EKMEK DAVASININ ÇAPI GENİŞLETİLİYOR…
Öylesine kötü ve zor günlerden
geçiliyor ki, geniş zaman kipleri, pik döküm araziler ve dönemsel dokümanlar tamamen
unutuldu. Çünkü Koviti virüs hayatın olağan akışını çok bozdu. Daha ağır virüssel-küresel
bozgun kapıda bekliyor. İçeri de sosyal devlet kayıp, dışarıda Millet ekmek
derdinde. Ancak resmen, sanki bilinçlice açıktan açığa ekmek davasının çapı genişletiliyor…
Memleketin kalbi
İstanbul, bunca yoksullaşmayı en yakından hisseden kent. Her şeye karşın millet
umutla ve her şey güzel olacak beklentisiyle yaşam mücadelesini sürdürüyor. Ama
son zamanlarda peş peşe zamlanan ve özellikle fırınlarda 2 lirayı bulan ekmek
fiyatları geniş yığınları uygun ve makul fiyattan ekmek edinme derdine düşürdü.
Fırınların ve marketlerde özel ekmek reyonlarının çoğu ekmeği 2 liraya
satarken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Halk Ekmek büfeleri 20 kuruş
artışla ekmek fiyatını 1 liraya sabitledi. Ekmeğin kilo fiyatı 4 ila 8 lira
arasında seyrediyor…
Bu bariz fiyat farkı
yüzünden doğal olarak Halk Ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar oluştu. Bu haklı
yığılmalar büfelerin yetersiz sayıda olduğu ve talebe yanıt veremez sayısal
eksiklikte olduğunu tescilledi. Belediye üst yönetimi bu durumu Belediye
Meclisine taşıdı ancak yeni büfeler açılması kararı meclisten geçmedi. Hemen kentin
ilçe merkezlerine konuşlandırılan mobil büfeler ile halka belediye ekmeği
ulaştırılması sağlandı. Çeşitli çözüm yöntemleri üretildiğini gören muhalefette
yersiz ısrarından vazgeçti. Ve gerekli ve uygun görülen semtlere yeni büfeler
açıldı.
Millet, ekmek
kavgasında tam rahatlayacakken bu kez fırıncılar devreye girdi. Dernek ve oda
bazında ister İstanbul Halk Ekmek yöneticilerine olsun, ister mülki reise olsun
sözlü şikayetler, dilekçeli şikayetler başladı. Halkın makul fiyatla ekmeğe
ulaşmasını önleme niteliğinde görüntü veren bu yaklaşımların yanı sıra üç aylarda
ve hızır-rızık günlerinde, hayırseverler ve bağışçılar tarafından hayır hasenat
niyetiyle bedava halka ulaştırılan ekmekler bile gündeme taşınmaya başlandı.
Hatta İstanbul Ekmek
Üreticileri Derneği Başkanlığı, İstanbul Valiliği İdare ve Denetim Müdürlüğü'ne
verdiği dilekçeyle halka bedava ulaştırılan özünde hayra dönük faaliyetlerin siyasete
alet edildiğini öne sürerek şikâyet etti. Dilekçede İstanbul Halk Ekmek'in kamu
olanaklarıyla sokak ve caddelere yerleştirdiği büfelerde ekmek satmasının
fırınlarla haksız rekabet içerdiği ve adaletsiz olduğu iddia edildi.
Sanki bir yerlerden
düğmeye basılmışçasına falan filan ambalajlı farklı detaylarla akıllar dolduruluyor
yine. Köhnemiş akıl raflarında fikir üretemeyenler, altın varaklı aynalarda
kendi yüzlerine bakamaz silik portreler şu koviti virüs süzmesi günlerde garip
guraba milletin ekmeği üzerinden rant devşirme girişiminde. Hem maddi hem de siyasi
rant peşinde. Öyle ki koviti virüsü ile mücadele sürecinde milletin menfaatine
ve hayrına her ciddi projeye karşıtlık, tek elden desteklenerek pik
yaptırılıyor. Oysa sürmanşete düşen şatafatlı kristal avizelere takılan
ampullerin artık etrafı yeterince ışıtamadığı olmalıydı. Ancak anında birileri
çıkıyor, çileden çıkmış dünyada ve gittikçe daha ağır çöken ekonomi karanlığında
şikâyet peşinde koşuşturuyor...
Ayrıyeten
şikâyet dilekçesiyle sabit akıl hocalığı faslı "İstanbul'a yakışmayan
görüntüler oluşturan hijyen kurallarına aykırı ekmek satışı yapan büfeler
kaldırılmalı, 650 büfenin kaldırılması sonucu; ekmek, 9 bin zincir market ve
150 bin civarındaki bakkal, market ve benzer yerler aracılığı ile satışa
sunulmalıdır" önerisi yanında, bu öneri yetmezmişçesine ayrıca, hayırseverlerin
ihtiyaç sahiplerine dağıtımları için "İhtiyaç sahiplerine şova yönelik
ücretsiz ekmek dağıtımına son verilmeli" deniliyor. Yetinilmiyor ve “İBB Halk Ekmek fabrikasının halkın ekmeğini siyaset
malzemesi olarak kullanılmasına karşı yasaların verdiği tüm imkanları kullanarak
yargısal ve hukuki süreçleri başlatacağız” hal ve gidişi…
Mülki
amir fırıncıların şikâyeti hakkında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bilgi istiyor.
İstanbul Halk Ekmek yönetimi de şikâyete konu iddiaları bir bir yanıtlıyor, “İstanbul
Halk Ekmek, fırıncı esnafının mağdur edilmemesi adına her türlü gayreti ve
özeni göstermektedir. Büfe kurulumu yapılırken fırınlara mümkün mertebe yakın
olmamasına dikkat edilmektedir. Ancak İHE kuruluş amacı doğrultusunda İstanbul
halkına hizmet etmek zorundadır.
Pandemi koşullarında artan talep
büfelerde kuyruklara sebep olmuştur. Bu nedenle büfelerimizin olmadığı
bölgelere vatandaşlarımızın isteği doğrultusunda büfelerin kurulması için
çalışmalar yürütülmektedir. Yeni büfelerin kurulmasına kadar geçecek geçiş
döneminde lokasyon sabit kalmak koşulu ile mobil büfe hizmeti verilmektedir.
İstanbul Halk Ekmek ‘ücretsiz
ekmek dağıtımı' yapmamaktadır. Bu iddia son derece çirkin ve yakışıksızdır.
Ücretsiz ekmek sadece İBB Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı tarafından, ihtiyaç
sahibi ailelere verilen ‘Sosyal Yardım Kartı' vasıtasıyla dağıtılmaktadır. Mobil
ekmek satış araçlarımız; ihtiyaç sahibi ailelere, sokaklarda gezerek ekmek
dağıtımı yapmamakta olup yoksulluk haritasına uygun şekilde, İBB'nin ilgili
birimleri tarafından sosyal yardım kartı sahiplerinin ulaşımını kolaylaştıracak
şekilde konumlandırılmaktadır…”
Bu arada belli başlı
ilçelerin fırıncı oda temsilcileri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu ve İBB Halk Ekmek AŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama’ya
ulaşarak ilçelerindeki mahallelerde yeni açılan veya mevcut Halk Ekmek büfelerinin,
fırınlara uzaklığa ölçütünde örneğin 200 metre mesafe gibi, yeni düzenlemelere
gidilmesini istiyorlar. Karşılıklı iyi niyet çerçevesinde gerçekleştirilen bu toplantının
hemen çıkışından itibaren de, toplantının bir an evvel istemleri doğrultusunda
sonuçlar vermesi gerektiği vurgulanıyor.
Diğer yandan özel
ekmek üreticileri ile komplike bir tavırlılık gösteriliyormuşçasına İktidar
Partisi Belediyelerinin bazıları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Halk
Ekmek büfelerini kaldırmaya başlıyor. İstanbul Halk Ekmek ise kaldırılan büfelerin
yakınında bulunan İBB'ye ait alanlara büfeleri yeniden koyuyor.
Pandemi süreci hiçe
sayılarak sürdürülen bu yersiz ekmek kavgasına ilişkin, İBB Halk Ekmek AŞ
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama "Halkın ekmek davasından asla
vazgeçmeyeceğiz" diyor.
Bu yanlı kavgayı ve yersiz
güdümlenen davayı yakından takip edenler ise sosyal medyada olsun, yüz yüze
olsun, “karantina, kar kış demeden halkı, kaliteli ve ucuz ekmekle buluşturmaya
çalışan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İHE Yönetim Kurulu Başkan
Vekili Özgen Nama’ya, onların şahsında Halk Ekmek çalışanı bütün emekçilere
sonsuz teşekkürlerini” esirgemiyorlar…
Bir büyük teşekkür de
bizden…
TEKDÜZE HAYAT SORGUSU..
Son bir yıldır esrik duygu titreşimleri ve metazori
gönüllü esarete kanarak, hiç önemsiz farz edilen koviti virüs tehlikesine ve
tekdüze yaşam hevesine yatay geçiş yapıldı. Sorgusız sualsiz dikey aralıkta
kimsesiz, sahipsiz ölümlere kapı aralandı. Açıkçası şok dalgası ve doğurgan
endişe hanelere konuk oldu. Vahşi kaypak koviti virüs geldi baş köşeye oturdu.
Ulaş ulaş gelinen nokta, beterin beteri artık yeter bulaş. Yani yaşam ağır
bastı yine...
Aylarca pin kodu besbelli pic koviti virüse yataklık
saten sabahları, kara gecelere bağladı. Kara geceleri kan rengi şafağa. Yani
pul pul döküldü içgüdüsel ihanet. Fos paylaşımlarla fors düştü. Yoz eylemlerle
de itibar zedelendi...
Sözün özü zehirden beter, pis mikrop, bir türlü
karakterize edilemez, kategorileştirilemez virüs, sıkıştığında mutasyonlarla
dünyayı afallatıkça afalattı. Afatın defi yerine aval ve zaval arasına
sıkışmanın neticesi minyatür tutkulara, minyatür milliyetçiliğe bağlanıldı.
Kurda kuşa kapılanıldı. Oldum olası can yakan o kap kaç yanaşıklığıyla
tekdüzeliğe kapı aralandı. Tekdüze yaşam fenalığı etrafına kontrolsözce zarar
verdi. Koviti virüse bir gaflet yakalanıldı ve bir illet hap yutuldu.
Yani yumuk akılla hiç umulmadık bir anda koviti
virüsle ciddiyetsiz yakınlaşma gerçekleşti. İlk buluşmadan sonra ise son sürat,
hakimiyet yitirildi. Dimdik uçuruma. Kara taş mezara. Pikten en dibe...
Aylarca uydurma açılımlarla, tedbirsel saçılımlarla,
uçsuz bucaksız tesellilerle, tutkusal delirişlerle koviti virüsten çalım
yenildi. Kovitinin önü hepten açıldı. Ve önlenemez veya zor önlenir büyük
tehlike herkeslere belirdi. Dahası duasız defin zamanı...
Tek çare belirgin ve tedirgin bekleyişin tez zamanda
kapı dışarı atılması. Beklenti, hayatın ilk adım atılır atılmaz dokunaklı
günlerden en güzele evrilmesi.
Yaşlı dünyanın evrensel ölçekte evirilip çevrilmesiyle
birlikte, kovitinin çapsız çetelesiz canavarlaşmasının bedelini insanların
böylesine acınaklı ödememesi. Umulan ise bu virüssel bulaşının özgüvensiz
suratlara tokat gibi şaklamasının artık devam etmemesi.
Şartı şurtu bir yana Allahsız kitapsız koviti virüs
daha da azarsa, azgınlığının kendi başını yemesi. Aş biter, baş düşer. Pik dip
arası belasını bulması..
Hepsi bu kadarla da kalmayabilir. Vedasız ölümler ve
kimsesiz gömütler var sanki inceden hesaplanması gereken. Çünkü hesapsız
ayartmalar, havasız kanatlanmalar ve tasvir edilemez yıpratmalarla örtüşen
virüs yoğun ıssızlıkta, türünün en bilinmez değişken örneği koviti virüs ile
karşılaşmak olasılıkların en acımasızı sayılmaz bile. Daha beterine bulaşmak sahasına
girilir bile bile. İşte o yüzden önemli olan koviti ile kolayca kurulabilecek
bütün bağların derhal koparılması gerekir. Daha özenle ve önlemle varoluş
davası. Aksi halde hayal ötesi metafor gerçekleşir. Üstelik ihmalkarlık ve
düşüncesizlik niyetlere yerleşince, art niyet artınca tekdüze hayatlar bile
felç olur. Günler geçtikçe mazi aranır, aralıksız arzulanır hale gelir.
Dile kolay sık sık yapılan ve sıradışı olduğu halde
sıradanlaştırılan büyük hatalarla olgunlaşan felaket fanus daireler çizerek hayatları
hala ablukaya alıyor. Koviti virüs arsızca abanıyor. Açgözlülükle kepazelikle
kefereleşiyor. Ruhsuzlukla ruhbanlaşıyor. Tek seçenek bırakıyor insanlara, ilk
görüldüğü yerde imha...
Çünkü koviti yeryüzünün gördüğü göreceği kalpsiz bir
çılgınlık yaşattı. Kalpazanlık hala yaşanıyor. Resmen çalma derecesinde talan.
Çarpık çalım. Affedilemez gaflar. Raflar bomboş. Reyonlar çıplak. Dayanılmaz
bir işkence gibi tekdüze hayat. Ve aleni koviti virüs fetbazlığı, koviti
fesatlığı, koviti fettanlığı...
Elbette eksik zeka titrekliğiyle reel hayatı tiye
almak ve acemi aceleciliği ile akibeti düşünmeden koviti virüse açık gizli
yarenlik resmen ölümcül temaşa. Baştan sona ölü kollarda, ölümcül tekdüzeliği
yaşamak ve asla iftihar edilemeyecek vurdumduymazlığın getirisini veya
götürüsünü görmezden gelmek. Yani göz göre göre intihar. Öz kıyım, öze kıyım.
Hem de toplu...
Şimdi esnek tekdüze önlemlerle, nefis kandıran
yaklaşımlarla temiz havaya ciddi ölçüde yayılan, yayıldıkça kirleten koviti
virüse karşı koyulamayacağı anlaşıldı. Bariz olan, hiç benzeri olmayan bu hain
virüs ile baş etmek somut önlemler gerektirdiği. Soyut hilekarlıkla peşin iş
gören kovitiyi kendi zayıflığında boğmak gerektiği. Doğrudan imha.
Aksi takdirde düze çıkılamaz ve yürek titreten
ölümlere baka kalınır. Zoraki gülümsemek de pek işe yaramaz. İnandırıcı olmaz.
İş daha da zorlaşır...
Tüm çaba ve emek, zoru kolay kılmak için. Tekdüze
hayatla kapışmak pahasına. Direnmek ölmemek pahasına...
Son bir yılın öğrettiği eğrisiyle doğrusuyla işte bu,
Ulaş ulaş, virüssel bulaş ve yaşam ağır bastı yine duygusu...
DOĞA KULÜBÜ VE DOĞANIN ÖLÜMÜ...
Doğa uslanılsın diye daima sonsuz güzellikte renkler
sunar kof zihinlere. Fenomenlerin asla algılayamadığı tipte, çeşitli ve
capcanlı. Her sunum salt hür kalanların ve her gün yeniden doğanların
emrinedir…
Elbette bu esrarengiz ve eşsiz kalıba karmakarışık,
basmakalıp boş akıl ermez. Ve sır perdesi onlara sonsuza dek aralanmaz.
Yıllar yılı aranılır ama bulunmaz sanılan yoğun bir
derinlik varsa eğer ancak doğanın kanunları çerçevesinde bulunur. Problemler
bir güzel çözülür. Bunun için bilgece merak yeterlidir. Sadece soru ve
cevaplarla uğraşmak bile kafidir.
Minicik bir akkor kütle damladı mı akla, akla karayı
seçmek pahasına sonsuza dek doğayı kirleten virüslerin peşine takılmak vacip
olur. Koviti virüs dahil kovuşturmaya, kütlesi ve kuvvet dengesi bozulan doğal
hayatın durağanlığı açık delildir. Veya kesinlikle mantıksal izahı olmayan
arsız neşeli bir o kadar da basit açılımlar, kaçık saçılımlar yani doğanın
ritmik işleyişini zedeleyen her uçuk şey delildir.
Harala gürele her yankı, her harlı yangı da alasından
delildir. Gerçi gerçekler bazen yaman yakıcıdır ve çok acıdır ama her biri
gizli bir anlam ifade eder. İllaki idrak ve merak pergeli açıldığında,
virüsvari medcezirler belirler fiziksel evreni. Bireysel bedeni. Toplumsal
düzeneği. Bu görülür ve anlam ifadesini bulur...
Düzenin bunca bozulmasına neden dayanılmaz voltluk
ters akıma kapılmak olsa da, asıl koviti virüse kapılmalar çok başlar
ağrıtırmış o da anlaşılır...
Anlaşılır çünkü tam bir yıldır günde güne gelişen
kızıl alev boşalımı ve dayanılmaz basınç, bilimsel mevcudiyet gereği hemen göze
çarptı. Neredeyse topyekun dağılma gerçekleşti. Zaten bu gidişle doğa kulübü,
tüm kötücül üyelerini merkezkaç kuvvetle yörünge dışına iter.
Diğer yandan bu koviti virüs bulaşı ortamında, itici
kuvvet sayılan bağımlı ve baskın dürtüler, festan fenomenleri mutlaka felakete
sürükler. Sonsuza değin süründürür. Bir başka ifadeyle deneysel teyitler
zamanla tehdit oluşturur.
Öyleki cılız ama iz bırakan, doğaya ve doğanın
kanunlarını ihlal derecesine vardırılan eylemsellik, eşi dostu da tehlike
çemberi içine çeker. Çünkü teorisiz pratik sadece ilahi düzeni bozar. Hatta
bozmakla kalmaz tüm entellektüel-bilimsel girişimleri de baltalar. Ve önünde
sonunda bambaşka formül arayışları devreye girer.
Zaten iki karşıt kuvveti aynı daire içine
konuşlandırmak güvenle alakalı bir edimdir. Ancak bu aşırı güven duyumu, bir
yılda edinilen izlenimlere göre doğanın mevcut koşullarını da zorlayan, zedeleyen
farazi bir durumdur. Farzı kifayedir. Katlanılmaya çalışılan resmen kargaşa
tavrıdır. Oysa vaadedilenler ve virüs bazlı değişmeler, süreç içinde tarihi
sınırları da değiştirir. Doğa kulübüne ait barınmalık kulübeler de yıkılır. Ve
o malum yıkımdan malı mülkü, yarı varidatı yok edecek negatif enerji doğar.
Anında çelik duvarlar örülürse de sırf koviti virüse endeksli tema, yanlı
atmosferik temsiller göze batar. Kuvvetler ayrılığı aykırılık belletildikçe
beter haller katlanır.
İşte bu genel gözlemler ışığında, bariz göze çarpanlar
doğanın kanununun doğruluğunu ve gerçekliğini tesciller. Vicdanla ilgili
saplamaları da safha safha günceller. Herşey görecelidir ama kolpalar ve
yalpalar açık apaçık görülür ki çok bayağıdır. Çünkü koviti virüs bahanesine
sığınıldıkça tükenmeye ve tüketmeye dönük bir kısır döngü yaşanır...
Yani yaşama geçen koviti virüs destekli kaypaklık ve
kaykılma, doğaya aykırılığı azaltma eğilimlerini de tırmalar. Tepkimeyi
törpüler. Yalan yanlış tercihler de sırf ebedi düşmanlaşmayı tırmandırır. Hele
ki sabır sınandıkça, çıplak uyarıcılara değer verilmedikçe ihmaller artar.
Tedbirler yan yatar. Nasıl akılsa meyil edilen fos fenomenlik sosyal hayatı da
belirler zannedilir. Oysa standart sapma ve yapay içgüdü anında dışa taşar.
Elbette yanlıştır bu karasal taşkınlık. Haliyle büyük
hatadır. Ana günahlara taşınmadır. Peşi şaşkınlıktır. Velhasıl bu suni tapınma
totemciliği, totalde toplu ölümlere vesile olur. Merkezden dışarı müteselsil
musibet paylaşımına da. İç yakan ve karartan paslaşmalara da. Ve ezelden beri
savunula gelen iyi niyet tamamen körelir. Ve doğa, emanete hiyanet edenlerin,
ihaneti tesbih yapıp geleceği yok edenlerin ve güzelim yarınları kirletenlerin
başına püsküllü bela olur. Doğanın gazabı ise demir üzümlü bağ hasadı…
Yani ister koviti virüse bağlı olsun veya başka boş
bağımlılıklar yüzünden olsun, doğanın sunduğu sonsuz renkler grileştikçe,
hoşbeş havalar karardıkça bütün dünya kaybeder. Ve doğanın ölümü doğrultusunda,
genel geçer doğrulardan sapan, yaban ve kötücül doğa kulübü üyeleri de kesin
hesaba çekilir. Çünkü hiç çekinmeksizin haklarında yeni kararlar alma
zorunluluğu doğmuştur.
Ve alınan yeni kararlar neticesinde, hiç kimse bir
daha karada ölüm yok tekerlemesini kolay kolay söyleyemez. Feleğin tekerine
çomak sokacak ise havada, karada, denizde soluklanan ölüm meleğidir…
YERELDEN GENELE YENİLENİŞ VAKTİ…
Yerelde; belli başlı büyük belediyeler başta olmak
üzere, mevcut iktidarın çoğunluğu kaybedişiyle birlikte muhalefet-iktidar için
tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte toptan bir yenileniş vakti geldi çattı.
Gerçi koviti virüsü bir yıldır engel ama tüm engeller yakında aşılır.
Demokratik değişim genele aşılanır. Aşı tutar mı elbette tutar...
Herşeyin bir vakti zamanı vardır...
Şu koca memlekette on yıllardır yereldeki iktidar yanlıları
ve belediye başkanlarından hoşnutlar, “Büyükşehir çalışıyor, belediye
çalışıyor, çehre değişiyor, hayat değişecek. Hiç kesintisiz hizmet alıyoruz,
almaya devam” dedi durdu. Seçimlerde bu düsturda oy üstüne oy devşirildikçe
pusula da şaştı. Belki kimilerine göre şaşmadı. Ama kaleler kaybedildikçe toplu
şaşkınlık vurdu zevatı...
Çıraklık, kalfalık geçti, ustalık birçok yerde üçe
dörde yasladı. Bu gidişle üçe beşe de katlar zannedildi ama katlamadı...
Çünkü bunca yıl katlanılan, gizliden amaçlanan misyon,
şatafatlı vizyon ve milli kalite imitasyonu maalesef dip yaptı. Halka gerçekçi
donelerle yansıtılamayan hükmedişin pik havası çöktü.
Çünkü asla profesyonel olmayan, yarı amatör tavır,
payandalı performans ve sistematik stratejik simülasyon planlar doğrultusunda
iş olacağına vardı. Projeli muhalefet yerelden ağırlığını koydu. Baş baştan
bağlandı. Havuzun başı tutuldu. Şimdi sıra genelde, bu kaderdir, asla değişmez
yargısının da kırılmasında. Her ne kadar on yıllardır beyinlere bu algı iyice
yerleştirildiyse de ciddi kopuş başladı ve hızlandı...
Şimdi muhalefetinden bağımsızına, en geniş yelpazede
estirilmek istenen yele kapılmamak gerekir. Peşin hüküm sanılmasın ama gelecek
dönemde mevcudun tekrar mukderliği zor gibi. Reisinden şürekasına oynanan
monoloğu dinleyerek şükretmek faslı bitmek üzere. Yani yerelden genele bu görüntü hakim. Yeter ki muhalefet
muhalifliğini doğru dürüst yapsın, kendi içindeki muhaliflerin de işaret ettiklerini de önemsesin. En tepeden önlemli boylamlı eylemlilik
gözetilsin.
Zaten birleşemeden, baştan savma, aceleye getirilmiş,
zoraki çekilmiş feslik fotoğraflarla yenilenme
olmaz. Demode repliklerle değişim hayal olur, bu ve benzer filmlerin
gösterimi de hayal perdesinde yediden yetmişe daha çok devam eder. Yani hiçbir
şey değişmez. Film arası filmler hiç bitmez...
Oysa yükselen koviti virüs salgını, dibe vurmuş
ekonomi ve kılıç gibi kesen pik yapmış
problemlerle her an patlayacak isyan ve kargaşa kapıda zaman kolluyor. Ama tüm
bunca olumsuzluklara rağmen bırakın sonuç almayı, kıpırdanma yok siyaset
vitrininde. On yıllardır iktidarı muhalefeti aynı pozda. Derin uykulu hazda.
Öylesine kabalaşan içeriği bomboş, aleyhte ve lehte konuşmalarla
geçiştiriliyor, günler haftalar yıllar. Halka dayatılan disiplinler ise bir
çırpıda değiştirilip çeşitlendirilen iktidar cambazlığı. Hilafsız hilafet aşkı.
Milleti canından bezdiren, kuruluş diriliş bağlamında yeni cumhuriyet atraksiyonları...
İktidarı kopyalayan muhalefet ise birbirine muhalefet
eder, kendi içinde dahi muhalefet eder seviyeye çekilmiş, kısır atmosfere
tutsak. Tabiyatıyla tutturulan yol yol değil...
Yerelden genele söz meclisten dışarı, mecliste mebusanda on yıllarca ciddi manada bir
muhalefet eksikliği. Kimin işine gelir, gelmiş gelecekmiş, besbelli. Neredeyse
baştan aşağı benmerkezci eğilim ve baş aşağı gidiş. Ağır bir hastalık bu. Her
kademeye nüfuz etmiş, kılcal damar tıkanıklığı. Hele ki içsel çatışmalar, idesiz
çarpışmalar artarak sevgiyi yok etmiş. Hatta sevgiye alerjiyi doğurmuş. Saygıyı
ve ahde vefayı sonlandırmış.
Bu dağınık ortamda, bağımlı kurumsallıkta gel de
değiştir, kolayca değişmez hiçbir şey elbet...
Diğer yandan yenileşme, yenilenme vakti gelmiş,
gelmişse gelmiş neyime havasında bir yapılanma. Umutvar ahali beklentide. Tam
da tavandan tabana toptan al gülüm ver gülümcülüğü. Sonrası gün yüzü
göstermeyenlerin kutsuz egemenliği. Ayrıcalıklı varsayılan dostlar alışverişte
görsün siyaseti. Saplantılara sinme ve külah altı siperlenme. Kraldan çok
kralcılık ve arsızca sahiplenme...
Oysa yerel iktidarlar ve belediyecilik memnuniyeti
veya memnuniyetsizliği artık prim yapmıyor. Kaygı çoktan genele kaymış. Öyle
ki, kaç trilyonluk borçtan, kaç trilyonluk bütçe açığından, kaç trilyonluk
lafta yatırım deliğinden, kaç trilyonluk faiz ödemeye mahkum edilişten kime ne,
sana ne dayılanması da inandırıcılığını kaybetmiş gibi. Çoğunluk bi haberken
ufaktan uyarılara kulak kabartılmaya da başlanmış. Zaten yıllar yılı aslolan,
istimlenen açıktan açığa parti kayırmacılığı.
Bu günler de öyle böyle geçer, hemen şimdiden itibaren
umutlanmalar güme gitti gider olmasın diyedir tüm çaba...
Eğer yanlışların üzerinde pek durulmazsa eski tas eski
hemam hali. Çam fidanları kesilir, incir ağaçları sökülür, asırlık çınarlar
yapraklarını döker. Ve sokaklar süpürülür. Ve dahi sosyolojik-felsefik özü
olmayan, siyaseten amfi-tiyatral dersler, niteliksiz nicelik üzerinden ders
vermelerle devam eder siyasi hayat. İlanihaye iş çığırından çıktıkça çıkar.
İşte siyaset yolcuları için tüm mesele budur...
Eğer bu mesele kökten halledilmez ise daha çok yıllar,
ahlar vahlar arasında geçer gider...
Yüzleşilen başarısızlıklarla her zaman yine yine başa
dönülür. Parmakla gösterilen yerel genel yatırımlar orada burada konuşulur.
Atılan imzalar tartışılır. Yerel perspektifte dünden daha güzel oldu, yerelde
genelde yarınlar daha güzek olacak edebiyatı yapılır. Kapışılır. Sıkışılınca da
daha proje aşamasına gelmemiş renkli fotoğraflı karton tablolara sığınılır.
Yerelde genele siyasetin ve
siyasetçiliğin geldiği uç nokta böyle gösterilir. Resimlerle resmedilir. Üst bakış açısının felsefi temelleri çatışma tezahürüne eklenir. Ve
alttan yukarı şehrin idrakı, inşası, ihra ve teberrüzü ilkesel ve eylemsel manada
kurumlaşır. Yukarıdan aşağıya kurgulaşır...
Çoğunluk onlarda başka ne ola ki ayrımında,
mücadeleye girmeden, hiç kafa yormadan
her şey yine kabullenilir...
Bu depolitik ve deformatik düzende siyaseten on yıllardır işlenen tema bu. Yerelden genele
siyaset, bir istirhamımız var sayın bakanım, emrin olur sayın başkanım, vekilim
harcım minval üzere işler. Sürer sarar. İşte yerel ve genel durum böyle
şekillendiğinden iktidar erki eskisi gibi hiç değişmeden devam eder; Demek ki
bu yol doğru, iyi yoldayız! kanaati baskılayarak yerini yer eder, iyice
yerleşir.
İşte o yüzden yerelden genele toptan yenileniş,
demokratik değişim vakti geldi de geçiyor vesselam. Ama şimdilik bir avuç
kitleden başka hisseden yok…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder