7 Nisan 2017 Cuma

HARESE…

HARESE…
 
Hares ve harese ile işler düzenek. Saraya giriş de çıkış da çifte halıdır. Giriş o giriştir. Çıkış ise tül perde arkasında hareslere uysalca boynu uzatmakla halledilir. Önce azlet sonra katlet karanlığı çöker sözde ihtişama. Acınmaz kimseye. İhtişamlı devletin bekası için kesilen başlar nerede olursa olsun başkente gönderilir. Mesele tamamlanır. Böyledir yasa. Katline ferman çıkarılan yüzlerce binlik ordulara hükmetse de bir başına gelen bostancıbaşına boynunu huşu içinde uzatır. Tahta karşılık yığınla kelle…
 
Ayak işlerinden en zirveye, en zirveden yağlı sicimle boş çukura. Böyle işlemiştir bin yıla yakın sistem. Saltanat, saltanat kayığına binenin eninde sonunda inmesi, boğulması veya boğdurtulması ile esenliğe kavuşur. Zindan nafiledir, asla af yoktur. Kara düzenin tezgâhı ipeklilerini örer. Bir bir arar bulur ve yok eder. Hep söylenti cehaleti ve söylentiye kanma basiretsizliğidir yaşanan.
 
Ayrıca saray entrikaları ve Bizans oyunları ile sürüp gider bu insafsızlık. Kuralsız saltanat devrindeki bu katı kural sarayın her hücresine sinmiştir bir kere. Kıyımları da, zulümleri de en başından bugüne iktidar mirasıdır maalesef. Aynı benzer formattadır yapı. Hep çılgınca araplaşmanın bir ürünüdür bu format.
 
Hares ve harese Arapça bir sözcüktür. Öncelikle harese; hırs, haris, ihtiras ve muhteris terimlerinden türeyen bir genellemedir. Haresle bütünleşir zamanla. Bin yıllardır saraydan salonlara, en özelden en genele ve umut ile özlemlere hep aynı tarifsiz türemişlik sirayet eder. Hep aynı hikâyedir akla çakılan…
 
“ Çöl gemileri denir develere. Çünkü aç susuz, yemeden içmeden bir aya yakın kızıl kumlarda yürürler. Tek bir handikapları ve saplantıları vardır develerin; diken. Çöl dikeni. Nerede bulurlarsa bu dikeni koparır ve çiğnerler. Diken develerin ağzında acayip yaralar açar. Kan akar yaralardan. Kanın tadı dikenle karışır ve develerin daha da hoşuna gider bu lezzet. Bu kanlı sevgi ve acayip hoşlanma ile develer yedikçe kanarlar kanadıkça yerler. Sanki kendi kanlarına doyamazlar. Eğer fark edilip engel olunmaz ise kan kaybından ölene dek sürdürürler çiğnemeyi. Kendi kanından sarhoş olmuşçasına. İşte harese buradan gelir. Harese ile işleyen bu düzenek tam bir Ortadoğu alışkanlığıdır. Adedidir. Ortadoğu’ya özgüdür…”
 
Bu coğrafyanın yaşayanları tarih boyu hep birbirinin kanını emmişler ve ihtiraslı biçimde dövüşmüşlerdir. Asla develer gibi usul usul ve acı vererek kendilerini, birbirlerini öldürdüklerine hiç uyanamamışlardır. Bu acı gerçeği anlayamamışlardır. Bu izansızlık da egemen sermayenin işine yaramıştır.
 
Harese bağlamında girdaba giriş işte o giriştir. Ecdattan yadigâr. Uçurumun kenarından tek esenlikli çıkış ise kadife perdeler arkasına gizlenmiş hareslere tepkisiz boyun eğmemektedir. Hırs ihtiras içinde kalıp, haris ve muhteris kimliğinde referandumu boş geçmemektir tek çıkar yol. Hayırla anılmak için bu harese düzenine heves etmemektir tek çare. Develer yükü lafa kanmamaktır çözüm.
 
Yoksa daha çok…

Hiç yorum yok: