22 Nisan 2017 Cumartesi

ANALİZ, KATALİZ, KATALİZATÖR…

ANALİZ, KATALİZ, KATALİZATÖR…
 
Bu referandumda sahil boyu memleketin geleceğini oyladı.  Anayasa değişiklikleri ve o değişime koşut yüzlerce yasadaki değişmelerin kabulü veya reddini değil. Hat boyunda ise lafta direkt halkın iradesine başvuruldu. Ancak milli irade refereye ramak kala neyi, niçin ve nasıl kabul ettiğini açıkça bilmiyordu. Varsa yoksa mezder önder aşkı. Reddedenler ise makul düzeyde olaya vakıftı. Kendini mevcut güce bedelli vakfedenler şimdilik gülen taraf. Yakında hıçkırık romansları duyulur. ‘Hâkimiyetin Kayıtsız Şartsız’ kimde olması gerektiğini içselleştirenler ise gücenen taraf.
 
Bu referandum ve sonuçları daha çok analizlere gebe…
 
İşin gerçeği tüm ana sözleşmeler yeri gelince çağın gelişen koşullarına göre yenilenir. Yenilenmelidir de. Ancak bu yenilenme; tek düzen hesap çerçevesinde tek adama düzenleme, demokratik mekanizmayı düzleme şeklinde ise olmaz. Bu analizleri kıt ve kısır yasal taslak ise anayasa olmaz. Bu temelde cereyan eden referandum taraflarca çeşitli propaganda yöntemleri bulunarak veya taklit edilerek olanaklar ölçüsünde kullanılarak veya devletin tüm imkânları harekete geçirilerek geçti gitti. Sonuç memleket battı. Veya bitti.
 
‘Referandum; Korkaklık, cesaret ve sosyal budalalık’ Bermuda şeytan üçgeninde biçimlenir iddiası doğru idi…
 
Cesur görünüp, korkaklık ile cesaret ve sosyal budalalık arasında medcezir yaşayan kolpacı karakterler sahip oldukları tüm avantajları seferber ederek veya sonuca etki edecek sahte tavrın bedelini iç ederek geleceği belirlediler.  Yani dürüstler ve dürüst olmayanlar arasında sıkışan ve ezilen sosyal budalalar tarihi bir kez daha yine yanılttı. Sosyal budalaca eziklikten böyle kurtulacaklarını farz ettiler. Böylece hiç de yazı veya yazgı olmayan ve hiçbir kutsi kitaba asla uymayan alan-satancı bir dağılışa yol verildi.
 
‘Sağduyu, Solun Argümanlarına Kanabilirdi’ kanmadı… 
 
Sağduyu toplumsallık duygusunun yansıtılması iken bireylerin karakter özelliklerine takıldı. Doğru değişkenlik gösteremedi. Yanılgı sağduyunun bir duyu eksikliği olduğunun dikkatlerden kaçmasıydı. Toplum yoğurulurken hamuruna katılmış bir gelişim bozukluğu. Zihne şırıngalanmış bir ilerleyiş yoksulluğu. Ve kılcal damarlarına dek dolaşan bir hoşgörü yoksunluğu. Bunlar da pek önemsenmedi. Bileşenleri bu olan total tutkudan kısır dönemlerde duyusal, duygusal bir sağlama yapmasını beklemek yanlıştı. Çünkü bu tutukluk daima mantık dışı davranıp siyasetin sağına saplanır. Sağlak ve muğlak gölgelere sığınır. Aynen bu sığıntılık hayata geçti. Yani Sağduyu, Solun Argümanlarına kanmadı.
 
‘Hayırlısıyla Düşüş Başlar’ Sanıldı, Aldanıldı…
 
Birikmiş malum kanunsuzluğu doğanın kanunlarına da uyduran bu düşkünlük Hayırlısıyla sona erecek savı tersine döndü. Hayatta düş görmem, görmedim diyenler de bu düşüş masalına direnemedi. Asalcılar da masalcılar da alı al moru mor kaldı.
 
‘Yetmez Ama Hayır’ Milyonlarca Hayır İşe Yaramadı…

Halkın karar vermeyle baş başa kalması ve bırakılması her zaman aklı yetmezler ve yetmezciler arasında tıkanıklığa neden olur. O yüzden yetmez ama Hayır iddiası rağbet görmedi. Çünkü aklı yetmezlerden parsayı toplayanların inandığının peşine daha ağırı, daha beterini ekleyeceği belliydi. Belli cenahlar toplumsal ve siyasi baskılarla olumlu görüşün belirlenmesine olumsuz katkı yapan idari erkin tarafı oldular. Referandumun önünü, arkasını, geleceğini ve özünü de zedelediler.
 
‘Hayırda Hayır Var’ Kavramı da Çöktü… 

Eğer Hayır çıkarsa. Memleket yarınlara Hayırla çıkacak.. Elbette Hayır, milyonlarca Hayır… Hayır… Dillendirilişi memleketi esenliğe taşıyamadı. Geleneğin tüm mirası kısa zamanda çarçur edildiğinden umarsızca ciddi hayal kırıklıkları yaşanacak dönüm noktasına gelinmişti. Tüm dikkat minyatürleştirilerek özü değiştirilerek akla sokulan defolu hayat tarzının kuralsızlığına çevrildi. Geleceğe dönük en son tercih şansı da bu yüzden iyi kullanılamadı. Tezgâhlanan ne ise iş oraya vardı.
 
 ‘Şımarık Güç, Çekiç Güce Dönüştü’, Dönüşüm Görülmedi…
 
Kuklaların iplerini elinde tutan şımarık güç çekiç güce dönüştüğünün sinyallerini meydanlarda verdi. Hiç bilimsel olmayan, tabansız saldırmalar, tutmayan sağlamalar ile çekiç güç güncellendi. Soyuttan somuta geçiş, yetersizlik ve değersizlikten kurtulmaya yöneliş başlatıldı. Toplumsal, siyasal ve kültürel bölünmelerin kışkırtıldığı ve derinleştirildiği coğrafyalardaki gibi şımartılan erk maalesef tanrılaştı.
 
‘Hayırla Anılmak, Tarihi Yanılsamalar ve Devletin Bekası’  ile cakalanıldı, akıllar Sözde Devletin Bekasına çalındı… 
 
Zar zor kazanılmış hürriyet ve kurulmuş Cumhuriyet ve ağır aksak işleyen demokrasinin emanet edildiği eller modernleşme tarihine bu referandumla şerh düştü. Kutsal uyanış ve kutsal isyanın ve ebedi aydınlanmanın kapısına asma kilit astı. ‘Atatürk ve Cumhuriyet’ Hayırla anılacak ve hayırla devam edecek, ettirilecek bir değer iken, ilelebet sürecek tarihi bir gerçeklik devrildi.
 
Bu Kez ‘Ön Kestirim Ve Kesicilik’ Dibe Vurdu…
 
Ön kestirme sanatı ve kesicilik her şeyi bilme veya geleceği görme maharetidir. Onlar da anı, tanı, tanım ve Tanrı bağlamında kıvrak manevralara aldandılar. Süslü ve pürüzlü ön kestirimlerin çoğu aklı kapattı, akılcılığı köreltti. İşte bu yüzden olmadık işlere kapılar aralandı. Hasılayı ve hasılatı öncesinden bilme ustalığı ve marifeti de çözüldü. Yarıcıları felakete sürükleyecek sonucu bu kez algılayamadılar. Yarım yamalak yönettikleri algı operasyonu şimdi memleketi yıkıma götürecek.
 
‘Memleket Etkiyi Yetkiyi Tek Kişiye Vermeyecek Hayırlı Ellerde’ Denildi; Sonuç Hayra Alamet Çıkmadı…
 
Memlekette on yıllardır şiddet arttı, feci kıyımlar kayıtlandı, cemaatler paralandı, çulsuzlar palazlandı,  Dine imana tehdit oluşturacak nice dinci akımlar türedi. Kelle almaya kadar kalkışmalar doğal sayıldı. Önce yakın farz edildi. Sonra aforoz edildi. Derken memleket çıkışı olmayacak sınır ötesi acılara sürüklendi. İş anayasa ve baba yasaya kadar dayandı. Referandum çakılıştan önceki son çıkıştı, çıkılamadı. Memleket yetkiyi tek adama yükledi.
 
‘Önyargılar da Hayırlısıyla Değişir’ denildi değişmedi. Şimdi rejim değişecek… 
 
On yıllardır önyargılarla bezenmiş bir memleketi sessiz sedasız kuranlar,  insanları gericiliğe ve gerileyişe adapte edenler son düzlükte kıl payı önde sayıldı. Çalımlı bozulmaya baktıkça gerilen ve böyle sürgit gitmeyeceğini savunanların ise sıdkı sıyrıldı. Çünkü fikri sabitlik yaşamın tek amacına dönüştürülmüş ve sinir harbi körüklenmişti yıllardır. Yani tersine akıntı önü alınamaz biçimde güçlenmişti. Yarınlarda daha da güçlenecek görünüyor. Yüzyılın önyargısıyla düşmanlaşılan rejim de değişecek. Değiştirilecek.
 
Bu ‘Sağlıksız Sağduyu’ Memleketi İkiye Böldü… 
 
Asla doğru sağlamasına, akılcı sağlama yapılmasına izin verilmeyecek bu referandumun. Şaibeli bir hava estirse de hesap kapanacak. Zaten sağduyu sağlıksız. Ayrıca YaSaKçı zihniyet ürünü YSK tüm itirazları apar topar reddedince sadece tarihe not düşülmüş oldu.  Sağlıksız sağduyu milletin toplam zekâsı farz edilince ilk anormallik de kendiliğinden doğdu; ikiye bölünmek.
 
Kim Ne Derse Desin ‘Artık İki Türkiye Var’…
 
Söz meclisten içeri referandum sonuçları iki Türkiye yarattı. Bayrağı, dini, dili, toprağı aynı veya benzer fakat iki ayrı Türkiye. Misakı milli bütünlüğünde tek devlet iki millet. On yıllarca pervasızca kamplaştırılan, kutuplaştırılan Türkiye, elmanın iki yarısı gibi artık. Memleketin kardeşliği, birlik ve beraberliğini kim tesis edecek, edebilecek mi ileri de görülecek.
 
Doğru Okumak Lazım Ama “Bu Kitap Okunmaz”…
 
Referandumla belirginleşen bu iki Türkiye olma çatlağını kimse doğru dürüst okumayacak, okuyamayacak. Okumak da istemiyor zaten. Çok yakında memleketin başına bu belayı açanlar da birbirine düşerler. Memleket ikiye bölünmüş hala unutuşun kitabı yazılıyor. Herkes kıytırık işlerine bakıyor. Daha bir ömür kitaplar yazılır, yazılır ve susulur. Yazgı deyip geçilir yine. Bu bekleniyor memleketten.
 
Oysa ‘Her şeyi Satmak Mevsimi’…
 
Sömürü çok uluslu şirket çıkarlarıyla örtüşünce rejim ve demokrasi de rafa kaldırılır. Kaldırıldı. Hiçbir mahkeme bu davayı kabul etmez. Ülfeti külfeti bir başka dava. Şimdilik gittiği kadar, çokuluslu egemen sermayenin arzusu derecesinde rejim değişti. Değiştirildi. Devlet malını çarçur eden, satan taraf dönemi yasalaştı. Yasallaştı. Karanlığın gölgesini takip eden milletler iliklerine dek sömürülür. Sömürü daha da artacak. Yani yaşlı dünya ve şu garip memleket, özellikle belli coğrafyalardaki gibi her şeyi satanlarla, satmak mevsimini yaşıyor. Sözün özü sattıkça yaşanacak.
 
‘Analiz, Kataliz, Katalizatör’ derken ‘Dik, Dikta, Diktatör’ Töre kuruldu…
 
Bu referandumun en basit ve yalın sonucu; bu yeni bir yaşam tarzına uyumun veya uyumsuzluğun ve o yaşam felsefesine ölümüne hizmetin davranışsal analizinde gizli. Hatta ileride hangi rotanın izleneceğine kafaların hiç yorulmayışı meselenin özü. Bu sonuç Dini ritüellerle açıklanan ve açılımlanan hayat tarzının mükemmelliğine tapınmanın resmi elden tabulaşması. Tabulaştırılması. Bu kurgusal tapınma duyarsızlaşan memleketi daha ne hallere, ne törlere oturtacak tabii ki görülecek.
 
Yine de ‘Yılmak Yok’...

‘Atı alan Üsküdar’ı geçer’ denir ama ilahi sinyal; bu kez Üsküdar’ ı geçemedi…

Hiç yorum yok: