23 Şubat 2021 Salı

ŞUBAT SON

 EKMEK DAVASININ ÇAPI GENİŞLETİLİYOR…

 

Öylesine kötü ve zor günlerden geçiliyor ki, geniş zaman kipleri, pik döküm araziler ve dönemsel dokümanlar tamamen unutuldu. Çünkü Koviti virüs hayatın olağan akışını çok bozdu. Daha ağır virüssel-küresel bozgun kapıda bekliyor. İçeri de sosyal devlet kayıp, dışarıda Millet ekmek derdinde. Ancak resmen, sanki bilinçlice açıktan açığa ekmek davasının çapı genişletiliyor…

 

Memleketin kalbi İstanbul, bunca yoksullaşmayı en yakından hisseden kent. Her şeye karşın millet umutla ve her şey güzel olacak beklentisiyle yaşam mücadelesini sürdürüyor. Ama son zamanlarda peş peşe zamlanan ve özellikle fırınlarda 2 lirayı bulan ekmek fiyatları geniş yığınları uygun ve makul fiyattan ekmek edinme derdine düşürdü. Fırınların ve marketlerde özel ekmek reyonlarının çoğu ekmeği 2 liraya satarken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Halk Ekmek büfeleri 20 kuruş artışla ekmek fiyatını 1 liraya sabitledi. Ekmeğin kilo fiyatı 4 ila 8 lira arasında seyrediyor…

 

Bu bariz fiyat farkı yüzünden doğal olarak Halk Ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar oluştu. Bu haklı yığılmalar büfelerin yetersiz sayıda olduğu ve talebe yanıt veremez sayısal eksiklikte olduğunu tescilledi. Belediye üst yönetimi bu durumu Belediye Meclisine taşıdı ancak yeni büfeler açılması kararı meclisten geçmedi. Hemen kentin ilçe merkezlerine konuşlandırılan mobil büfeler ile halka belediye ekmeği ulaştırılması sağlandı. Çeşitli çözüm yöntemleri üretildiğini gören muhalefette yersiz ısrarından vazgeçti. Ve gerekli ve uygun görülen semtlere yeni büfeler açıldı.

 

Millet, ekmek kavgasında tam rahatlayacakken bu kez fırıncılar devreye girdi. Dernek ve oda bazında ister İstanbul Halk Ekmek yöneticilerine olsun, ister mülki reise olsun sözlü şikayetler, dilekçeli şikayetler başladı. Halkın makul fiyatla ekmeğe ulaşmasını önleme niteliğinde görüntü veren bu yaklaşımların yanı sıra üç aylarda ve hızır-rızık günlerinde, hayırseverler ve bağışçılar tarafından hayır hasenat niyetiyle bedava halka ulaştırılan ekmekler bile gündeme taşınmaya başlandı.

 

Hatta İstanbul Ekmek Üreticileri Derneği Başkanlığı, İstanbul Valiliği İdare ve Denetim Müdürlüğü'ne verdiği dilekçeyle halka bedava ulaştırılan özünde hayra dönük faaliyetlerin siyasete alet edildiğini öne sürerek şikâyet etti. Dilekçede İstanbul Halk Ekmek'in kamu olanaklarıyla sokak ve caddelere yerleştirdiği büfelerde ekmek satmasının fırınlarla haksız rekabet içerdiği ve adaletsiz olduğu iddia edildi.

 

 

Sanki bir yerlerden düğmeye basılmışçasına falan filan ambalajlı farklı detaylarla akıllar dolduruluyor yine. Köhnemiş akıl raflarında fikir üretemeyenler, altın varaklı aynalarda kendi yüzlerine bakamaz silik portreler şu koviti virüs süzmesi günlerde garip guraba milletin ekmeği üzerinden rant devşirme girişiminde. Hem maddi hem de siyasi rant peşinde. Öyle ki koviti virüsü ile mücadele sürecinde milletin menfaatine ve hayrına her ciddi projeye karşıtlık, tek elden desteklenerek pik yaptırılıyor. Oysa sürmanşete düşen şatafatlı kristal avizelere takılan ampullerin artık etrafı yeterince ışıtamadığı olmalıydı. Ancak anında birileri çıkıyor, çileden çıkmış dünyada ve gittikçe daha ağır çöken ekonomi karanlığında şikâyet peşinde koşuşturuyor...

Ayrıyeten şikâyet dilekçesiyle sabit akıl hocalığı faslı "İstanbul'a yakışmayan görüntüler oluşturan hijyen kurallarına aykırı ekmek satışı yapan büfeler kaldırılmalı, 650 büfenin kaldırılması sonucu; ekmek, 9 bin zincir market ve 150 bin civarındaki bakkal, market ve benzer yerler aracılığı ile satışa sunulmalıdır" önerisi yanında, bu öneri yetmezmişçesine ayrıca, hayırseverlerin ihtiyaç sahiplerine dağıtımları için "İhtiyaç sahiplerine şova yönelik ücretsiz ekmek dağıtımına son verilmeli" deniliyor. Yetinilmiyor ve “İBB Halk Ekmek fabrikasının halkın ekmeğini siyaset malzemesi olarak kullanılmasına karşı yasaların verdiği tüm imkanları kullanarak yargısal ve hukuki süreçleri başlatacağız” hal ve gidişi…

Mülki amir fırıncıların şikâyeti hakkında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bilgi istiyor. İstanbul Halk Ekmek yönetimi de şikâyete konu iddiaları bir bir yanıtlıyor, “İstanbul Halk Ekmek, fırıncı esnafının mağdur edilmemesi adına her türlü gayreti ve özeni göstermektedir. Büfe kurulumu yapılırken fırınlara mümkün mertebe yakın olmamasına dikkat edilmektedir. Ancak İHE kuruluş amacı doğrultusunda İstanbul halkına hizmet etmek zorundadır.

Pandemi koşullarında artan talep büfelerde kuyruklara sebep olmuştur. Bu nedenle büfelerimizin olmadığı bölgelere vatandaşlarımızın isteği doğrultusunda büfelerin kurulması için çalışmalar yürütülmektedir. Yeni büfelerin kurulmasına kadar geçecek geçiş döneminde lokasyon sabit kalmak koşulu ile mobil büfe hizmeti verilmektedir.

İstanbul Halk Ekmek ‘ücretsiz ekmek dağıtımı' yapmamaktadır. Bu iddia son derece çirkin ve yakışıksızdır. Ücretsiz ekmek sadece İBB Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı tarafından, ihtiyaç sahibi ailelere verilen ‘Sosyal Yardım Kartı' vasıtasıyla dağıtılmaktadır. Mobil ekmek satış araçlarımız; ihtiyaç sahibi ailelere, sokaklarda gezerek ekmek dağıtımı yapmamakta olup yoksulluk haritasına uygun şekilde, İBB'nin ilgili birimleri tarafından sosyal yardım kartı sahiplerinin ulaşımını kolaylaştıracak şekilde konumlandırılmaktadır…”

 

Bu arada belli başlı ilçelerin fırıncı oda temsilcileri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İBB Halk Ekmek AŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama’ya ulaşarak ilçelerindeki mahallelerde yeni açılan veya mevcut Halk Ekmek büfelerinin, fırınlara uzaklığa ölçütünde örneğin 200 metre mesafe gibi, yeni düzenlemelere gidilmesini istiyorlar. Karşılıklı iyi niyet çerçevesinde gerçekleştirilen bu toplantının hemen çıkışından itibaren de, toplantının bir an evvel istemleri doğrultusunda sonuçlar vermesi gerektiği vurgulanıyor.

 

Diğer yandan özel ekmek üreticileri ile komplike bir tavırlılık gösteriliyormuşçasına İktidar Partisi Belediyelerinin bazıları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Halk Ekmek büfelerini kaldırmaya başlıyor. İstanbul Halk Ekmek ise kaldırılan büfelerin yakınında bulunan İBB'ye ait alanlara büfeleri yeniden koyuyor.

 

Pandemi süreci hiçe sayılarak sürdürülen bu yersiz ekmek kavgasına ilişkin, İBB Halk Ekmek AŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama "Halkın ekmek davasından asla vazgeçmeyeceğiz" diyor.

 

Bu yanlı kavgayı ve yersiz güdümlenen davayı yakından takip edenler ise sosyal medyada olsun, yüz yüze olsun, “karantina, kar kış demeden halkı, kaliteli ve ucuz ekmekle buluşturmaya çalışan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İHE Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama’ya, onların şahsında Halk Ekmek çalışanı bütün emekçilere sonsuz teşekkürlerini” esirgemiyorlar…

 

Bir büyük teşekkür de bizden…

 

TEKDÜZE HAYAT SORGUSU..

Son bir yıldır esrik duygu titreşimleri ve metazori gönüllü esarete kanarak, hiç önemsiz farz edilen koviti virüs tehlikesine ve tekdüze yaşam hevesine yatay geçiş yapıldı. Sorgusız sualsiz dikey aralıkta kimsesiz, sahipsiz ölümlere kapı aralandı. Açıkçası şok dalgası ve doğurgan endişe hanelere konuk oldu. Vahşi kaypak koviti virüs geldi baş köşeye oturdu. Ulaş ulaş gelinen nokta, beterin beteri artık yeter bulaş. Yani yaşam ağır bastı yine...

Aylarca pin kodu besbelli pic koviti virüse yataklık saten sabahları, kara gecelere bağladı. Kara geceleri kan rengi şafağa. Yani pul pul döküldü içgüdüsel ihanet. Fos paylaşımlarla fors düştü. Yoz eylemlerle de itibar zedelendi...

Sözün özü zehirden beter, pis mikrop, bir türlü karakterize edilemez, kategorileştirilemez virüs, sıkıştığında mutasyonlarla dünyayı afallatıkça afalattı. Afatın defi yerine aval ve zaval arasına sıkışmanın neticesi minyatür tutkulara, minyatür milliyetçiliğe bağlanıldı. Kurda kuşa kapılanıldı. Oldum olası can yakan o kap kaç yanaşıklığıyla tekdüzeliğe kapı aralandı. Tekdüze yaşam fenalığı etrafına kontrolsözce zarar verdi. Koviti virüse bir gaflet yakalanıldı ve bir illet hap yutuldu.

Yani yumuk akılla hiç umulmadık bir anda koviti virüsle ciddiyetsiz yakınlaşma gerçekleşti. İlk buluşmadan sonra ise son sürat, hakimiyet yitirildi. Dimdik uçuruma. Kara taş mezara. Pikten en dibe...

Aylarca uydurma açılımlarla, tedbirsel saçılımlarla, uçsuz bucaksız tesellilerle, tutkusal delirişlerle koviti virüsten çalım yenildi. Kovitinin önü hepten açıldı. Ve önlenemez veya zor önlenir büyük tehlike herkeslere belirdi. Dahası duasız defin zamanı...

Tek çare belirgin ve tedirgin bekleyişin tez zamanda kapı dışarı atılması. Beklenti, hayatın ilk adım atılır atılmaz dokunaklı günlerden en güzele evrilmesi.

Yaşlı dünyanın evrensel ölçekte evirilip çevrilmesiyle birlikte, kovitinin çapsız çetelesiz canavarlaşmasının bedelini insanların böylesine acınaklı ödememesi. Umulan ise bu virüssel bulaşının özgüvensiz suratlara tokat gibi şaklamasının artık devam etmemesi.

Şartı şurtu bir yana Allahsız kitapsız koviti virüs daha da azarsa, azgınlığının kendi başını yemesi. Aş biter, baş düşer. Pik dip arası belasını bulması..

Hepsi bu kadarla da kalmayabilir. Vedasız ölümler ve kimsesiz gömütler var sanki inceden hesaplanması gereken. Çünkü hesapsız ayartmalar, havasız kanatlanmalar ve tasvir edilemez yıpratmalarla örtüşen virüs yoğun ıssızlıkta, türünün en bilinmez değişken örneği koviti virüs ile karşılaşmak olasılıkların en acımasızı sayılmaz bile. Daha beterine bulaşmak sahasına girilir bile bile. İşte o yüzden önemli olan koviti ile kolayca kurulabilecek bütün bağların derhal koparılması gerekir. Daha özenle ve önlemle varoluş davası. Aksi halde hayal ötesi metafor gerçekleşir. Üstelik ihmalkarlık ve düşüncesizlik niyetlere yerleşince, art niyet artınca tekdüze hayatlar bile felç olur. Günler geçtikçe mazi aranır, aralıksız arzulanır hale gelir.

Dile kolay sık sık yapılan ve sıradışı olduğu halde sıradanlaştırılan büyük hatalarla olgunlaşan felaket fanus daireler çizerek hayatları hala ablukaya alıyor. Koviti virüs arsızca abanıyor. Açgözlülükle kepazelikle kefereleşiyor. Ruhsuzlukla ruhbanlaşıyor. Tek seçenek bırakıyor insanlara, ilk görüldüğü yerde imha...

Çünkü koviti yeryüzünün gördüğü göreceği kalpsiz bir çılgınlık yaşattı. Kalpazanlık hala yaşanıyor. Resmen çalma derecesinde talan. Çarpık çalım. Affedilemez gaflar. Raflar bomboş. Reyonlar çıplak. Dayanılmaz bir işkence gibi tekdüze hayat. Ve aleni koviti virüs fetbazlığı, koviti fesatlığı, koviti fettanlığı...

Elbette eksik zeka titrekliğiyle reel hayatı tiye almak ve acemi aceleciliği ile akibeti düşünmeden koviti virüse açık gizli yarenlik resmen ölümcül temaşa. Baştan sona ölü kollarda, ölümcül tekdüzeliği yaşamak ve asla iftihar edilemeyecek vurdumduymazlığın getirisini veya götürüsünü görmezden gelmek. Yani göz göre göre intihar. Öz kıyım, öze kıyım. Hem de toplu...

Şimdi esnek tekdüze önlemlerle, nefis kandıran yaklaşımlarla temiz havaya ciddi ölçüde yayılan, yayıldıkça kirleten koviti virüse karşı koyulamayacağı anlaşıldı. Bariz olan, hiç benzeri olmayan bu hain virüs ile baş etmek somut önlemler gerektirdiği. Soyut hilekarlıkla peşin iş gören kovitiyi kendi zayıflığında boğmak gerektiği. Doğrudan imha.

Aksi takdirde düze çıkılamaz ve yürek titreten ölümlere baka kalınır. Zoraki gülümsemek de pek işe yaramaz. İnandırıcı olmaz. İş daha da zorlaşır...

Tüm çaba ve emek, zoru kolay kılmak için. Tekdüze hayatla kapışmak pahasına. Direnmek ölmemek pahasına...

Son bir yılın öğrettiği eğrisiyle doğrusuyla işte bu, Ulaş ulaş, virüssel bulaş ve yaşam ağır bastı yine duygusu...

DOĞA KULÜBÜ VE DOĞANIN ÖLÜMÜ...

Doğa uslanılsın diye daima sonsuz güzellikte renkler sunar kof zihinlere. Fenomenlerin asla algılayamadığı tipte, çeşitli ve capcanlı. Her sunum salt hür kalanların ve her gün yeniden doğanların emrinedir…

Elbette bu esrarengiz ve eşsiz kalıba karmakarışık, basmakalıp boş akıl ermez. Ve sır perdesi onlara sonsuza dek aralanmaz.

Yıllar yılı aranılır ama bulunmaz sanılan yoğun bir derinlik varsa eğer ancak doğanın kanunları çerçevesinde bulunur. Problemler bir güzel çözülür. Bunun için bilgece merak yeterlidir. Sadece soru ve cevaplarla uğraşmak bile kafidir.

Minicik bir akkor kütle damladı mı akla, akla karayı seçmek pahasına sonsuza dek doğayı kirleten virüslerin peşine takılmak vacip olur. Koviti virüs dahil kovuşturmaya, kütlesi ve kuvvet dengesi bozulan doğal hayatın durağanlığı açık delildir. Veya kesinlikle mantıksal izahı olmayan arsız neşeli bir o kadar da basit açılımlar, kaçık saçılımlar yani doğanın ritmik işleyişini zedeleyen her uçuk şey delildir.

Harala gürele her yankı, her harlı yangı da alasından delildir. Gerçi gerçekler bazen yaman yakıcıdır ve çok acıdır ama her biri gizli bir anlam ifade eder. İllaki idrak ve merak pergeli açıldığında, virüsvari medcezirler belirler fiziksel evreni. Bireysel bedeni. Toplumsal düzeneği. Bu görülür ve anlam ifadesini bulur...

Düzenin bunca bozulmasına neden dayanılmaz voltluk ters akıma kapılmak olsa da, asıl koviti virüse kapılmalar çok başlar ağrıtırmış o da anlaşılır...

Anlaşılır çünkü tam bir yıldır günde güne gelişen kızıl alev boşalımı ve dayanılmaz basınç, bilimsel mevcudiyet gereği hemen göze çarptı. Neredeyse topyekun dağılma gerçekleşti. Zaten bu gidişle doğa kulübü, tüm kötücül üyelerini merkezkaç kuvvetle yörünge dışına iter.

Diğer yandan bu koviti virüs bulaşı ortamında, itici kuvvet sayılan bağımlı ve baskın dürtüler, festan fenomenleri mutlaka felakete sürükler. Sonsuza değin süründürür. Bir başka ifadeyle deneysel teyitler zamanla tehdit oluşturur.

Öyleki cılız ama iz bırakan, doğaya ve doğanın kanunlarını ihlal derecesine vardırılan eylemsellik, eşi dostu da tehlike çemberi içine çeker. Çünkü teorisiz pratik sadece ilahi düzeni bozar. Hatta bozmakla kalmaz tüm entellektüel-bilimsel girişimleri de baltalar. Ve önünde sonunda bambaşka formül arayışları devreye girer.

Zaten iki karşıt kuvveti aynı daire içine konuşlandırmak güvenle alakalı bir edimdir. Ancak bu aşırı güven duyumu, bir yılda edinilen izlenimlere göre doğanın mevcut koşullarını da zorlayan, zedeleyen farazi bir durumdur. Farzı kifayedir. Katlanılmaya çalışılan resmen kargaşa tavrıdır. Oysa vaadedilenler ve virüs bazlı değişmeler, süreç içinde tarihi sınırları da değiştirir. Doğa kulübüne ait barınmalık kulübeler de yıkılır. Ve o malum yıkımdan malı mülkü, yarı varidatı yok edecek negatif enerji doğar. Anında çelik duvarlar örülürse de sırf koviti virüse endeksli tema, yanlı atmosferik temsiller göze batar. Kuvvetler ayrılığı aykırılık belletildikçe beter haller katlanır.

İşte bu genel gözlemler ışığında, bariz göze çarpanlar doğanın kanununun doğruluğunu ve gerçekliğini tesciller. Vicdanla ilgili saplamaları da safha safha günceller. Herşey görecelidir ama kolpalar ve yalpalar açık apaçık görülür ki çok bayağıdır. Çünkü koviti virüs bahanesine sığınıldıkça tükenmeye ve tüketmeye dönük bir kısır döngü yaşanır...

Yani yaşama geçen koviti virüs destekli kaypaklık ve kaykılma, doğaya aykırılığı azaltma eğilimlerini de tırmalar. Tepkimeyi törpüler. Yalan yanlış tercihler de sırf ebedi düşmanlaşmayı tırmandırır. Hele ki sabır sınandıkça, çıplak uyarıcılara değer verilmedikçe ihmaller artar. Tedbirler yan yatar. Nasıl akılsa meyil edilen fos fenomenlik sosyal hayatı da belirler zannedilir. Oysa standart sapma ve yapay içgüdü anında dışa taşar.

Elbette yanlıştır bu karasal taşkınlık. Haliyle büyük hatadır. Ana günahlara taşınmadır. Peşi şaşkınlıktır. Velhasıl bu suni tapınma totemciliği, totalde toplu ölümlere vesile olur. Merkezden dışarı müteselsil musibet paylaşımına da. İç yakan ve karartan paslaşmalara da. Ve ezelden beri savunula gelen iyi niyet tamamen körelir. Ve doğa, emanete hiyanet edenlerin, ihaneti tesbih yapıp geleceği yok edenlerin ve güzelim yarınları kirletenlerin başına püsküllü bela olur. Doğanın gazabı ise demir üzümlü bağ hasadı…

Yani ister koviti virüse bağlı olsun veya başka boş bağımlılıklar yüzünden olsun, doğanın sunduğu sonsuz renkler grileştikçe, hoşbeş havalar karardıkça bütün dünya kaybeder. Ve doğanın ölümü doğrultusunda, genel geçer doğrulardan sapan, yaban ve kötücül doğa kulübü üyeleri de kesin hesaba çekilir. Çünkü hiç çekinmeksizin haklarında yeni kararlar alma zorunluluğu doğmuştur.

Ve alınan yeni kararlar neticesinde, hiç kimse bir daha karada ölüm yok tekerlemesini kolay kolay söyleyemez. Feleğin tekerine çomak sokacak ise havada, karada, denizde soluklanan ölüm meleğidir…

YERELDEN GENELE YENİLENİŞ VAKTİ…

Yerelde; belli başlı büyük belediyeler başta olmak üzere, mevcut iktidarın çoğunluğu kaybedişiyle birlikte muhalefet-iktidar için tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte toptan bir yenileniş vakti geldi çattı. Gerçi koviti virüsü bir yıldır engel ama tüm engeller yakında aşılır. Demokratik değişim genele aşılanır. Aşı tutar mı elbette tutar...

Herşeyin bir vakti zamanı vardır...

Şu koca memlekette on yıllardır yereldeki iktidar yanlıları ve belediye başkanlarından hoşnutlar, “Büyükşehir çalışıyor, belediye çalışıyor, çehre değişiyor, hayat değişecek. Hiç kesintisiz hizmet alıyoruz, almaya devam” dedi durdu. Seçimlerde bu düsturda oy üstüne oy devşirildikçe pusula da şaştı. Belki kimilerine göre şaşmadı. Ama kaleler kaybedildikçe toplu şaşkınlık vurdu zevatı... 

Çıraklık, kalfalık geçti, ustalık birçok yerde üçe dörde yasladı. Bu gidişle üçe beşe de katlar zannedildi ama katlamadı...

Çünkü bunca yıl katlanılan, gizliden amaçlanan misyon, şatafatlı vizyon ve milli kalite imitasyonu maalesef dip yaptı. Halka gerçekçi donelerle yansıtılamayan hükmedişin pik havası çöktü.

Çünkü asla profesyonel olmayan, yarı amatör tavır, payandalı performans ve sistematik stratejik simülasyon planlar doğrultusunda iş olacağına vardı. Projeli muhalefet yerelden ağırlığını koydu. Baş baştan bağlandı. Havuzun başı tutuldu. Şimdi sıra genelde, bu kaderdir, asla değişmez yargısının da kırılmasında. Her ne kadar on yıllardır beyinlere bu algı iyice yerleştirildiyse de ciddi kopuş başladı ve hızlandı...

Şimdi muhalefetinden bağımsızına, en geniş yelpazede estirilmek istenen yele kapılmamak gerekir. Peşin hüküm sanılmasın ama gelecek dönemde mevcudun tekrar mukderliği zor gibi. Reisinden şürekasına oynanan monoloğu dinleyerek şükretmek faslı bitmek üzere. Yani yerelden genele  bu görüntü hakim. Yeter ki muhalefet muhalifliğini doğru dürüst yapsın, kendi içindeki muhaliflerin de işaret  ettiklerini de önemsesin.  En tepeden önlemli boylamlı eylemlilik gözetilsin.

Zaten birleşemeden, baştan savma, aceleye getirilmiş, zoraki çekilmiş feslik fotoğraflarla yenilenme  olmaz. Demode repliklerle değişim hayal olur, bu ve benzer filmlerin gösterimi de hayal perdesinde yediden yetmişe daha çok devam eder. Yani hiçbir şey değişmez. Film arası filmler hiç bitmez...

Oysa yükselen koviti virüs salgını, dibe vurmuş ekonomi ve kılıç gibi kesen pik  yapmış problemlerle her an patlayacak isyan ve kargaşa kapıda zaman kolluyor. Ama tüm bunca olumsuzluklara rağmen bırakın sonuç almayı, kıpırdanma yok siyaset vitrininde. On yıllardır iktidarı muhalefeti aynı pozda. Derin uykulu hazda. Öylesine kabalaşan içeriği bomboş, aleyhte ve lehte konuşmalarla geçiştiriliyor, günler haftalar yıllar. Halka dayatılan disiplinler ise bir çırpıda değiştirilip çeşitlendirilen iktidar cambazlığı. Hilafsız hilafet aşkı. Milleti canından bezdiren, kuruluş diriliş bağlamında yeni cumhuriyet  atraksiyonları...

İktidarı kopyalayan muhalefet ise birbirine muhalefet eder, kendi içinde dahi muhalefet eder seviyeye çekilmiş, kısır atmosfere tutsak. Tabiyatıyla tutturulan yol yol değil...

Yerelden genele söz meclisten dışarı, mecliste  mebusanda on yıllarca ciddi manada bir muhalefet eksikliği. Kimin işine gelir, gelmiş gelecekmiş, besbelli. Neredeyse baştan aşağı benmerkezci eğilim ve baş aşağı gidiş. Ağır bir hastalık bu. Her kademeye nüfuz etmiş, kılcal damar tıkanıklığı. Hele ki içsel çatışmalar, idesiz çarpışmalar artarak sevgiyi yok etmiş. Hatta sevgiye alerjiyi doğurmuş. Saygıyı ve ahde vefayı sonlandırmış.

Bu dağınık ortamda, bağımlı kurumsallıkta gel de değiştir, kolayca değişmez hiçbir şey elbet...

Diğer yandan yenileşme, yenilenme vakti gelmiş, gelmişse gelmiş neyime havasında bir yapılanma. Umutvar ahali beklentide. Tam da tavandan tabana toptan al gülüm ver gülümcülüğü. Sonrası gün yüzü göstermeyenlerin kutsuz egemenliği. Ayrıcalıklı varsayılan dostlar alışverişte görsün siyaseti. Saplantılara sinme ve külah altı siperlenme. Kraldan çok kralcılık ve arsızca sahiplenme...

Oysa yerel iktidarlar ve belediyecilik memnuniyeti veya memnuniyetsizliği artık prim yapmıyor. Kaygı çoktan genele kaymış. Öyle ki, kaç trilyonluk borçtan, kaç trilyonluk bütçe açığından, kaç trilyonluk lafta yatırım deliğinden, kaç trilyonluk faiz ödemeye mahkum edilişten kime ne, sana ne dayılanması da inandırıcılığını kaybetmiş gibi. Çoğunluk bi haberken ufaktan uyarılara kulak kabartılmaya da başlanmış. Zaten yıllar yılı aslolan, istimlenen açıktan açığa parti kayırmacılığı.

Bu günler de öyle böyle geçer, hemen şimdiden itibaren umutlanmalar güme gitti gider olmasın diyedir tüm çaba...

Eğer yanlışların üzerinde pek durulmazsa eski tas eski hemam hali. Çam fidanları kesilir, incir ağaçları sökülür, asırlık çınarlar yapraklarını döker. Ve sokaklar süpürülür. Ve dahi sosyolojik-felsefik özü olmayan, siyaseten amfi-tiyatral dersler, niteliksiz nicelik üzerinden ders vermelerle devam eder siyasi hayat. İlanihaye iş çığırından çıktıkça çıkar. İşte siyaset yolcuları için tüm mesele budur...

Eğer bu mesele kökten halledilmez ise daha çok yıllar, ahlar vahlar arasında geçer gider...

Yüzleşilen başarısızlıklarla her zaman yine yine başa dönülür. Parmakla gösterilen yerel genel yatırımlar orada burada konuşulur. Atılan imzalar tartışılır. Yerel perspektifte dünden daha güzel oldu, yerelde genelde yarınlar daha güzek olacak edebiyatı yapılır. Kapışılır. Sıkışılınca da daha proje aşamasına gelmemiş renkli fotoğraflı karton tablolara sığınılır. Yerelde genele siyasetin  ve siyasetçiliğin geldiği uç nokta böyle gösterilir. Resimlerle  resmedilir. Üst bakış açısının felsefi  temelleri çatışma tezahürüne eklenir. Ve alttan yukarı şehrin idrakı, inşası, ihra ve teberrüzü ilkesel ve eylemsel manada kurumlaşır. Yukarıdan aşağıya kurgulaşır...

Çoğunluk onlarda başka ne ola ki ayrımında, mücadeleye  girmeden, hiç kafa yormadan her şey yine kabullenilir...

Bu depolitik ve deformatik düzende siyaseten  on yıllardır işlenen tema bu. Yerelden genele siyaset, bir istirhamımız var sayın bakanım, emrin olur sayın başkanım, vekilim harcım minval üzere işler. Sürer sarar. İşte yerel ve genel durum böyle şekillendiğinden iktidar erki eskisi gibi hiç değişmeden devam eder; Demek ki bu yol doğru, iyi yoldayız! kanaati baskılayarak yerini yer eder, iyice yerleşir.

İşte o yüzden yerelden genele toptan yenileniş, demokratik değişim vakti geldi de geçiyor vesselam. Ama şimdilik bir avuç kitleden başka hisseden yok…

Yakında, pek yakında...

Hiç yorum yok: