TUTANAK TUTUNAK ARASI HAYAT...
Tutanaklara geçsin. Belki de bizim hiç korkmadığımız, en çok korktuğumuz şeylerdi. Veya en çok korktuğumuz da hiç korkmadığımız şeyler...
Öyle ki, görülen işkenceler, ezilmeler, kırımlar ve kanamalar. Tepeden damlayan bir musluk kadar tedirgin etmedi hiçbirimizi. Enkaz altında kalmalar, puslu bir havada vurulmalar, atılan pusular veya kesif bir kazaya kurban gitmeler bile korkutmadı hiç. Tutunak ve tutanak arasında kalmak kadar...
Elbette ölümden korkmak ayıp değil. Korkmadan geç günlerinde de karşılaşılan türden. Yiğitliğin tam izahı tutunamayanlar olabilir ancak.
Her yapay tutanakta geçen, her kararlı önsöz ile biten son sadece bize ait. Yaşanmışlıklar, hangi serüvenin bir parçasıysa yaşandı bitti. Gitti. Anlamadan. Anılarda kaldı tortusu. Yaşadık ve geçtik...
Ama anlamak gerek, amansız tanıkları, yüzü tanıdık gelenleri. Bilmek. Bilmek ve unutmamak gerekir, gecikmişken hayata, geleceğin daha beter kötülüğünü. Hayatın içinden palazlanan, papirüs bakışlı varoluşları. Ve yön buluş hikayesini. Yolu kaybediş halini. Adabıyla anlatılmak istenen devrim ve sosyalizm kavgasını. Gündeme düşen tutunamayanların gerçeğini. El yazısı çok güzel çocukların, kara sevdası ve hayat sahnesini.
Engin enstitü tutkusu, akademi yorgunluğunu da. Emek ve sistemin öteki yüzünü. Maskı maskesi olmayan, geleceği çalınan çocukların yarınlara dair özel baskılı pozitivist manifestolarını da. Ve sonun başlangıcını. Kar mavisi kuytularda sıcak kalplerin icrasını. İcmali tutanaklara geçmiş fevkalâdeliği. Ve fedakarlığı. Asla unutmamak gerekir.
Bildiğimiz bilmediğimiz, korktuğumuz veya hiç korkmadığımız düellolardır asıl olan. Göğüs göğüse siper çatışmalarının torunlarından kalan cesaretle yoğurularak...
Üniformalı lüks otel kapıcısından bile çekinen, resmi elbiseyle korkutulan babaların evlatlarıyız biz. Ama hiçbir şeyden hiç korkmadık. En çok korktuğumuz şeylerden bile korkmadan umutlandık. Tutanaklara adımız korkusuz geçsin diye haykırdık. Tutunaklara direndik. Her birimiz devrim zamanının sünepe sünger kıvamlı katiplerine yazıldık. Çünkü korkusuzluk Atadan emanet, kara duvarlara yazdık.
Tutanaklara geçen sahtekarlıklarla, tutunak merkezleri bile korkutamadı bizi. Hiçbirimizi. Tutunamayanları. Tutturduk bir türkü yaslandık tutkulara…
Yakasından tuttuğunu rihter ölçekli silkeleyenler, altın sikkelere tanezzül etmeyenleriz biz...
Ayakta ölenler, kayıp kuşağın yitikleri. Emanetin yılmaz bekçileri. Biz...
Belki de bizim korktuğumuzu, korkutulabileceğimizi düşünenlerdir asıl korkaklar. Korkanlar. Boş gözlerle cesaret dilenen, ciddiyet bekleyenler de onlar daima. Biz değil…
Biz harbiden çok ciddiyiz...
Belki de en korkmadığımız şey en çok korktuklarımızdı. En korktuğumuz şey de büyük korkusuzluğumuz. Asılsız, tuğralı, tumturaklı yakıştırma tutanaklar değil. Korkumuz tumturaklı tutkular. Sinsi düşmanlıklar...
Tut ki, taş duvarlara ölümden hariç her şeyi yazmışız. Belki de bir o sebepten tutunduk hayata. bir de deli gibi onca akıllılığımıza rağmen tutanak ve tutunak kıskacına inatla...
Korkunun kokusu hiç uğramadı bizim ellere, bize. Tutanaklara geçen biçimiyle bizim hiç korkmadığımız, korkusuzluğumuz tescillendi yarınlara.
Ve her yapay tuzakta, tutanak tutunak arası hayat bozgununda o korkusuzlar akla takılır. Bize biz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder