KUYRUKLU YILDIZ MİSALİ...
Dilden güçlükle dökülen ve peşisıra sıralandıkça değerini
yitiren sözcüklerde gizlidir, vaktiyle verilen sözlerin bozulduğu. Bozukluk ses
tonu, tumturaklı yalanlar, her türlü ince mühendislik argümanlarıyla sürer.
Aürdüeülür. Ağulu bir dil ve ritmik fiziksel egzersizler, temel insani
prensipleri de anında presler. Yani çok sınırlı bilgiyle böbürlenmeler veya
rastgele cehaletimsi yersiz yükselmeler, anında karasal enerjiye dönüşür. Bu
kara enerji içten dışa, dıştan içe dünyayı karartır. Kalıntıları kuyruklu
yıldız misali kara boşlukta gezinir…
Sarı çıyan bu virüs, sarı sıcak iklim yaratısıdır.
Kolonivari bir sarmalda, basit usullerle evrenin yaşanırlığını bozmaktır tek
gayesi. Gerisi bahane ve fiyakalı ölümler…
Bu doğrusal düzenekte belli belirsiz sabit bir noktaya
kitlenip, ters istikamette çıkmaza sürüklenmek ise yapay bir taslak ve kolaycı
bir anlak keşmekeşidir. Hayal kırıklığı yaratmak veya karabasanlara uğramak ise
daha feci bir seviye. Bu salaş ivmelenmeden ivedilikle vazgeçilmedikçe, virüs
bulaşısının kelimelerle ifadesi daha da güçleşir. Sıcak temas eylemlerle,
ılıman tavır daha da sertleşir. Çok can sıkılır. Çok canlar yanar. Ve virüs
bambaşka çevrelere yayılır…
O yüzden asla hafife alınamaz bir incinmedir, koviti
salgını. İncitmedir. Dere geçerken incir çekirdeğinden takıntılarla tafralanmak
ve peşinden taklaya gelmek ise incelikli yıkılışın ilk işaretidir. İyiden
kötüye değişen alışkanlıklarla, mantıklı çıkarımlardan uzaklaşarak ateşle
sınanmak, virüs üzerinden sınırsız ve kusursuz hayata bakış açısını körlemektir
her yanlış adım. Sinir lifleri ile oynayarak, kısıtlı girişimlerle ibrişim
kuşağı kuşanmaktır. Kuşatmak ve kuşatılmaktır. Kuş misali, hayatı uzak yakın
nesnelere çiğnetmektir. Duvar gibi sağırları bile, yaygaraya kulak kabartan
zebanilere çevirmektir. Yani kıyasıya kavgaya ve zora indirgenmedir virüsle
yaşamak. Kimyası bozuk ayarda ayak diremektir. Ve gök gürültüsünden beter bir
gürültüye neden olmaktır…
Bu güçlü güceniklik önünde hiçbir güç barikat kuramaz. Virüs
basar geçer, sarsar gider. Tökezletir. Ama tözüne dokunulan köze dönüşür, pik
demiri eritir. O nedenle bilinçle dökülen ve dinlendikçe hazineye dönüşen
kelimelerde saklıdır keramet.
Ayrıca hazneye mermi sürecek kadar kısadır sinirsel çöküş.
Veya diriliş. Ve dahi yüzleşilen şiddet. Yeniden kuruluş. Uğultuyla akan akıl
gücü seferber edildiğinde ise bir başka sefer asla olmaz. Tekrarı yoktur
kuyruklu yıldız misali var oluşun ve yok oluşun...
O yüzden virüs mirüse rağmen yaşama tutunmak ve direnmekle
kalkar enkaz. Keza bir mucize beklemekle de olmaz. Çünkü hayat memat meselesi
zihne yeni virüsler ve sözcükler ekler. Ve virüs tuzağından çıkılır ama enkazın
altında kalınır…
Önemli olan mutlak sözün neden bozulduğuna anlam
verebilmektir. Aklın derinliğindekileri dışarı vurmaktır. Aksi halde kelimesi
kelimesine bilindiği zannedilen ezber bozulur. Hatlar tıkanır. Hatıralar
gömülür. Bozuk düzen boş bedeni kanatlandırır. Pandemiye aldırmadan pik dip
havariliği pembe rüyaları bile kanatır. Yani kanaatler üzerine kurulu bir
paragraf, kimler tarafından temize çekildiyse çekilir ve parazitler bir bir
ayıklanır. Kuma çizilen, suya yazılan, ateşe atılan kitap ayaklanır...
Aykırı ve akıldışı fiiliyat ve hitap şekli de, keşke
kanatlarım olaydı son tümcesine bağlanır. Yani bir sabah erkenden tüme varılır,
tümden gelinir…
Ve her güneş battığında veya her doğduğunda güneşi tekrar
görebilmek arzusu, kaderin cilvesi olarak betimlenir. Belki de kader ve keder
çıkmazında otoban kenarı bekler sarı kafa, kara virüs. Çok beter bir duygudur,
yeter bir duygusuzluktur kovitiden korunmamak. Tedbirler esnedikçe ve esriklik
kuyruklu kolpalarla güncellendikçe top yekûn hedeften sapılır.
Hedeften bir kez olsun sapılınca gören gözler, gülen sözler,
güzel sözcükler biter. Ve yapmacık gülücükleri tek kelime ifade eder, kuyruklu
yalan.
Bu koviti virüs dünyaları vurdu vuralı, kuyruklu yıldızlar,
kuyruklu yalanlara sığındı. Devir döndü...
Oysa virüs mirüs bahane. Koviti çıkmazında kuyruklu
yıldızlar eğer kendiliğinden iflah olmaz ise bu gidişle iflahı kesilir…
KORONA-V/ONALTI...
Sarı kafa KoronaV, insanlığı vurdu vuralı sandallar yan
yattı. Sandallar yanlayınca, yalpalayınca gelecek, masmavi damarlara takıldı.
Kalın duvarlar örüldü. Durgun ve dolgun nefti yosunlara yaslanıldı. Akabinde
ateşli, silik, terli görüntüler kızgın adalara, adamalara, adanmalara ve
adaklara yansıdı. Neredeyse gecenin bir yarısı veya sabahın körü, gizemli
yangına açık davetiye çıkarıldı. KoronaV...
Bu gidişle sanki yakın gelecek, geçmişi tümden silecek. Tek
kalemde temizleyecek...
Sahiden sarı virüs denizinde, sandallar zar zor iskeleye
yanaşır. Küreklere asılanlar sığ sularda KoronaV korkusu ile boğuşur. Maske,
çift mask, eldiven, hijyen kolonya ama kongresel kafile topu nafile...
Oysa koronaV vurmuş vuracağı kadar korku hat safhada. Korku
ağır. Koku hafif. Ödleklerin yanlarında lafta yardımcı bir Tanrı. Öyle bir
Tanrı ki, virüs kaçağı, günah kaçağı, tahta iskeleyi istim üzerinde tutan...
Sanki sabırsız tutkular yamağı. Yağma düzenin kurucusu. Din,
iman, inan mezhep görüş farkı da bu yüzden. Genele dair görünüş aldatmacası.
İşte bu alı al, moru mor düzende, uzun yıllardan sonra en uzak
limanlara da virüs ulaştı. KoronaV herkese bulaştı. Yan yatmış sandallar ve
düzeltilesi kömür iskelelere de. Nasılsa kimse görmez, anlamaz ve bilmez
ayıbıyla ömür törpüsü. Boş bahaneler dizgesine yazılan, isim ve cisimlerle
virüs patlaması.
Artık tek mesele arafta kayıp geleceği yakalama aşkı.
Geçmişi yakma istenci. İğreti tahta iskeleyi tutuşturmak arzusu. Sarı virüs
canavarını da...
Ne fütursuz KoronaV imiş, hepten canına susamış. Resmen
saldırgan ve av peşinde. Dört bir yan mavi boşluk. Mavi su küre suskun. Ama
burası Türkiye...
Virüs çıkmazında dokunulan hayaller ıslak. Steril heyecanı.
Sımsıkı tutunulan hatıralar, nezaket dışı tehdit altında. Tanıdık derme çatma
bir düzenek. Tuzlu su, zehirli hava. Pis bulaşı. Bir dokunma yeter. Sarı virüs
havası. Mide bulantısı. Yüksek ateş. Lifler paramparça, ciğer delik. Laflar
ağıza tıkalı. Her dayanaksız, fevri hareket batış reçetesi. Sandallar
alabora...
Sarı kafa virüs alacakaranlığında edepsiz vurgun. Skandal.
Savurgan alaycı kalabalık, sandalları göğe, arşa mandallar. Mantık biter.
Bataklık şarkıları eşliğinde dört koldan virüsler cirit atar. Sabır da bir yere
kadar.
Yanyatan sandallar batışa geçtiğinde, sanılanın aksine her
şey yeniden filizlenir...
Ustalıkla uçuşa geçer içten içe herşey. Anlık aykırılıklar
bile. Kara dalgalarla oynaşır aklın kıvrımları. Aklın ucunda uçsuz bucaksız
mavilik. Yüksek etkili dezenfektan ve temizlik. Temiz toplum...
Temennilerle saç örgüleri açılır, örülür. Başa da çoraplar.
Boğumlu karışımlar ardına saklanmalar çoklu sessizliği boğar. Durduk yerde
keyifler kaçar. Derinden sesler, kokular ve korkularla yüzleşilir. Koç
cesaretiyle direnilen, korkudan korkulan, hayatta en çekilmezi sarı sırıtık
virüs.
KoronaV hayata bulaştığında, keyif kaçıran her kimler ise
budanır.
Yani budur çözüm veya çözümsüzlük. Ve anında sandallara
çarpar koronaV. Kürekler kırılır. Oryantal hava tükenir. Soluk yüzler kalır
geriye. Soluk baloncuklar çıkaran yüzler. Moraran tenler, soğuk bedenler. Donuk
ve onaltı kırat. Ve beklenen karantina kararı...
Çehiz sandukası talanıdır, bu yayılan Korona V yayılması.
Sirk veya panayır yüzsüzlüğüdür sarı kafanın yaydığı. Boşalan sepetlerde ise
deniz mavisi. Pırıltı pıhtısı. Tur bindiren dalgaların kucağında ise sandallar.
Vandal silüeti. Arsızca kaybolma ihtimali. Kayıp ilanı. Liman pencerelerinde
ise tüller arkasında iksirler, tılsımlar ve tabansız tasarımlar.
Tek amaç kalır elde, arafta bile virüs kovalamak. Cin
çıkarmak, şeytan kovmak. Mahalli düzeyde maksat hazırlığı. Tam tapınış ve
tumturaklı yüzleşme gayreti. Yüzleşmeye yüz gerek, yürek gerek çünkü acı günler
çok yakında.
Yani dünya büyük, sandal küçük. Küçük aklın infilakı zamanı,
zaman. Onaltı ayar, ayarsızlık. Hali hazırda hazırlanılan hayata tutunma
çabası...
Sonrası, sarıkafa KoronaV yüzünden sandallar yan
yattığından, taşı hazır boş lahitler binbir çeşit virüsle dolar.
Evvel ahir elbette doldurulur...
YASAK BÖLGELER ÇEMBERİ...
Kod adı covid, korona, koviti artık her neyse, işte o virüs
yüzünden memleket kan kırmızı. Dünyada kod roşu. Çember genişliyor. Çanlar
kimin için çalıyor? Herkes için...
Çünkü yüzyılın hakikatı, kadife örtülü karyolada,
yaltaklanan kör virüs. Koviti, kafakolla kariyer yapıyor, yasak bölgelerde
avlanıyor...
Bu yasak bölge korunması, yaşlı dünyayı yoldan çıkaran,
milleti arsızca kışkırtan, nasıl bir ucube yaratık olduğu bilinemeyen,
mutasyonlar yüzünden pek anlaşılamayan virüse ve ölüm davetine kitlesel manada
direnmek olmalı. Karşı çıkmak. Tepki koymak ve savaşmak olmalı...
Çözüm, çalıp çırparak, yakıp yıkarak tek karı, mevcut
dengeyi bozmak olan virüsü alnının çatından mıhlamak olmalı. Çarpmak olmalı.
Ama bu çarpık düzende koronanın ve kasıtlı koroların tek yaptığı ise marifetmiş
gibi bilime ve birikime gelişigüzel saldırı. Önüne gelene saldırmakla fiziksel
travma yaratmak. Akıl tırpanlamak. İşte en asıl mesele, asil sanılanların bu
ucuz oyununa gelmemek olmalı.
Yegane amaç hırsızlığı arsızlığı aşikar, serseri ritimli,
sünepe silüet kovitiye kanmamak. Mahalli neresi olursa olsun bu mikroskobik
satana, safça takılmamak. Boş yere tapınmamak olmalı...
Gerçekler ortada bu kovitinin başlangıç noktası silme zarar,
varış noktası ise zararına satış. Toptan itlaf. Tıplanan itiraf...
İşte o yüzden feci hatalar ve deccal hileleri tekrardan
patlamasın, felaket daha da parlamasın diye bir süre daha koca dünya Yasak
Bölge olmalı...
Temel amaç anlık düşüncesizlik patlaması ile oluşan kopuk
önermeler ve telepatik göndermeler boyutuna girmemek. Parlayan ve parçalayan
ölüm girdabına virüs ile birlikte kapılmayı önlemek olmalı.
Artık kim ayakta kalır, kim güçlenir veya kim güvenini
kaybeder ise maç onların maçı. Müsabaka şimdilik ortada...
Yani meselenin nereye varacağı henüz belirsiz. Yıkımın hangi
mertebeye ulaşacağı da meçhul. Netice nereye dönerse dönecek. Ama sonsuza dek
anımsanacak acılı bir süreç olduğu gerçek. Kötü ve fena bir zaman dilimi. Sanki
küçük kıyamet...
Razı olunan ise rezervasyonsuz esaret. Arsız abartılı
meşguliyet. Ocak söndüren melanet. Ekabir maskesiyle ekimi yapılan ise defolu
yaşam aralığında defans. Yani dünya artık koskoca bir yasak bölge. Yasal yasak
bölgeler çemberi...
Bu arada benzeri bir daha zor görülür detaylar patlak
veriyor her gün. Açıkçası körlüğe, kötülüğe açık teşvik. Tahrik ve tehdit.
Hiçbir şeyi hesaba katmadan doğal hayattan kopuş. Zar üzerinde, tül inceliğinde
zır cahil kavuşması. Virüs sancısı. Büyük şok ve karantina. Tedbirler karınca
kararınca, tesislenen ev hapsi veya Yasak Bölge...
Zaten dünyayı kontrol dışı bir karma karışım yönetiyor.
Fantazi fanatiği sıfatlar alt üst yönetici. Sırnaşık koviti tehdidiyle, ezelden
virüslü olan sıfatı parlayanlar, bu sayede affı olmayan, dönüşü zor bir noktaya
sürükleniyor...
Dün bir bugün iki, koskoca dünya bölük pörçük, dört bir yan
Yasak Bölge...
Yasak bölgelerde, sağlık ve güvenlik yüzünden giriş çıkış
sınırlandırması. İçsel sıkışma. Yerde, havada, denizde. Yetmez her yerde. Yasak
bölgeye girmek ve gayesiz avlanmak en sağlıksız eylem. Katiyyen yasak. Büyük
suç. Olmalı...
Sınırlar ve mıntıkalar bir bütün olarak tasarlanıp, yasak
bant haline getirilmiş halde. Bant ihlali acayip günah. Çünkü evrensel hukuk,
dinler ve kültür açısından farklı detayların işleme koyulduğu bir düzenek
işliyor artık. Dünyayı bir uçtan diğer uca koviti virüs havası sarınca, ediktal
ve medikal yasaklar kuşatır yasak bölgeleri de. Yasak beyanıyla, eğrisi
doğrusu, koca dünya Yasak Bölge.
Taban tabana farklı ve bilinçsiz yönelti ile dünyanın
sağlıklı yönetilmediği, koviti ile savaşın yetersizliği açık seçik görüldü.
Görülünce de Yasak Bölge kavramı köhnemiş raflardan bir kez daha indirildi.
Altın varaklı aynalar da üstünkörü çek edildi. Sonra yöneltici gramerine uygun
tarzda yenilendi. Yırtık atmosferine koviti virüs çöken dünya, yıkım
karanlığına ultra vires preslendi. Bu saatten sonra artık vites küçültmek,
virüse hiç ummadığı şansı tanımak demek.
Kovitiye asla şans tanınmamalı, eline açık çek verilmemeli.
Asla geri adım yok, tam yol ileri. İleri...
İşte onun için koca dünya, yüksek frekansta Yasak Bölge...
Yasaklarında yasaklanacağı güzel günler ne yazık ki çok
uzakta...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder