FİKRİYE, FİRAKLI HİKAYE...
27 Şubat 2021 Cumartesi
FİKRİYE, FİRAKLI HİKAYE...
MANTIKLI ARAYIŞ…
MANTIKLI ARAYIŞ…
Yazılacak ne kaldı ki, tek amacımız ölmemek. Medyanın, Sosyal
medyanın hali ortada. Altı ay, bir yıl öncesini arar olduk…
Öfke insanın yüreğine, beynine, hücrelerin en ücra
köşelerine kadar işleyip bir kurt gibi sömüren duygu halidir. Enerjiyi
sıfırlayan, yaşamda hedef saptıran bu duygu sarsıntısı gidilmesi gereken yolu
engeller. Aklı ve bedeni canavara dönüştürmesine müsaade edilmemelidir.
At gözlüğü bir kez takıldı mı göze, bir de öfkeyle
inatlaşıldı mı geriye dönmek imkansızlaşır, girdapta boğulmak farz olur.
Beynin mantık bölümünü daha fazla çalıştırarak neden, niçin
sorularını bir kenara koyarak şimdi ne yapılmalı, kısa ve uzak hedefler ne
olmalıdır diyerek yola devam edilmesine izin verilmelidir. Öfke duygusunu
soğutmalı ki sorumluluklar yerine getirilsin.
En anlamsız söz kaybedecek bir şeyim YOK sözü bilinmelidir
ki bize aklımızın alamayacağı kadar çok şey kaybettirir. Sonradan hissedilen
pişmanlık dönüşü olamayacağı gibi insana en yakınını, canını kaybettirdiği gibi
en büyük ceza halini alır. Buna ne hukuk yeter ne de bilim, akıl…
Maneviyat açısından bakarak hayatı bir sınav gibi görürsek
sınıfı geçmek yine aklı ön planda tutan için geçerlidir…
Öfkeyi soğutmalı, hayat denilen yolculuğun virajından
başarıyla dönülmelidir. Düşmanlar değil, gerçek dostlar sevinmelidir. Dost
seviniyorsa bilinmelidir ki kat edilen yol doğru bir yoldur...
Öfkenin yol açtığı her kötü eylem gerçek bitişin sebebidir.
Bitişi yaşamak yaşanan an gibi gelse de unutulmamalıdır ki öyle bitişler vardır
ki işte asıl tükeniş, kahır odur. Kader denilen var olan ya da olmayan yazının
asıl kahramanı olmak için çabalamaktan asla vazgeçilmemelidir...
Kahramanlar her zaman ayakta alkışlanmalıdır... Sahne bizim,
kahramanı biz olmalıyız…
Hayata yenilmek yok yine ayakta duracağız hem de dimdik.
Yüreğindeki öfkeyi soğut arkadaş, enerjini sevdiklerine ve kendin için harca.
Hayatında yeni adımlar at. Sorumluluğun büyük ama yerine getirmen imkânsız
değil…
Sana ihtiyacı olanlara yine yol gösterici ol. Daima
olacaksın… Sen onların kahramanısın ve bir kahraman gibi davran. Senin ışığına
muhtaç olanlar var hala. Sana tavsiyem budur arkadaş. Kendin ol, kendini bul,
şu an kendinden biraz uzaklaşmışsın. Yaşadığın öfke, kızgınlık halin doğal ama
bu durumdan çıkmaya çalış hem de tez zamanda...
Merakla beklemedeyim. Zaten her gün yeni sürprizlerle dolu,
baş döndürücü haberler, olaylar, ekonomi, sağlık, eğitim hayat içinde her şey
mevcut.
Her gün bir gün önceki olayları unutturan olağanüstü
günlerden geçiyoruz. TV kanalları sosyal medyanın gölgesinde kaldı. Aptal
kutusu dediğimiz, yargıladığımız televizyonlar evimizin yine başköşesinde olsa
da çokta rağbet görmemekte. Baş rolde sosyal medya. Yazılacak ne kaldıysa zaten
oralarda yazılıyor.
Bizim tek amacımız ise ölmemek. Ve kasıp kavuran pandemi
sürecinde olduğu kadarıyla yazmak, uyarmak ve arayışları güncellemek. O kadar
arkadaş…
REİS PAŞA...
Reis paşa, dünyaca değeri en baştan, memleketinde ise sonradan, sona doğru değeri kaybettikçe anlaşılan inkılaplarıyla modern dünyanın bizzat kurucularındandır...
Yeryüzünde bir başka örneği olmayan, askeri bir deha, hayati bir vaha, tam bağımsızlık şerbeti içmiş, o şahane şerbeti milletine de sunmuş bir devlet adamıdır. Tarihin bu masum millete göz kamaştıran bir armağanı, sanki en son ikramıdır. Silme devrimci, sırmalı vatansever, bir solukta memlekettir. Kendine özgü bir devlet kuran, büyük kurtarıcı ve yadsınamaz kurucudur.
Reis Paşa varlığı asla inkâr edilemez, Reis gibi bir reistir. Reislerin reisidir. İnkâr edilesi değildir," Tarih bir milletin kanını, hakkını ve varlığını hiçbir zaman inkâr edemez..."
Savaş meydanlarını kızılkan ile masmaviye boyamış, deniz gözlü bir özgürlük savaşçısıdır Reis Paşa. Fetih, keşif ve taarruz ustası bir ulu kahramanlık tasviridir. Reislerin piridir. İlktir. Tektir. Tek adamdır. Tek reistir. Ata Türk’tür...
Aklına, bilime ve milletine güvenerek yaşamış namuslu, emaneti koruma uğruna dünyaya nam salmış bir insan evladıdır; " Büyük ve Tarihi olayları ancak Büyük Milletler yaşayabilir..."
Tarih boyu asla yenilmez bu savaşçı millete en zor şartlarda yenilmezliği son kez tattıran, milletine tam istiklali takdir edendir Reis Paşa. Emperyal teşebbüslerin en acımasızına karşı çıkan, göğüs göğüse süngüleşen, çeşit çeşit düşmanları def eden bir eylemcidir. Milli militandır. Enternasyonel düzeyde bir yeryüzü planlamacısıdır. Beynelmilel zafer öncüsü ve dünyadaki tüm devrimlerin sarsılmaz temsilcisidir, Reis Paşa.
Yılmaz savaşçıdır ama asla savaş meraklısı değildir Reis Paşa; başlıbaşına barışçıdır, "Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin, o zaferlerin sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür..."
Reis Paşa, millete ve memlekete yıkılmaz ve ebediyen bozulmaz devrimci bir yol çizmeyi bilendir. Öğretmendir öğretendir. Menfaatine tabi olmadan. Nefsine aldanmadan. İstikrar ve iktisat abidesi kalarak. Canından çok sevdiği milletine, özgürleşmeye odaklı mücadele aşkı aşılayarak. Aşkın insandır.
Aşılamaz yücelikte uluların ulusu bir uludur Reis Paşa; "Türk milleti, bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş, cesur insanların torunlarıdır..."
Öyle beklenmedik vakalara, uydurma tesadüflere, kader kısmete aldırmaksızın gerçeğin kitabını yazan, gerçek ötesi paha biçilemez kıymettir. Asrın, asrı atinin en atak inkılapçısıdır...
Reis Paşa istikrar, eşgüdümlü iktidar ve kesintisiz ihtilal fikri sabiti doğrultusunda, mukaddes değerleri korumak adına yedi düvele teslim olmayan, teslimiyeti aklının ucundan bile geçirmeyen, sıra dışı meydan okuyuşun mimarıdır. Yüksek mimardır. Ordinaryüstür. Toplum dizaynın yüksekten yüksek mühendisidir.
Her şeye rağmen, elinin altındaki ganimete, toprağa, mala mülke rağmen, mütevazıdır Reis Paşa; "Bizim telakkimize göre siyasal kuvvet milli irade ve egemenlik, milletin bütün halinde müşterek şahsiyetine aittir. Birdir. Teslim edilemez, ayrılamaz ve başkasına bırakılamaz..."
Reis Paşa savaş öncesi, savaş anı ve savaş sonrası istediklerini teste tabi tutulamaz biçimde barışa endekslemiş bir ünlü devrimci, ürkmez ülkücüdür. Tarihe emanet ilklerdendir. Hıyanet edilemez ilkedir, tahrif edilemez belgedir. Yüzyılların yetmeyeceği işleri on yılda yapan, yaptıkları ile tarihte derin iz bırakan bir bilgedir. Uslanmaz bir devrimcidir. Bilge devrimcidir…
Reis Paşa der ki; "Devrim yasası eldeki yasaların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız Devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır..."
Reis Paşa'nın vaz geçilemez öğüdüdür; "...Gelecekte, seni hazinenden yoksun bırakmak isteyecek, iç ve dış düşmanların olacaktır. Birgün hazineni savunmak zorunluluğuna düşersen, göreve atılmak için, bulunduğun durumun olanak ve şartlarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve şartlar, çok elverişsiz bir özellikte ortaya çıkabilir. Bağımsızlığını ve egemenliğini yok etmek isteyecek düşmanlar, bütün dünyada eşi görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile... "
İşin hoş lafı Latife'si bir yana, işin öztürkçesi, fikri Fikriye'si işte bu düsturdur. Reis Paşa'dan beri böyle. İlelebet bu üstün öngörülü nasihatı asla unutmamak gerek.
Unutanlara da hakkıyla hatırlatmak...
KORDONBOYU KOVİTİ...
KORDONBOYU KOVİTİ...
Kordonboyu ve yedi düvelin hain virüslerine karşı koyanların
anısına...
Kordonboyu lacivert kara. Işıltılı yakamozlar yüzüyor
Ege'de. Pencereler rengârenk. Kırmızı beyaz. ala yaz. Mavi atlas. Islak ve sarı
sıcak.
Dile kolay Efzon kuşatmasından bu yana tam yüz yıl geçmiş.
Efradı adide denize dökülmelerinden bu yana. Samanyoluna yükselen o kalın
puntalı istikamet ise hiç unutulası değil. Ay, rey, fay edebiyatı değil tav
olunan. Tabela tam bağımsızlık. Not defterlerine kaydedilmiş anılardan bir
demet, demokrasi bağlamında istiklal...
Hinlikle harlanan Helenizm İstilası. Emperyal saldırı.
Tanığı ve sanığı ise Egemen Dünya...
Tarihi misyonun ilk limanı Kordonboyu. Binyılların düşmanlığının yegâne sebebi.
İzmir. İzmir arafta. Lafta müdafaa-i Avrupa. Şaik şaibe Şarki Akdeniz'den
Ege'ye, Boğazlar yoluyla Karadeniz. Yani Anadolu'yu mümkün olduğu kadar
minyatürize etme rüyası. yağlı ilmeği geçirmek, sehpayı devirmek, kordonu
çekmek.
Osmanlı'dan arta kalanı boylu boyunca denizlere gömmek…
Ancak heves tutmadı. Emperyalist plan geri tepti. Direk Grek
denize döküldü…
Pervaporation zırhlılarından Kordonboyu’na çıkartılmış kolordular,
kutsal ilan edilen, takdis bekleyen havadaydılar. Çabucak hava değişti, aslına
döndüler. Çok acımasız bir role büründüler…
Tehditkâr bir vınlama yayıldı Anadolu’ya. Ama Anadolu
tınmadı hain uygulamaları. Ağırdan Anadolu içlerine dek ilerledi iç karartan
kuşatma. Hak hakikat uyanıldı. Hakkıyla Kutsal İsyan. Hal niceydi. Cansiperane
niyetlenildi. Per perişen ayaklanıldı. Ve kutlu mücadele geri püskürttü
hellenic istilayı. Yedi düvel kuşatmayı. Gerisingeri. Geldiği yere.
Kordonboyu’ndan gönderdi onca gam kasavetten sonra işgalci milletleri.
Tek tabanca peşine düşüldü, ımperialistic cüretin...
Ahali Kordonboyu'nu kaplamış Gazi'yi görme derdinde.
Maiyetini kucaklama gayretinde. Kadifekale’de Al bayrak, üzerinde beyaz ay
yıldız...
Geride kalanlara hayıflanıldı yürekten; 'İzmir iyi de ah
ah... Selanik...'
Kordonboyu zafer alayı. Kordonboyu'nda gecikmiş imbat
zamanı. Martılar canhıraş çığlıklarla düğün ediyorlar. Rıhtıma vuran mutedil
dalgalar kara sevdalı. Vatan aşkı. İskelede Kurtuluş damlacıkları. İsli
lambalar istikamet veriyor kutlu isyana. Efeler zerre zerre Karşıyaka'ya…
Karşıyaka'ya doğru dağılıyor heyelan. Efeleniyor zeytinlikler.
Yayılıyor zeybek havası. Kordonboyu'nda gösterişli karargâh. Etrafı renkli
güneş şemsiyeleri altına sığınmış matmazeller. Mat bakışlı fesli beyler.
Pasajlar paşalarca sarılmış. Sarıklılar, melon ve fötr şapkalı levantenler.
Kosmopolitan kurtuluş…
Bir zamanların Konak istikametine doğru. Tam işgalden
kurtuluş anı. Anadolu ile bütünleşme heyecanı. Ağır zulmün boğuluşu. Kozmopolit
sevinç. Gümüş sırmalar saçılmış Kordonboyu’na…
Pek hayra alamet değil. Konak Mahallesi'nden dumanlar
yükseliyor. Ansızın başlayan büyük yangın. Yenilginin ardından çıkarılan.
Alevsel sarsıntı. Yalazı Kordonboyu’nu da vuruyor. Alev canavarı yutuyor cümle
civarı. Cümle diyarı…
Bir zaman evvel işgalci zırhlılardan Kordonboyu’na çıkarılan
kolordu artıkları, kaçarken yakıyorlar İzmir’i. Her şeyi. Kordonboyu hiç
unutmadı o yükselen alevleri ve kesif dumanı. Ve kutsal gazayı ve biricik
Gazi’sini. Unutmadı…
Duman oldu yedi düvelin virüsleri, tam yüz yıl önceydi. Düvelin
virüslerini darma duman edenlerin anısına...
şubat-virüs
KUYRUKLU YILDIZ MİSALİ...
Dilden güçlükle dökülen ve peşisıra sıralandıkça değerini
yitiren sözcüklerde gizlidir, vaktiyle verilen sözlerin bozulduğu. Bozukluk ses
tonu, tumturaklı yalanlar, her türlü ince mühendislik argümanlarıyla sürer.
Aürdüeülür. Ağulu bir dil ve ritmik fiziksel egzersizler, temel insani
prensipleri de anında presler. Yani çok sınırlı bilgiyle böbürlenmeler veya
rastgele cehaletimsi yersiz yükselmeler, anında karasal enerjiye dönüşür. Bu
kara enerji içten dışa, dıştan içe dünyayı karartır. Kalıntıları kuyruklu
yıldız misali kara boşlukta gezinir…
Sarı çıyan bu virüs, sarı sıcak iklim yaratısıdır.
Kolonivari bir sarmalda, basit usullerle evrenin yaşanırlığını bozmaktır tek
gayesi. Gerisi bahane ve fiyakalı ölümler…
Bu doğrusal düzenekte belli belirsiz sabit bir noktaya
kitlenip, ters istikamette çıkmaza sürüklenmek ise yapay bir taslak ve kolaycı
bir anlak keşmekeşidir. Hayal kırıklığı yaratmak veya karabasanlara uğramak ise
daha feci bir seviye. Bu salaş ivmelenmeden ivedilikle vazgeçilmedikçe, virüs
bulaşısının kelimelerle ifadesi daha da güçleşir. Sıcak temas eylemlerle,
ılıman tavır daha da sertleşir. Çok can sıkılır. Çok canlar yanar. Ve virüs
bambaşka çevrelere yayılır…
O yüzden asla hafife alınamaz bir incinmedir, koviti
salgını. İncitmedir. Dere geçerken incir çekirdeğinden takıntılarla tafralanmak
ve peşinden taklaya gelmek ise incelikli yıkılışın ilk işaretidir. İyiden
kötüye değişen alışkanlıklarla, mantıklı çıkarımlardan uzaklaşarak ateşle
sınanmak, virüs üzerinden sınırsız ve kusursuz hayata bakış açısını körlemektir
her yanlış adım. Sinir lifleri ile oynayarak, kısıtlı girişimlerle ibrişim
kuşağı kuşanmaktır. Kuşatmak ve kuşatılmaktır. Kuş misali, hayatı uzak yakın
nesnelere çiğnetmektir. Duvar gibi sağırları bile, yaygaraya kulak kabartan
zebanilere çevirmektir. Yani kıyasıya kavgaya ve zora indirgenmedir virüsle
yaşamak. Kimyası bozuk ayarda ayak diremektir. Ve gök gürültüsünden beter bir
gürültüye neden olmaktır…
Bu güçlü güceniklik önünde hiçbir güç barikat kuramaz. Virüs
basar geçer, sarsar gider. Tökezletir. Ama tözüne dokunulan köze dönüşür, pik
demiri eritir. O nedenle bilinçle dökülen ve dinlendikçe hazineye dönüşen
kelimelerde saklıdır keramet.
Ayrıca hazneye mermi sürecek kadar kısadır sinirsel çöküş.
Veya diriliş. Ve dahi yüzleşilen şiddet. Yeniden kuruluş. Uğultuyla akan akıl
gücü seferber edildiğinde ise bir başka sefer asla olmaz. Tekrarı yoktur
kuyruklu yıldız misali var oluşun ve yok oluşun...
O yüzden virüs mirüse rağmen yaşama tutunmak ve direnmekle
kalkar enkaz. Keza bir mucize beklemekle de olmaz. Çünkü hayat memat meselesi
zihne yeni virüsler ve sözcükler ekler. Ve virüs tuzağından çıkılır ama enkazın
altında kalınır…
Önemli olan mutlak sözün neden bozulduğuna anlam
verebilmektir. Aklın derinliğindekileri dışarı vurmaktır. Aksi halde kelimesi
kelimesine bilindiği zannedilen ezber bozulur. Hatlar tıkanır. Hatıralar
gömülür. Bozuk düzen boş bedeni kanatlandırır. Pandemiye aldırmadan pik dip
havariliği pembe rüyaları bile kanatır. Yani kanaatler üzerine kurulu bir
paragraf, kimler tarafından temize çekildiyse çekilir ve parazitler bir bir
ayıklanır. Kuma çizilen, suya yazılan, ateşe atılan kitap ayaklanır...
Aykırı ve akıldışı fiiliyat ve hitap şekli de, keşke
kanatlarım olaydı son tümcesine bağlanır. Yani bir sabah erkenden tüme varılır,
tümden gelinir…
Ve her güneş battığında veya her doğduğunda güneşi tekrar
görebilmek arzusu, kaderin cilvesi olarak betimlenir. Belki de kader ve keder
çıkmazında otoban kenarı bekler sarı kafa, kara virüs. Çok beter bir duygudur,
yeter bir duygusuzluktur kovitiden korunmamak. Tedbirler esnedikçe ve esriklik
kuyruklu kolpalarla güncellendikçe top yekûn hedeften sapılır.
Hedeften bir kez olsun sapılınca gören gözler, gülen sözler,
güzel sözcükler biter. Ve yapmacık gülücükleri tek kelime ifade eder, kuyruklu
yalan.
Bu koviti virüs dünyaları vurdu vuralı, kuyruklu yıldızlar,
kuyruklu yalanlara sığındı. Devir döndü...
Oysa virüs mirüs bahane. Koviti çıkmazında kuyruklu
yıldızlar eğer kendiliğinden iflah olmaz ise bu gidişle iflahı kesilir…
KORONA-V/ONALTI...
Sarı kafa KoronaV, insanlığı vurdu vuralı sandallar yan
yattı. Sandallar yanlayınca, yalpalayınca gelecek, masmavi damarlara takıldı.
Kalın duvarlar örüldü. Durgun ve dolgun nefti yosunlara yaslanıldı. Akabinde
ateşli, silik, terli görüntüler kızgın adalara, adamalara, adanmalara ve
adaklara yansıdı. Neredeyse gecenin bir yarısı veya sabahın körü, gizemli
yangına açık davetiye çıkarıldı. KoronaV...
Bu gidişle sanki yakın gelecek, geçmişi tümden silecek. Tek
kalemde temizleyecek...
Sahiden sarı virüs denizinde, sandallar zar zor iskeleye
yanaşır. Küreklere asılanlar sığ sularda KoronaV korkusu ile boğuşur. Maske,
çift mask, eldiven, hijyen kolonya ama kongresel kafile topu nafile...
Oysa koronaV vurmuş vuracağı kadar korku hat safhada. Korku
ağır. Koku hafif. Ödleklerin yanlarında lafta yardımcı bir Tanrı. Öyle bir
Tanrı ki, virüs kaçağı, günah kaçağı, tahta iskeleyi istim üzerinde tutan...
Sanki sabırsız tutkular yamağı. Yağma düzenin kurucusu. Din,
iman, inan mezhep görüş farkı da bu yüzden. Genele dair görünüş aldatmacası.
İşte bu alı al, moru mor düzende, uzun yıllardan sonra en uzak
limanlara da virüs ulaştı. KoronaV herkese bulaştı. Yan yatmış sandallar ve
düzeltilesi kömür iskelelere de. Nasılsa kimse görmez, anlamaz ve bilmez
ayıbıyla ömür törpüsü. Boş bahaneler dizgesine yazılan, isim ve cisimlerle
virüs patlaması.
Artık tek mesele arafta kayıp geleceği yakalama aşkı.
Geçmişi yakma istenci. İğreti tahta iskeleyi tutuşturmak arzusu. Sarı virüs
canavarını da...
Ne fütursuz KoronaV imiş, hepten canına susamış. Resmen
saldırgan ve av peşinde. Dört bir yan mavi boşluk. Mavi su küre suskun. Ama
burası Türkiye...
Virüs çıkmazında dokunulan hayaller ıslak. Steril heyecanı.
Sımsıkı tutunulan hatıralar, nezaket dışı tehdit altında. Tanıdık derme çatma
bir düzenek. Tuzlu su, zehirli hava. Pis bulaşı. Bir dokunma yeter. Sarı virüs
havası. Mide bulantısı. Yüksek ateş. Lifler paramparça, ciğer delik. Laflar
ağıza tıkalı. Her dayanaksız, fevri hareket batış reçetesi. Sandallar
alabora...
Sarı kafa virüs alacakaranlığında edepsiz vurgun. Skandal.
Savurgan alaycı kalabalık, sandalları göğe, arşa mandallar. Mantık biter.
Bataklık şarkıları eşliğinde dört koldan virüsler cirit atar. Sabır da bir yere
kadar.
Yanyatan sandallar batışa geçtiğinde, sanılanın aksine her
şey yeniden filizlenir...
Ustalıkla uçuşa geçer içten içe herşey. Anlık aykırılıklar
bile. Kara dalgalarla oynaşır aklın kıvrımları. Aklın ucunda uçsuz bucaksız
mavilik. Yüksek etkili dezenfektan ve temizlik. Temiz toplum...
Temennilerle saç örgüleri açılır, örülür. Başa da çoraplar.
Boğumlu karışımlar ardına saklanmalar çoklu sessizliği boğar. Durduk yerde
keyifler kaçar. Derinden sesler, kokular ve korkularla yüzleşilir. Koç
cesaretiyle direnilen, korkudan korkulan, hayatta en çekilmezi sarı sırıtık
virüs.
KoronaV hayata bulaştığında, keyif kaçıran her kimler ise
budanır.
Yani budur çözüm veya çözümsüzlük. Ve anında sandallara
çarpar koronaV. Kürekler kırılır. Oryantal hava tükenir. Soluk yüzler kalır
geriye. Soluk baloncuklar çıkaran yüzler. Moraran tenler, soğuk bedenler. Donuk
ve onaltı kırat. Ve beklenen karantina kararı...
Çehiz sandukası talanıdır, bu yayılan Korona V yayılması.
Sirk veya panayır yüzsüzlüğüdür sarı kafanın yaydığı. Boşalan sepetlerde ise
deniz mavisi. Pırıltı pıhtısı. Tur bindiren dalgaların kucağında ise sandallar.
Vandal silüeti. Arsızca kaybolma ihtimali. Kayıp ilanı. Liman pencerelerinde
ise tüller arkasında iksirler, tılsımlar ve tabansız tasarımlar.
Tek amaç kalır elde, arafta bile virüs kovalamak. Cin
çıkarmak, şeytan kovmak. Mahalli düzeyde maksat hazırlığı. Tam tapınış ve
tumturaklı yüzleşme gayreti. Yüzleşmeye yüz gerek, yürek gerek çünkü acı günler
çok yakında.
Yani dünya büyük, sandal küçük. Küçük aklın infilakı zamanı,
zaman. Onaltı ayar, ayarsızlık. Hali hazırda hazırlanılan hayata tutunma
çabası...
Sonrası, sarıkafa KoronaV yüzünden sandallar yan
yattığından, taşı hazır boş lahitler binbir çeşit virüsle dolar.
Evvel ahir elbette doldurulur...
YASAK BÖLGELER ÇEMBERİ...
Kod adı covid, korona, koviti artık her neyse, işte o virüs
yüzünden memleket kan kırmızı. Dünyada kod roşu. Çember genişliyor. Çanlar
kimin için çalıyor? Herkes için...
Çünkü yüzyılın hakikatı, kadife örtülü karyolada,
yaltaklanan kör virüs. Koviti, kafakolla kariyer yapıyor, yasak bölgelerde
avlanıyor...
Bu yasak bölge korunması, yaşlı dünyayı yoldan çıkaran,
milleti arsızca kışkırtan, nasıl bir ucube yaratık olduğu bilinemeyen,
mutasyonlar yüzünden pek anlaşılamayan virüse ve ölüm davetine kitlesel manada
direnmek olmalı. Karşı çıkmak. Tepki koymak ve savaşmak olmalı...
Çözüm, çalıp çırparak, yakıp yıkarak tek karı, mevcut
dengeyi bozmak olan virüsü alnının çatından mıhlamak olmalı. Çarpmak olmalı.
Ama bu çarpık düzende koronanın ve kasıtlı koroların tek yaptığı ise marifetmiş
gibi bilime ve birikime gelişigüzel saldırı. Önüne gelene saldırmakla fiziksel
travma yaratmak. Akıl tırpanlamak. İşte en asıl mesele, asil sanılanların bu
ucuz oyununa gelmemek olmalı.
Yegane amaç hırsızlığı arsızlığı aşikar, serseri ritimli,
sünepe silüet kovitiye kanmamak. Mahalli neresi olursa olsun bu mikroskobik
satana, safça takılmamak. Boş yere tapınmamak olmalı...
Gerçekler ortada bu kovitinin başlangıç noktası silme zarar,
varış noktası ise zararına satış. Toptan itlaf. Tıplanan itiraf...
İşte o yüzden feci hatalar ve deccal hileleri tekrardan
patlamasın, felaket daha da parlamasın diye bir süre daha koca dünya Yasak
Bölge olmalı...
Temel amaç anlık düşüncesizlik patlaması ile oluşan kopuk
önermeler ve telepatik göndermeler boyutuna girmemek. Parlayan ve parçalayan
ölüm girdabına virüs ile birlikte kapılmayı önlemek olmalı.
Artık kim ayakta kalır, kim güçlenir veya kim güvenini
kaybeder ise maç onların maçı. Müsabaka şimdilik ortada...
Yani meselenin nereye varacağı henüz belirsiz. Yıkımın hangi
mertebeye ulaşacağı da meçhul. Netice nereye dönerse dönecek. Ama sonsuza dek
anımsanacak acılı bir süreç olduğu gerçek. Kötü ve fena bir zaman dilimi. Sanki
küçük kıyamet...
Razı olunan ise rezervasyonsuz esaret. Arsız abartılı
meşguliyet. Ocak söndüren melanet. Ekabir maskesiyle ekimi yapılan ise defolu
yaşam aralığında defans. Yani dünya artık koskoca bir yasak bölge. Yasal yasak
bölgeler çemberi...
Bu arada benzeri bir daha zor görülür detaylar patlak
veriyor her gün. Açıkçası körlüğe, kötülüğe açık teşvik. Tahrik ve tehdit.
Hiçbir şeyi hesaba katmadan doğal hayattan kopuş. Zar üzerinde, tül inceliğinde
zır cahil kavuşması. Virüs sancısı. Büyük şok ve karantina. Tedbirler karınca
kararınca, tesislenen ev hapsi veya Yasak Bölge...
Zaten dünyayı kontrol dışı bir karma karışım yönetiyor.
Fantazi fanatiği sıfatlar alt üst yönetici. Sırnaşık koviti tehdidiyle, ezelden
virüslü olan sıfatı parlayanlar, bu sayede affı olmayan, dönüşü zor bir noktaya
sürükleniyor...
Dün bir bugün iki, koskoca dünya bölük pörçük, dört bir yan
Yasak Bölge...
Yasak bölgelerde, sağlık ve güvenlik yüzünden giriş çıkış
sınırlandırması. İçsel sıkışma. Yerde, havada, denizde. Yetmez her yerde. Yasak
bölgeye girmek ve gayesiz avlanmak en sağlıksız eylem. Katiyyen yasak. Büyük
suç. Olmalı...
Sınırlar ve mıntıkalar bir bütün olarak tasarlanıp, yasak
bant haline getirilmiş halde. Bant ihlali acayip günah. Çünkü evrensel hukuk,
dinler ve kültür açısından farklı detayların işleme koyulduğu bir düzenek
işliyor artık. Dünyayı bir uçtan diğer uca koviti virüs havası sarınca, ediktal
ve medikal yasaklar kuşatır yasak bölgeleri de. Yasak beyanıyla, eğrisi
doğrusu, koca dünya Yasak Bölge.
Taban tabana farklı ve bilinçsiz yönelti ile dünyanın
sağlıklı yönetilmediği, koviti ile savaşın yetersizliği açık seçik görüldü.
Görülünce de Yasak Bölge kavramı köhnemiş raflardan bir kez daha indirildi.
Altın varaklı aynalar da üstünkörü çek edildi. Sonra yöneltici gramerine uygun
tarzda yenilendi. Yırtık atmosferine koviti virüs çöken dünya, yıkım
karanlığına ultra vires preslendi. Bu saatten sonra artık vites küçültmek,
virüse hiç ummadığı şansı tanımak demek.
Kovitiye asla şans tanınmamalı, eline açık çek verilmemeli.
Asla geri adım yok, tam yol ileri. İleri...
İşte onun için koca dünya, yüksek frekansta Yasak Bölge...
Yasaklarında yasaklanacağı güzel günler ne yazık ki çok
uzakta...
23 Şubat 2021 Salı
ŞUBAT SON
EKMEK DAVASININ ÇAPI GENİŞLETİLİYOR…
Öylesine kötü ve zor günlerden
geçiliyor ki, geniş zaman kipleri, pik döküm araziler ve dönemsel dokümanlar tamamen
unutuldu. Çünkü Koviti virüs hayatın olağan akışını çok bozdu. Daha ağır virüssel-küresel
bozgun kapıda bekliyor. İçeri de sosyal devlet kayıp, dışarıda Millet ekmek
derdinde. Ancak resmen, sanki bilinçlice açıktan açığa ekmek davasının çapı genişletiliyor…
Memleketin kalbi
İstanbul, bunca yoksullaşmayı en yakından hisseden kent. Her şeye karşın millet
umutla ve her şey güzel olacak beklentisiyle yaşam mücadelesini sürdürüyor. Ama
son zamanlarda peş peşe zamlanan ve özellikle fırınlarda 2 lirayı bulan ekmek
fiyatları geniş yığınları uygun ve makul fiyattan ekmek edinme derdine düşürdü.
Fırınların ve marketlerde özel ekmek reyonlarının çoğu ekmeği 2 liraya
satarken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Halk Ekmek büfeleri 20 kuruş
artışla ekmek fiyatını 1 liraya sabitledi. Ekmeğin kilo fiyatı 4 ila 8 lira
arasında seyrediyor…
Bu bariz fiyat farkı
yüzünden doğal olarak Halk Ekmek büfelerinin önünde uzun kuyruklar oluştu. Bu haklı
yığılmalar büfelerin yetersiz sayıda olduğu ve talebe yanıt veremez sayısal
eksiklikte olduğunu tescilledi. Belediye üst yönetimi bu durumu Belediye
Meclisine taşıdı ancak yeni büfeler açılması kararı meclisten geçmedi. Hemen kentin
ilçe merkezlerine konuşlandırılan mobil büfeler ile halka belediye ekmeği
ulaştırılması sağlandı. Çeşitli çözüm yöntemleri üretildiğini gören muhalefette
yersiz ısrarından vazgeçti. Ve gerekli ve uygun görülen semtlere yeni büfeler
açıldı.
Millet, ekmek
kavgasında tam rahatlayacakken bu kez fırıncılar devreye girdi. Dernek ve oda
bazında ister İstanbul Halk Ekmek yöneticilerine olsun, ister mülki reise olsun
sözlü şikayetler, dilekçeli şikayetler başladı. Halkın makul fiyatla ekmeğe
ulaşmasını önleme niteliğinde görüntü veren bu yaklaşımların yanı sıra üç aylarda
ve hızır-rızık günlerinde, hayırseverler ve bağışçılar tarafından hayır hasenat
niyetiyle bedava halka ulaştırılan ekmekler bile gündeme taşınmaya başlandı.
Hatta İstanbul Ekmek
Üreticileri Derneği Başkanlığı, İstanbul Valiliği İdare ve Denetim Müdürlüğü'ne
verdiği dilekçeyle halka bedava ulaştırılan özünde hayra dönük faaliyetlerin siyasete
alet edildiğini öne sürerek şikâyet etti. Dilekçede İstanbul Halk Ekmek'in kamu
olanaklarıyla sokak ve caddelere yerleştirdiği büfelerde ekmek satmasının
fırınlarla haksız rekabet içerdiği ve adaletsiz olduğu iddia edildi.
Sanki bir yerlerden
düğmeye basılmışçasına falan filan ambalajlı farklı detaylarla akıllar dolduruluyor
yine. Köhnemiş akıl raflarında fikir üretemeyenler, altın varaklı aynalarda
kendi yüzlerine bakamaz silik portreler şu koviti virüs süzmesi günlerde garip
guraba milletin ekmeği üzerinden rant devşirme girişiminde. Hem maddi hem de siyasi
rant peşinde. Öyle ki koviti virüsü ile mücadele sürecinde milletin menfaatine
ve hayrına her ciddi projeye karşıtlık, tek elden desteklenerek pik
yaptırılıyor. Oysa sürmanşete düşen şatafatlı kristal avizelere takılan
ampullerin artık etrafı yeterince ışıtamadığı olmalıydı. Ancak anında birileri
çıkıyor, çileden çıkmış dünyada ve gittikçe daha ağır çöken ekonomi karanlığında
şikâyet peşinde koşuşturuyor...
Ayrıyeten
şikâyet dilekçesiyle sabit akıl hocalığı faslı "İstanbul'a yakışmayan
görüntüler oluşturan hijyen kurallarına aykırı ekmek satışı yapan büfeler
kaldırılmalı, 650 büfenin kaldırılması sonucu; ekmek, 9 bin zincir market ve
150 bin civarındaki bakkal, market ve benzer yerler aracılığı ile satışa
sunulmalıdır" önerisi yanında, bu öneri yetmezmişçesine ayrıca, hayırseverlerin
ihtiyaç sahiplerine dağıtımları için "İhtiyaç sahiplerine şova yönelik
ücretsiz ekmek dağıtımına son verilmeli" deniliyor. Yetinilmiyor ve “İBB Halk Ekmek fabrikasının halkın ekmeğini siyaset
malzemesi olarak kullanılmasına karşı yasaların verdiği tüm imkanları kullanarak
yargısal ve hukuki süreçleri başlatacağız” hal ve gidişi…
Mülki
amir fırıncıların şikâyeti hakkında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bilgi istiyor.
İstanbul Halk Ekmek yönetimi de şikâyete konu iddiaları bir bir yanıtlıyor, “İstanbul
Halk Ekmek, fırıncı esnafının mağdur edilmemesi adına her türlü gayreti ve
özeni göstermektedir. Büfe kurulumu yapılırken fırınlara mümkün mertebe yakın
olmamasına dikkat edilmektedir. Ancak İHE kuruluş amacı doğrultusunda İstanbul
halkına hizmet etmek zorundadır.
Pandemi koşullarında artan talep
büfelerde kuyruklara sebep olmuştur. Bu nedenle büfelerimizin olmadığı
bölgelere vatandaşlarımızın isteği doğrultusunda büfelerin kurulması için
çalışmalar yürütülmektedir. Yeni büfelerin kurulmasına kadar geçecek geçiş
döneminde lokasyon sabit kalmak koşulu ile mobil büfe hizmeti verilmektedir.
İstanbul Halk Ekmek ‘ücretsiz
ekmek dağıtımı' yapmamaktadır. Bu iddia son derece çirkin ve yakışıksızdır.
Ücretsiz ekmek sadece İBB Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı tarafından, ihtiyaç
sahibi ailelere verilen ‘Sosyal Yardım Kartı' vasıtasıyla dağıtılmaktadır. Mobil
ekmek satış araçlarımız; ihtiyaç sahibi ailelere, sokaklarda gezerek ekmek
dağıtımı yapmamakta olup yoksulluk haritasına uygun şekilde, İBB'nin ilgili
birimleri tarafından sosyal yardım kartı sahiplerinin ulaşımını kolaylaştıracak
şekilde konumlandırılmaktadır…”
Bu arada belli başlı
ilçelerin fırıncı oda temsilcileri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu ve İBB Halk Ekmek AŞ Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama’ya
ulaşarak ilçelerindeki mahallelerde yeni açılan veya mevcut Halk Ekmek büfelerinin,
fırınlara uzaklığa ölçütünde örneğin 200 metre mesafe gibi, yeni düzenlemelere
gidilmesini istiyorlar. Karşılıklı iyi niyet çerçevesinde gerçekleştirilen bu toplantının
hemen çıkışından itibaren de, toplantının bir an evvel istemleri doğrultusunda
sonuçlar vermesi gerektiği vurgulanıyor.
Diğer yandan özel
ekmek üreticileri ile komplike bir tavırlılık gösteriliyormuşçasına İktidar
Partisi Belediyelerinin bazıları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Halk
Ekmek büfelerini kaldırmaya başlıyor. İstanbul Halk Ekmek ise kaldırılan büfelerin
yakınında bulunan İBB'ye ait alanlara büfeleri yeniden koyuyor.
Pandemi süreci hiçe
sayılarak sürdürülen bu yersiz ekmek kavgasına ilişkin, İBB Halk Ekmek AŞ
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Özgen Nama "Halkın ekmek davasından asla
vazgeçmeyeceğiz" diyor.
Bu yanlı kavgayı ve yersiz
güdümlenen davayı yakından takip edenler ise sosyal medyada olsun, yüz yüze
olsun, “karantina, kar kış demeden halkı, kaliteli ve ucuz ekmekle buluşturmaya
çalışan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İHE Yönetim Kurulu Başkan
Vekili Özgen Nama’ya, onların şahsında Halk Ekmek çalışanı bütün emekçilere
sonsuz teşekkürlerini” esirgemiyorlar…
Bir büyük teşekkür de
bizden…
TEKDÜZE HAYAT SORGUSU..
Son bir yıldır esrik duygu titreşimleri ve metazori
gönüllü esarete kanarak, hiç önemsiz farz edilen koviti virüs tehlikesine ve
tekdüze yaşam hevesine yatay geçiş yapıldı. Sorgusız sualsiz dikey aralıkta
kimsesiz, sahipsiz ölümlere kapı aralandı. Açıkçası şok dalgası ve doğurgan
endişe hanelere konuk oldu. Vahşi kaypak koviti virüs geldi baş köşeye oturdu.
Ulaş ulaş gelinen nokta, beterin beteri artık yeter bulaş. Yani yaşam ağır
bastı yine...
Aylarca pin kodu besbelli pic koviti virüse yataklık
saten sabahları, kara gecelere bağladı. Kara geceleri kan rengi şafağa. Yani
pul pul döküldü içgüdüsel ihanet. Fos paylaşımlarla fors düştü. Yoz eylemlerle
de itibar zedelendi...
Sözün özü zehirden beter, pis mikrop, bir türlü
karakterize edilemez, kategorileştirilemez virüs, sıkıştığında mutasyonlarla
dünyayı afallatıkça afalattı. Afatın defi yerine aval ve zaval arasına
sıkışmanın neticesi minyatür tutkulara, minyatür milliyetçiliğe bağlanıldı.
Kurda kuşa kapılanıldı. Oldum olası can yakan o kap kaç yanaşıklığıyla
tekdüzeliğe kapı aralandı. Tekdüze yaşam fenalığı etrafına kontrolsözce zarar
verdi. Koviti virüse bir gaflet yakalanıldı ve bir illet hap yutuldu.
Yani yumuk akılla hiç umulmadık bir anda koviti
virüsle ciddiyetsiz yakınlaşma gerçekleşti. İlk buluşmadan sonra ise son sürat,
hakimiyet yitirildi. Dimdik uçuruma. Kara taş mezara. Pikten en dibe...
Aylarca uydurma açılımlarla, tedbirsel saçılımlarla,
uçsuz bucaksız tesellilerle, tutkusal delirişlerle koviti virüsten çalım
yenildi. Kovitinin önü hepten açıldı. Ve önlenemez veya zor önlenir büyük
tehlike herkeslere belirdi. Dahası duasız defin zamanı...
Tek çare belirgin ve tedirgin bekleyişin tez zamanda
kapı dışarı atılması. Beklenti, hayatın ilk adım atılır atılmaz dokunaklı
günlerden en güzele evrilmesi.
Yaşlı dünyanın evrensel ölçekte evirilip çevrilmesiyle
birlikte, kovitinin çapsız çetelesiz canavarlaşmasının bedelini insanların
böylesine acınaklı ödememesi. Umulan ise bu virüssel bulaşının özgüvensiz
suratlara tokat gibi şaklamasının artık devam etmemesi.
Şartı şurtu bir yana Allahsız kitapsız koviti virüs
daha da azarsa, azgınlığının kendi başını yemesi. Aş biter, baş düşer. Pik dip
arası belasını bulması..
Hepsi bu kadarla da kalmayabilir. Vedasız ölümler ve
kimsesiz gömütler var sanki inceden hesaplanması gereken. Çünkü hesapsız
ayartmalar, havasız kanatlanmalar ve tasvir edilemez yıpratmalarla örtüşen
virüs yoğun ıssızlıkta, türünün en bilinmez değişken örneği koviti virüs ile
karşılaşmak olasılıkların en acımasızı sayılmaz bile. Daha beterine bulaşmak sahasına
girilir bile bile. İşte o yüzden önemli olan koviti ile kolayca kurulabilecek
bütün bağların derhal koparılması gerekir. Daha özenle ve önlemle varoluş
davası. Aksi halde hayal ötesi metafor gerçekleşir. Üstelik ihmalkarlık ve
düşüncesizlik niyetlere yerleşince, art niyet artınca tekdüze hayatlar bile
felç olur. Günler geçtikçe mazi aranır, aralıksız arzulanır hale gelir.
Dile kolay sık sık yapılan ve sıradışı olduğu halde
sıradanlaştırılan büyük hatalarla olgunlaşan felaket fanus daireler çizerek hayatları
hala ablukaya alıyor. Koviti virüs arsızca abanıyor. Açgözlülükle kepazelikle
kefereleşiyor. Ruhsuzlukla ruhbanlaşıyor. Tek seçenek bırakıyor insanlara, ilk
görüldüğü yerde imha...
Çünkü koviti yeryüzünün gördüğü göreceği kalpsiz bir
çılgınlık yaşattı. Kalpazanlık hala yaşanıyor. Resmen çalma derecesinde talan.
Çarpık çalım. Affedilemez gaflar. Raflar bomboş. Reyonlar çıplak. Dayanılmaz
bir işkence gibi tekdüze hayat. Ve aleni koviti virüs fetbazlığı, koviti
fesatlığı, koviti fettanlığı...
Elbette eksik zeka titrekliğiyle reel hayatı tiye
almak ve acemi aceleciliği ile akibeti düşünmeden koviti virüse açık gizli
yarenlik resmen ölümcül temaşa. Baştan sona ölü kollarda, ölümcül tekdüzeliği
yaşamak ve asla iftihar edilemeyecek vurdumduymazlığın getirisini veya
götürüsünü görmezden gelmek. Yani göz göre göre intihar. Öz kıyım, öze kıyım.
Hem de toplu...
Şimdi esnek tekdüze önlemlerle, nefis kandıran
yaklaşımlarla temiz havaya ciddi ölçüde yayılan, yayıldıkça kirleten koviti
virüse karşı koyulamayacağı anlaşıldı. Bariz olan, hiç benzeri olmayan bu hain
virüs ile baş etmek somut önlemler gerektirdiği. Soyut hilekarlıkla peşin iş
gören kovitiyi kendi zayıflığında boğmak gerektiği. Doğrudan imha.
Aksi takdirde düze çıkılamaz ve yürek titreten
ölümlere baka kalınır. Zoraki gülümsemek de pek işe yaramaz. İnandırıcı olmaz.
İş daha da zorlaşır...
Tüm çaba ve emek, zoru kolay kılmak için. Tekdüze
hayatla kapışmak pahasına. Direnmek ölmemek pahasına...
Son bir yılın öğrettiği eğrisiyle doğrusuyla işte bu,
Ulaş ulaş, virüssel bulaş ve yaşam ağır bastı yine duygusu...
DOĞA KULÜBÜ VE DOĞANIN ÖLÜMÜ...
Doğa uslanılsın diye daima sonsuz güzellikte renkler
sunar kof zihinlere. Fenomenlerin asla algılayamadığı tipte, çeşitli ve
capcanlı. Her sunum salt hür kalanların ve her gün yeniden doğanların
emrinedir…
Elbette bu esrarengiz ve eşsiz kalıba karmakarışık,
basmakalıp boş akıl ermez. Ve sır perdesi onlara sonsuza dek aralanmaz.
Yıllar yılı aranılır ama bulunmaz sanılan yoğun bir
derinlik varsa eğer ancak doğanın kanunları çerçevesinde bulunur. Problemler
bir güzel çözülür. Bunun için bilgece merak yeterlidir. Sadece soru ve
cevaplarla uğraşmak bile kafidir.
Minicik bir akkor kütle damladı mı akla, akla karayı
seçmek pahasına sonsuza dek doğayı kirleten virüslerin peşine takılmak vacip
olur. Koviti virüs dahil kovuşturmaya, kütlesi ve kuvvet dengesi bozulan doğal
hayatın durağanlığı açık delildir. Veya kesinlikle mantıksal izahı olmayan
arsız neşeli bir o kadar da basit açılımlar, kaçık saçılımlar yani doğanın
ritmik işleyişini zedeleyen her uçuk şey delildir.
Harala gürele her yankı, her harlı yangı da alasından
delildir. Gerçi gerçekler bazen yaman yakıcıdır ve çok acıdır ama her biri
gizli bir anlam ifade eder. İllaki idrak ve merak pergeli açıldığında,
virüsvari medcezirler belirler fiziksel evreni. Bireysel bedeni. Toplumsal
düzeneği. Bu görülür ve anlam ifadesini bulur...
Düzenin bunca bozulmasına neden dayanılmaz voltluk
ters akıma kapılmak olsa da, asıl koviti virüse kapılmalar çok başlar
ağrıtırmış o da anlaşılır...
Anlaşılır çünkü tam bir yıldır günde güne gelişen
kızıl alev boşalımı ve dayanılmaz basınç, bilimsel mevcudiyet gereği hemen göze
çarptı. Neredeyse topyekun dağılma gerçekleşti. Zaten bu gidişle doğa kulübü,
tüm kötücül üyelerini merkezkaç kuvvetle yörünge dışına iter.
Diğer yandan bu koviti virüs bulaşı ortamında, itici
kuvvet sayılan bağımlı ve baskın dürtüler, festan fenomenleri mutlaka felakete
sürükler. Sonsuza değin süründürür. Bir başka ifadeyle deneysel teyitler
zamanla tehdit oluşturur.
Öyleki cılız ama iz bırakan, doğaya ve doğanın
kanunlarını ihlal derecesine vardırılan eylemsellik, eşi dostu da tehlike
çemberi içine çeker. Çünkü teorisiz pratik sadece ilahi düzeni bozar. Hatta
bozmakla kalmaz tüm entellektüel-bilimsel girişimleri de baltalar. Ve önünde
sonunda bambaşka formül arayışları devreye girer.
Zaten iki karşıt kuvveti aynı daire içine
konuşlandırmak güvenle alakalı bir edimdir. Ancak bu aşırı güven duyumu, bir
yılda edinilen izlenimlere göre doğanın mevcut koşullarını da zorlayan, zedeleyen
farazi bir durumdur. Farzı kifayedir. Katlanılmaya çalışılan resmen kargaşa
tavrıdır. Oysa vaadedilenler ve virüs bazlı değişmeler, süreç içinde tarihi
sınırları da değiştirir. Doğa kulübüne ait barınmalık kulübeler de yıkılır. Ve
o malum yıkımdan malı mülkü, yarı varidatı yok edecek negatif enerji doğar.
Anında çelik duvarlar örülürse de sırf koviti virüse endeksli tema, yanlı
atmosferik temsiller göze batar. Kuvvetler ayrılığı aykırılık belletildikçe
beter haller katlanır.
İşte bu genel gözlemler ışığında, bariz göze çarpanlar
doğanın kanununun doğruluğunu ve gerçekliğini tesciller. Vicdanla ilgili
saplamaları da safha safha günceller. Herşey görecelidir ama kolpalar ve
yalpalar açık apaçık görülür ki çok bayağıdır. Çünkü koviti virüs bahanesine
sığınıldıkça tükenmeye ve tüketmeye dönük bir kısır döngü yaşanır...
Yani yaşama geçen koviti virüs destekli kaypaklık ve
kaykılma, doğaya aykırılığı azaltma eğilimlerini de tırmalar. Tepkimeyi
törpüler. Yalan yanlış tercihler de sırf ebedi düşmanlaşmayı tırmandırır. Hele
ki sabır sınandıkça, çıplak uyarıcılara değer verilmedikçe ihmaller artar.
Tedbirler yan yatar. Nasıl akılsa meyil edilen fos fenomenlik sosyal hayatı da
belirler zannedilir. Oysa standart sapma ve yapay içgüdü anında dışa taşar.
Elbette yanlıştır bu karasal taşkınlık. Haliyle büyük
hatadır. Ana günahlara taşınmadır. Peşi şaşkınlıktır. Velhasıl bu suni tapınma
totemciliği, totalde toplu ölümlere vesile olur. Merkezden dışarı müteselsil
musibet paylaşımına da. İç yakan ve karartan paslaşmalara da. Ve ezelden beri
savunula gelen iyi niyet tamamen körelir. Ve doğa, emanete hiyanet edenlerin,
ihaneti tesbih yapıp geleceği yok edenlerin ve güzelim yarınları kirletenlerin
başına püsküllü bela olur. Doğanın gazabı ise demir üzümlü bağ hasadı…
Yani ister koviti virüse bağlı olsun veya başka boş
bağımlılıklar yüzünden olsun, doğanın sunduğu sonsuz renkler grileştikçe,
hoşbeş havalar karardıkça bütün dünya kaybeder. Ve doğanın ölümü doğrultusunda,
genel geçer doğrulardan sapan, yaban ve kötücül doğa kulübü üyeleri de kesin
hesaba çekilir. Çünkü hiç çekinmeksizin haklarında yeni kararlar alma
zorunluluğu doğmuştur.
Ve alınan yeni kararlar neticesinde, hiç kimse bir
daha karada ölüm yok tekerlemesini kolay kolay söyleyemez. Feleğin tekerine
çomak sokacak ise havada, karada, denizde soluklanan ölüm meleğidir…
YERELDEN GENELE YENİLENİŞ VAKTİ…
Yerelde; belli başlı büyük belediyeler başta olmak
üzere, mevcut iktidarın çoğunluğu kaybedişiyle birlikte muhalefet-iktidar için
tüm kurum ve kuruluşlarıyla birlikte toptan bir yenileniş vakti geldi çattı.
Gerçi koviti virüsü bir yıldır engel ama tüm engeller yakında aşılır.
Demokratik değişim genele aşılanır. Aşı tutar mı elbette tutar...
Herşeyin bir vakti zamanı vardır...
Şu koca memlekette on yıllardır yereldeki iktidar yanlıları
ve belediye başkanlarından hoşnutlar, “Büyükşehir çalışıyor, belediye
çalışıyor, çehre değişiyor, hayat değişecek. Hiç kesintisiz hizmet alıyoruz,
almaya devam” dedi durdu. Seçimlerde bu düsturda oy üstüne oy devşirildikçe
pusula da şaştı. Belki kimilerine göre şaşmadı. Ama kaleler kaybedildikçe toplu
şaşkınlık vurdu zevatı...
Çıraklık, kalfalık geçti, ustalık birçok yerde üçe
dörde yasladı. Bu gidişle üçe beşe de katlar zannedildi ama katlamadı...
Çünkü bunca yıl katlanılan, gizliden amaçlanan misyon,
şatafatlı vizyon ve milli kalite imitasyonu maalesef dip yaptı. Halka gerçekçi
donelerle yansıtılamayan hükmedişin pik havası çöktü.
Çünkü asla profesyonel olmayan, yarı amatör tavır,
payandalı performans ve sistematik stratejik simülasyon planlar doğrultusunda
iş olacağına vardı. Projeli muhalefet yerelden ağırlığını koydu. Baş baştan
bağlandı. Havuzun başı tutuldu. Şimdi sıra genelde, bu kaderdir, asla değişmez
yargısının da kırılmasında. Her ne kadar on yıllardır beyinlere bu algı iyice
yerleştirildiyse de ciddi kopuş başladı ve hızlandı...
Şimdi muhalefetinden bağımsızına, en geniş yelpazede
estirilmek istenen yele kapılmamak gerekir. Peşin hüküm sanılmasın ama gelecek
dönemde mevcudun tekrar mukderliği zor gibi. Reisinden şürekasına oynanan
monoloğu dinleyerek şükretmek faslı bitmek üzere. Yani yerelden genele bu görüntü hakim. Yeter ki muhalefet
muhalifliğini doğru dürüst yapsın, kendi içindeki muhaliflerin de işaret ettiklerini de önemsesin. En tepeden önlemli boylamlı eylemlilik
gözetilsin.
Zaten birleşemeden, baştan savma, aceleye getirilmiş,
zoraki çekilmiş feslik fotoğraflarla yenilenme
olmaz. Demode repliklerle değişim hayal olur, bu ve benzer filmlerin
gösterimi de hayal perdesinde yediden yetmişe daha çok devam eder. Yani hiçbir
şey değişmez. Film arası filmler hiç bitmez...
Oysa yükselen koviti virüs salgını, dibe vurmuş
ekonomi ve kılıç gibi kesen pik yapmış
problemlerle her an patlayacak isyan ve kargaşa kapıda zaman kolluyor. Ama tüm
bunca olumsuzluklara rağmen bırakın sonuç almayı, kıpırdanma yok siyaset
vitrininde. On yıllardır iktidarı muhalefeti aynı pozda. Derin uykulu hazda.
Öylesine kabalaşan içeriği bomboş, aleyhte ve lehte konuşmalarla
geçiştiriliyor, günler haftalar yıllar. Halka dayatılan disiplinler ise bir
çırpıda değiştirilip çeşitlendirilen iktidar cambazlığı. Hilafsız hilafet aşkı.
Milleti canından bezdiren, kuruluş diriliş bağlamında yeni cumhuriyet atraksiyonları...
İktidarı kopyalayan muhalefet ise birbirine muhalefet
eder, kendi içinde dahi muhalefet eder seviyeye çekilmiş, kısır atmosfere
tutsak. Tabiyatıyla tutturulan yol yol değil...
Yerelden genele söz meclisten dışarı, mecliste mebusanda on yıllarca ciddi manada bir
muhalefet eksikliği. Kimin işine gelir, gelmiş gelecekmiş, besbelli. Neredeyse
baştan aşağı benmerkezci eğilim ve baş aşağı gidiş. Ağır bir hastalık bu. Her
kademeye nüfuz etmiş, kılcal damar tıkanıklığı. Hele ki içsel çatışmalar, idesiz
çarpışmalar artarak sevgiyi yok etmiş. Hatta sevgiye alerjiyi doğurmuş. Saygıyı
ve ahde vefayı sonlandırmış.
Bu dağınık ortamda, bağımlı kurumsallıkta gel de
değiştir, kolayca değişmez hiçbir şey elbet...
Diğer yandan yenileşme, yenilenme vakti gelmiş,
gelmişse gelmiş neyime havasında bir yapılanma. Umutvar ahali beklentide. Tam
da tavandan tabana toptan al gülüm ver gülümcülüğü. Sonrası gün yüzü
göstermeyenlerin kutsuz egemenliği. Ayrıcalıklı varsayılan dostlar alışverişte
görsün siyaseti. Saplantılara sinme ve külah altı siperlenme. Kraldan çok
kralcılık ve arsızca sahiplenme...
Oysa yerel iktidarlar ve belediyecilik memnuniyeti
veya memnuniyetsizliği artık prim yapmıyor. Kaygı çoktan genele kaymış. Öyle
ki, kaç trilyonluk borçtan, kaç trilyonluk bütçe açığından, kaç trilyonluk
lafta yatırım deliğinden, kaç trilyonluk faiz ödemeye mahkum edilişten kime ne,
sana ne dayılanması da inandırıcılığını kaybetmiş gibi. Çoğunluk bi haberken
ufaktan uyarılara kulak kabartılmaya da başlanmış. Zaten yıllar yılı aslolan,
istimlenen açıktan açığa parti kayırmacılığı.
Bu günler de öyle böyle geçer, hemen şimdiden itibaren
umutlanmalar güme gitti gider olmasın diyedir tüm çaba...
Eğer yanlışların üzerinde pek durulmazsa eski tas eski
hemam hali. Çam fidanları kesilir, incir ağaçları sökülür, asırlık çınarlar
yapraklarını döker. Ve sokaklar süpürülür. Ve dahi sosyolojik-felsefik özü
olmayan, siyaseten amfi-tiyatral dersler, niteliksiz nicelik üzerinden ders
vermelerle devam eder siyasi hayat. İlanihaye iş çığırından çıktıkça çıkar.
İşte siyaset yolcuları için tüm mesele budur...
Eğer bu mesele kökten halledilmez ise daha çok yıllar,
ahlar vahlar arasında geçer gider...
Yüzleşilen başarısızlıklarla her zaman yine yine başa
dönülür. Parmakla gösterilen yerel genel yatırımlar orada burada konuşulur.
Atılan imzalar tartışılır. Yerel perspektifte dünden daha güzel oldu, yerelde
genelde yarınlar daha güzek olacak edebiyatı yapılır. Kapışılır. Sıkışılınca da
daha proje aşamasına gelmemiş renkli fotoğraflı karton tablolara sığınılır.
Yerelde genele siyasetin ve
siyasetçiliğin geldiği uç nokta böyle gösterilir. Resimlerle resmedilir. Üst bakış açısının felsefi temelleri çatışma tezahürüne eklenir. Ve
alttan yukarı şehrin idrakı, inşası, ihra ve teberrüzü ilkesel ve eylemsel manada
kurumlaşır. Yukarıdan aşağıya kurgulaşır...
Çoğunluk onlarda başka ne ola ki ayrımında,
mücadeleye girmeden, hiç kafa yormadan
her şey yine kabullenilir...
Bu depolitik ve deformatik düzende siyaseten on yıllardır işlenen tema bu. Yerelden genele
siyaset, bir istirhamımız var sayın bakanım, emrin olur sayın başkanım, vekilim
harcım minval üzere işler. Sürer sarar. İşte yerel ve genel durum böyle
şekillendiğinden iktidar erki eskisi gibi hiç değişmeden devam eder; Demek ki
bu yol doğru, iyi yoldayız! kanaati baskılayarak yerini yer eder, iyice
yerleşir.
İşte o yüzden yerelden genele toptan yenileniş,
demokratik değişim vakti geldi de geçiyor vesselam. Ama şimdilik bir avuç
kitleden başka hisseden yok…
18 Şubat 2021 Perşembe
PATATES SARISI CİNLİK
PATATES SARISI CİNLİK
Patates sarısı koviti virüs,
hanelerden uzak o tehlikeli sarı çıyan, en çok sabileri, öğrencileri etkiledi. Özellikle
çocuklara ve yaşlılara musallat oldu. Zamanında etkin ve çarpıcı önlemler alınamadı.
Çıplak uyarılar ve kesin talimatlı tedbirler peş peşe gelmesi gerekirken,
gelmedi…
Yine de kâğıt üzerinde
olsa da kısıtlamalarla doğal hayat bıçak gibi kesildi. Esnek duruştan geç de
olsa vazgeçildi. Tatminkâr düzeyde direk indirek önlemler paketi açıldı.
Patates sarısı virüsün cüretkârlığını, tahribat gücü yüksek tavrını
tırpanlamaya dönük karşı hamleler olabildiğince gerçekleştirildi. Yani beklenen
oldu. Bu patates kafaları korkutan, güven tazeleyici ve direnç artırıcı ikaz ve
itiraza evrensel riayet bir türlü hakkınca hayata geçmedi.
Böylece sıra dışı
genişliğin ve sabırlı serbestliğin ağır faturasını, patates sarısı virüs
hoyratlığının ceremesini ilk başta çocuklar ve yaşlılar çekti. Çekmesin diye
hatalardan ve vakayı büyütecek zaaflardan kurtulma zamanıyken olmadı.
Bu minvalde düşünüp
taşınanları ve isabetli kararlar verenleri kutlamak gerek. Zaten son çare kutlu
ol, temiz kal, mesafe koy perspektifinde prensipler koyulması en doğru
reaksiyon. Şimdi bu reaksiyona tam riayet zamanı. Demek ki salt Yaradana
sığınmakla bazı işler yürümüyor. Lafla peynir gemisi yüzmüyor…
Patates sarısı virüs,
ölçüyü kaçıran derecede yeni bir istasyon bulmuş olacak ki, son günlerde
önlemler az biraz gevşedi. Ve üzerinde katiyen düşünülmeyen savruk sinyaller
peş peşe çakıldı. Koviti yüzünden tepe üstü çakılmaktansa elbette tedbirlere
uyulmalı.
Mart başı ne kararlar
çıkacak muamma ama pusulayı şaşırtan yoğunlukta olsa da tedbirlere uyum devam
ettirilmeli. Patates sarısı cinlik artık keyfe keder maharet sergileyemeyecek
hale getirilmeli…
Öyle görünüyor ki
özellikle çocukların ve yaşlıların sarı virüs kıskacından ve bulaşı basıncından
kurtarılma girişimi olası diğer handikapları da ortadan kaldıracak. Boğucu
girdaba tamamen giriş ertelenecek. Ölümler ötelenecek. Şok dalgası ve gerilim
azalacak.
Aksi takdirde patates
kafa kovitinin, çok daha acı tecrübelere zemin hazırlayacağı açık. Bu kabına
sığmaz, nesepsiz sarı çıyan zamanla kendi derdine düşecek elbette. Çünkü
fütursuzluğu mimlendi. Adresi, plakası belirlendi. Başta çocuklar ve yaşlılar
olmak üzere diğer etkilenme mecraları da patates sarısı cinlikten kurtarıldı.
Ezber bozuldu. Mutasyonun nedeni de bu…
Patates kafa koviti,
yıllarca sarf edilen alın teri, emek ürünü ne varsa tam hiç edecekken şartlar
eşitlenmeli. bugünden yarına radikal kararlılık, zihinleri ve bedenleri acı
gerçeğe odaklamalı. Kritik eşiğin farkına varılmalı. Ve asrın ifriti karşısında
fire verilmemesi için mevcut kapasite daha da zorlanmalı. Hem de seferberlik
düzeyinde. Yoksa suçsuz günahsız yavrular başta, yaşlılar ve ahenkli yaşam müdavimleri
tehlike çemberinde kalır.
Koviti ile baş edecek
yeni model için de gecikmeden düğmeye basılmalı. Sınıfta kalındığı açık. Çünkü
baskın basanındır. Öylesine beliren, patates sarısı şeytan düşünsün halini
ayarsızlığında milletin hali nice olacak? Olacaklar besbelli.
O yüzden tek bir
gerçek varsa patates kafa koviti bundan böyle, Kordon boyu iştahla
salınamayacak şekilde kuşatılmalı. Çünkü başka Türkiye yok.
Diğer yandan çocuklar
memleketin gerçeği, yaşlılar ise memleketin hafızası…