüm ve işkencedir. Sanki Komünist Manifesto’nun egemenlere verdiği
korkunun dışa vurumu. Tabiki tüm Dünyada böyle. Orada burada tek dava
komünistleri sindirmek için fırsat kollamak veya yaratmaktır.
Vakti zamanından bu yana şahsı şahbazlığı belli,
yerli, milli, dini cephelerin açmış olduğu anti-komünist savaş sürekli
güncellenir. Çünkü despot erk veya diktacı kurullar bu uzaktan kurumlu emir
komuta zincirine düğmeye basıldığından itibaren sorgusuz sualsiz riayet eder.
Üstün itaatle hizmet eder...
Kayıtlara geçmiş bu yoğun buyruk altındalığın
sefilleri, her defasında monarşi yanlısı filmleri çeker, sapkın eğilimleri
ateşler ve faşist modelleri çağrılar...
İlerleyen ve gelişen çağa karşın hala bu karanlık
pencereden bakış tüm dünyada egemendir. Bu gerici hareketlerin topu ise Marx,
Engels, Lenin, Kautsky ve Troçki’yi daima haklı çıkarır...
Haliyle haklılık gecikmiş her uyanışı yönlendirir.
İşte bu yüzden belli sıkışma dönemlerinde komünizme mutlaka savaş açılır.
Komünistlere özellikle Marx ve Lenin üzerinden av zamanı başlatılır...
Oysa herkesçe bilinir; komünist ide ve teorinin yeniden
üretilmiş tüm biçimleri Marksizm-Leninizm ibaresine bağlanır. Onlar referans
gösterilir. Yani komünist düşünce Marx ile ortaya çıkmış değildir. Ondan öncesi
de vardır. Marx sadece komünist düşünceyi sınıf çatışmaları temelinde yeniden
yorumlamıştır. Devrim teorisini de bu yorum üzerine kurmuştur. O kadar.
Komünist ideoloji süreklilik ve devamlılık açısından
değerlendirildiğinde ise sırf gelenek olarak o isimlerin kullanıldığı
görülecektir. Durum açıkça budur...
Durum bu olmasına karşın tüm geri bırakılmış ve
gelişmekte olan ülkelerde komünizm ve komünistlik daima düşman farz edilir.
Kızıllar topluma öyle gösterilir. Özellikle Marx ve Lenin üzerinden, kısmen
diğerleri üzerinden komünizme inanmış gençler ile genç kalmış yaşlıların üstü
çizilir. Sehpaya çıkarılır. Boynu vurulur. Yani kızıl komünist üst başlığında
reisen, resmen linç edilirler.
Bu linç kültüründe amaç kolektivizmin toplumda
yaygınlaşıp yerleşmesini ve katıksız kabullenilmesini ne pahasına olursa olsun
önlemektir. Devrimleri engellemektir. Emperyal sömürünün devamını sağlamaktır.
Karşı çıkış nedeni saklandığından, vahşi ve kanlı kavga halisane
gösterildiğinden her yol mubah sayılır. Olan bitenle yetinilmez, komünistler
Allahsız, dinsiz, imansız olarak yaftalanır. Vatan düşmanı, devlet karşıtı ilan
edilir...
Dönem dönem anticilik, antikomünistlik bağlamında
gürültü çıkarılır. Oysa her mutlak gürültünün içi boştur. Zaten komünizm
doktriner yaklaşılmadığı sürece, karşıt faktörler
üreterek sabit, değişmez ama hakiki terim, doğru teori kapsamı içine çekilir.
Bu yüzden devrim sürecinin sergilendiği her tarihsel evrede kesin ve keskin
ideoloji olur. İşte o yüzden hep komünizmden korkulur. Ahali de acayip
korkutulur. Mesele içten dışa kızıla düşmanlık aşılamasıdır. Aşamalandırılan
bizzat komünizme değil açıktan açığa komünist karşıtlığıdır...
Kızıl komünist varlığının en iyi açıklaması, “Kırmızı
bir genelliktir. Açık kırmızıdan koyu olanına kadar bütün tonları kırmızı
olarak nitelenir. Kırmızı bu anlamda tekil bir nesnenin yansıttığı ve duyularla
algılanabilen somut bir tonu değil, bütün bu tonların genel adını ifade eder”
açıklaması olsa gerek. Yani komünizmin kızıl içeriği somut tonlarda asla
belirlenmemiştir...
Bu gün artık kırk yıl öncesinin Moskova’sı da
kalmadığına göre maluma, malumat, oraya gönderilmeye cevap Troçki’den; “ Bunun
gülünç bir yanı yok. Devrim ciddi bir meseledir. Hiçbirimiz idam mangasından
korkmuyoruz… Ama mesele kimin vurulması gerektiğini bilmektir…”
Şimdi soru şu; “O kızıl komünist, o vatan haini, halk
düşmanı terörist gençler, O terörist gençlerle ilgili her türlü çalışma
yapıldıktan sonra” masum çıkarlarsa ne olacak? Hakim otorite kendini mevcut
anayasal düzende dahi nasıl haklı çıkaracak?
Maluma cevap tecrübeyle sabit, hemen cadı avını
başlat, anayasayı değiştir veya rafa kaldır, günü kurtar. Geleceği kaybet...
NASIL MÜSLÜMAN OLDUK 4
Nasıl Müslüman olduk?
Gök Tanrı inancından koptuk…
*Bu süreçte Araplar az
ama güvenli sömürü ilişkisine yönelir. Buda Türklerin barışçı yolla
Araplaştırılmasını ortaya çıkarır.
*728 yılında Türkler
Buhara’yı geri aldılar. Ancak 732 ylında tekrar Arap’lara terk edildi.
*734 yılında Arap
komutan Cüneyt’in ölümü ile Arapların Türk yurtlarındaki otoritesi iyice
azalır.
*734-735 yıllarında
Araplar savaş giderlerini hazineden karşılamak zorunda kalırlar,yoğun asker
kaybına uğramaktadırlar.
*739 yılında Araplar
Samarkent’a yeniden yerleşir.
*Araplara karşı koyan
Türk ordu komutanı Kur-çul’un keşif sırasında Araba esir düşmesi ile Taşkent,Fergana
Araplara teslim olur. Bunun sonucu Güney Türkistan’da Arap hakimiyeti
kesinleşir. Ancak Türkler yinede İslam’a yönelmedi.
*Güney Türkistan’ın
işgali yaklaşık bir asır sonra Emevilerin son Valisi Nasır b.seyyar tarafından
tamamlandı.
*Güney Türkistan’ın
Müslümanlaşması, Şiilikle,muhalif bir yorumla,kendini gösterdi. Türkler
doğrudan karşı çıkamadıkları İslam rejimine karşı,kendi kültürel,dinsel
kimliklerine bir özgürlük alanı yarattı.
*749 yılında
Abbasilerin Emeviler’den iktidarı almalarından sonra, dış yayılmacılık iç
savaşlarında etkisiyle hızını yitirdi. Ancak Türk yurtlarında talan ve haraç
devam etti.
*Abbasiler ile birlikte
Arap Müslümanlık özdeşliği ikinci plana itildi. İslamiyet Araba ait bir din
olmaktan çıkma sürecine girdi.
* Tüm zenginlikleri
yağmalanan Türk yurtlarında,Türk kölelerde Abbasilere önemli bir gelir kaynağı
oluşturmuşlardır.
*Bağımlı egemenlerde
Abbasilere haraçlarını köle olarak ödüyorlardı. Kuran tarafından kutsanan
kölecilik İslam kültüründe tam bir meşruiyete sahipti.
*751 yılında,Talas
yakınlarında savaşan Çin ve Arap ordusunu izleyen Karluk beyinin Araplara
yardın etmesi sonucunda Çinliler yenildi. Bu savaştan sonra Orta Asya’nın
egemenliği Araplara kaldı. Türkler islam İmparatorluğunun etki alanına girdi.
*762 yıllarında,Uygurlar
(Dokuz Oğuzlar) Mani dinini benimsemişlerdi.Karahanlılar ise Müslümandı.
*776 yılında,Oğuz
Türklerinin Araplara karşı ayaklandığını İbn-Ül Esir söylemektedir.
*810 yılında Arap
halifeye Karlug yagbusu,Tibet kağanı itaate yanaşmıyordu. Otrar (Orta Seyhun’un
kuzeyi Peçenek ve Oğuz bölgesi) halifeye haraç ödemeyi kesmişlerdi. Buda
göstermektedir ki Araplar tüm Türk topraklarında tam bir hakimiyet
kuramıyorlardı.
*833-842 yıllarında
Araplar Türk kölelerden 4 bin kişilik bir muhafız birliği kurarlar.
*Bir süre sonra Türk
köle askerler halifeyi belirleyecek konuma geldiler. Halife Memun’un
ölümünden sonra velihat bulunmasına
rağmen,Mu’tasımı halife yaptılar.
* Memun’un zamanında 25
bin Türk paralı askerden oluşan bir ordu kurulmuştu. Bu ordu Bağdat’ta
yerleşikti.
*Mu’tasım döneminde Türk paralı askerlerinin
sayısı,8 binden 18 bine çıktı.
*Türk kökenli
komutanlarda İslam ordularına komuta etmeye başladılar. Bunlar hem kendi
kavimlerine ihanet ettiler hem de diğer kavimlere zülüm ettiler.
* Arap ordusundaki Türk
komutanların en tanınmışı Afşindir.830-832 yılında mısır, 837 yılında Arap
ordusunun 4 kez yenildiği Babek isyanlarını bastırmış,Bizans seferinde başarı
kazanmıştır.
*Babek isyanı Babek el
Hürremi tarafından başlatışmış ve bugünkü komünizmin ilk örneği sayılabilecek
anlayışta bir devlet oluşturmuştu.
mh-NASIL MÜSLÜMAN OLDUK 5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder