‘SUÇ VE CEZA’LANDIRICI...
İnsanlığın en karanlık yüzü, ‘Suç ve Ceza’da belirir. Bir anda dünyanın en karanlık karakterine dönüşümle, düşlenen güzel hayat kurgusuna kurban giden ahlaki ve felsefi derinlik sığlaşır. Suçun yüzlerce sayfalık psikolojik kaydı ve sosyal yabancılaşma ağır basar. Manevi ıstırap ve ahlaksal çöküntü girdabında bocalayış ve çifte cinayet. İnsanlık ve masumiyet yitirimi. Sanki bir daha okumak gerek. Okutmak gerek…
Çünkü öyle bir an gelir ki; sinirler dikilir, ikilemler ve iç çatışmalar hareketlenir, tavırlar sertleşir. Yani belli bir süreliğine elden geldiğince, uysal kalınsa da zamanıyla yapılanlar ve zamanla söylenen ağır sözler asla unutulmaz. Kızıl ateş sarmış hudutlarda karanlık ötesi sindirme eylemleri ve insanlık ötesi süründürme operasyonları da...
Gün olur haddini aşan, hududu geçen, bu kendini bilmez haddalara, hadiye faslı gecikmiş olsa da güncellenir. Tüm karakter bozuğu küstahlaşmalara hesap zamanı, haddeden geçirileceklere had a bad time…
Gün olur ‘suç ve ceza’ ciltlerine en uygun an, cezalandırıcıların hararetle beklediği o mutlak an, mutlaka gelir. An gelir, işlem başlar. Aslında kesilen ceza mıdır? Mükafat mıdır? Tartışılır. Anlaşılmaz rahatlıkla sırt sıvazlayanların, akıl tartan kusursuzluğu biter. Kusurlar ve acı gerçek gözler önüne serilir. Resmen ve hukuken tüm şikayetler bipolar pozisyonu. Pozu kozu hep aynı hikayedir oysa. Baştan sona iftira ve hep aynı sözlerdir. Ağızlarda dolaşan gammon faslı. Yalan yanlış, gammoner ve garsoniyer gamsızlığı. Bunca ihanete üstün yaradılış üzerine kurgulanmış son çırpınışlar da çare olmaz. Çünkü ‘İhnet Üzümleri’ de bir güzel okunmuştur. Ve cezalandırıcı bu en derin örneklerle işine koyulur...
Geçmişte yaşananların karanlıkta kalacağını, hatırlanmayacağını sanmak da sanrıya savrulmak da büyük yanılgıdır. Diğer yandan can yakan sırlarla desteklenir ‘Suç ve Ceza’. Kahramansız çekilen ucuz film, beterin beteri biter ve belgeli belgesiz başlar belgesel. Belgelerin ifşası ile derinleşir ön muhasebe. Hiçbir şey durduk yerde durmayacağına ve boşu boşuna gündeme gelmeyeceğine göre, geçmişte verilen sözler ve çehresiz çekilen fotoğrafların getirisinden yararlanılır.
Dibi delinen takalara bir süreliğine katlanmak gerekir...
Çünkü tarihe mal olmuş gerçekleri çarpıtan asılsız suçlamalarla, büyük yanlışlar bir süre daha sürebilir. Büyük günahtan kısa aralıklarla keyif alınabilir. Ancak dikkate değer görülmeyen her şeyi, her suçu cezalandırıcı ya görür ya da mikropları gözünde büyütür. Pik yapan virüsü ve koviti virüse kapılanları dikkatle izler, her izi dikkate alır. Asla keyif bağışlamaz...
Yani vakti zamanındaki saygınlık ve her güçlü etki gün olur kaybedilir. Yansıması bugünü ve yarınlara vurur. Sinirsel taşkınlık ve ikaz boyutunda, yeni ilişkiler ve ilişkilendirmeler sihrini yitirir. Öyle ki ‘Suç ve Ceza’ temelinde çürür şan şöhret. İlk başta hiç akla gelmez denilenler, vurgulanması en uzak ihtimal görülenler, sıra dışı sanılar ve toptan unutuldu sanılanlar, an gelir bir bir ortaya serilir. İş tersine döner. Bütün operasyonel taktikler, eylemsel tahrikler karşılıklı denenir. zaten uygunsuz kepazelikle uyum ve istikrarı bozanlar, helaline sakındığını haram lokma bol kepçe dağıtanlar, mutlaka tarihin karanlığında uydulaşırlar.
Tabiatıyla tarihin karanlık koridorlarında kalmışlar ve kalması gerekenler, şövalye ruhla kalkanları döver. Yankısı tuhaf bir şekilde yayılır. Çağ yangınına odaklanmış konular, konuklar, tarifler bir çarmıha geriliş vakası biçiminde atışmalar, cezalandırıcının işini daha da kolaylaştırır. Öyle çok yeni tartışma yaratacak ipucu varken, birçok konu umulmadık performanslar ve dosyalı teşviklerle geleceğe taşınır. Kolay kolay kaldırılmayacak ağır sözler, fibber ithamlar, ateşli tehditler ve sindirme tahkimleri, eşyanın tabiatına aykırı yeni durumu asla tescillemez. Tecil de bir zamana kadar.
Yani yine yeniden ve her zaman haklı çıkan cezalandırıcı olur. Olduğuna ‘Suç ve Ceza’landırıcı...
İnsanlığın en karanlık yüzüyle, yüzsüzlük giderenler ‘Suç ve Ceza’da belirtildiği üzere, herkesin birbirine ceza kestiği savına saklanarak, ağır suçu savunarak karşılığında kendilerine yumuşak bir üslup takınılmasını bekleyemezler. Hiç beklemesinler. Çünkü belli bir süre güven-özgüven sergilense de şurubun içildiği gün en baştan sona yazılmıştır kader. Cezalandırıcının aklında cellat bellidir. Azrail de bellidir.
Gün olur, an gelir fazlasıyla haddini aşanlar, hududu geçenler, yüzsüzlüğü yüz edinenler yüzünden hayat durur. Durgunluk sonrası için öyle bir an gelir ki, hayatın içinde kalmak iyice zorlaşır. Hayatın dışında kutsanmak ise içselleşir.
Çünkü bu tip, tam da ‘Suç ve Ceza’landırıcılık nitelik kaybı kimseyi bir adım öteye götürmez. Kızıl ateş sarmış hudutlarda dut yemiş bülbüller ganimeti götürse de cezalandırıcı yol gözler.
Gün olur an gelir Cezalandırıcı, ‘Suç ve Ceza’yı dünyanın en karanlık yüzünü ağartan kar tipisinde bir kez daha okur. Dipnot okumalı ve okutulmalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder