1 Eylül 2020 Salı

OTOBİYOGRAFİ...

 OTOBİYOGRAFİ...

Otobiyografi okumak pek sevilmese de, aslında herkes birer autobıography yazarıdır. Kendi hikayesini kendisi yazan, kendi çapında çoğu çapsız yazar...
Dağınık dönem geçişlerinde veya başa gelmez denilenler geldiğinde, kendi otobiyografisini yazmak için yazar olunduğu anımsanabilirse işler bir çırpıda az biraz düzelebilir. Çünkü istendiği gibi yön verilecektir hayat hikayesine. Ve mutlu son veya trajik gelişim. Aslında bizzat herkesin kendi elindedir, kendi hayat hikayesi. Değerini anlayabilirlerse eğer.
Tek yapılacak ise doğru seçimler ve tek gereken otobiyografi okumuşluk tecrübesidir. Bilgece davranmaya da hiç gerek yoktur. Bilgi şarttır ama. Yani susuz saksıyı biraz çalıştırmak gerekir. Yeterli midir? Belki. Hiç değilse az biraz akıl. Çünkü hayat gülümsemez her zaman, bazen resmiyeti öne çeker. Ve birden çekilmez olur, tıkanır.
İnanılmaz derecede ihmalkarlık, emanete ihanet ve kaypak öfke nöbetleriyle kutlu düzen tersine dönüşür. Böylece kitlesel rahatlıkta bozulur. Keza kasa, tasa ve de ucuz hayranlık gitgelleriyle hayat otomatikman sağa sola somurtur. İşte o kısır döngüde iyi veya kötü ama akıl dolu otobiyografi yazarlığı acayip işe yarar.
Hafıza kaybı bile yaşansa hiç fark etmez. Esnemeler ve ertelemeler eğer gelip geçiciyse bir nebze daha iyidir. Sulandırmadan yeniden hikaye kurgulamak için ek zaman kazanılır...
Kardan zarar kaybedilenleri ve kara perdeli uğursuzluk penceresini unutmak pek doğru olmaz. Katiyetle unutulmaz ama birçok şey ya unutulmuş gibi yapılır ya da unutulmak isteniyor gibi. Zaten unutmak, unutturmak ya da her şerri hafızadan silmeyi becerebilmek meselesidir kara yazgı. Ancak bunu hikayenin kahramanına asla hissettirmemek gerekir. Bu edep gerektirir ve ediplik büyük marifettir. Hele ki formalitelere hiç aldırmamak ise mahirliğin en üst noktası...
Herkes aslında kaç forma kitap çıkarabileceğini kestiremediği hayatında, bir kez olsa dahi otobiyografi yazarı kesilir. Yazı kışı bir arada direkt yazıcı olunur. Sonbaharda ise kara yazgının kalemşörü. O andan itibaren kalem kırılmaz, kurşun kalem bile denetimi güç silahtır artık...
Kalenin surları yıkıldığında, hayatın üzerine sarsıcı anıların gölgesi üşüştüğünde ise inceden üşünür. Akıl da üşür. Hayatın karanlık bir yöne aktığı işte o an o üşengeç anılardan anlaşılır. Kararlılık bir anlık yalpa yapınca da işler arap saçına döner. Hokkalı hesap döner...
Yani herkesin hayatında kendini inandırdığı veya kendini aldattığı büyüklere hikayeler önemli yer tutar. Yerli yersiz, bilinci boşalmış tahliller, zembereğinden boşanmış tahminler ve sağlıksız önsezi ile 'nasıl yani' yaşanır. Ve de hayatın tarifi gittikçe zorlaşır. Hikayeler tahrif edilir.
Öznel hikayeler hunharca herkesin hikayesine evrilince de, hikaye kendine özgü hikâye olmaktan çıkar. İşte tam o vakit adamakıllı ve dostdoğru bir otobiyografi yazarının devreye girmesi gerekir. Aksi halde devreler hepten karışır, beyin yanar, kısa devre yaşanır, kamufle edilen ağır kusurlu kuryeler düz kontakla yürüyemez. Ve hiç bir sıfır piksel eleman bu sıralı sırasız çözülmeyi halledemez...
Yani düz mantık ısrarcılığıyla paslanmaz çelikten paten bile kırılır. Ve başüstü camdan buza düşülür. Çok bilmişçesine buz revüsünde paten kayayım derken, hayatlar kayar. İşte o hayatı kaymışlardan olmamak için hayata ufak tefek dokunuşlar gerekir. Kalın ciltli kitabına kayıtlar düşmek gerekir. Cibiliyetsizliğe canalıcı kanıtlar bulmak gerekir. Ancak böyle büyük düşüşün önü alınır, düşkünlüğe kısmen engel olunur. Yani deniz durulsun diyedir derin sessizlik, hançereyi delen her bir şey. Pek aldanmamak lazımdır yine de...
Elbette hiçbir sarsıntı basit değildir ve kolay kolay atlatılamaz. Atı yatı katı panik basar. Hatta hoppa dramın ucunda ölüm bile vardır. Haliyle herkes için her şeyin yoluna gireceği ve işlerin yolunda gideceği de şüphelidir.
Şüphe götürmez tek gerçeklik, metezori otobiyografi yazarının kendince, kendine özgü yargı belirlemesi ve yazgıyı betimlemesidir. Yani kendi kendine yeni hikayeleri kotarması, kinayeleri araştırıp hıyaneti bulması ve kontrolü asla kaybetmemesidir.
Zaten otocontrol bir kez delindiğinde, contalar yanar ve herkes için tehlike çanları çalar. Çarpılan hayatlar da bir bir delinir. Ve maalesef anlamlandırılmaya çabalanan tüm hikayeler en istenmez, hiç arzulanmaz biçimde sonlanır.
En sonunda ise kontür tedbir görülen otobiyografi, inceden inceye kontrolden çıkarak otomatik olarak kendini ve kendi otobiyografi yazarını da öldürmek zorunda kalır...
Böylesi otobiyografik son pek sevilmese de, zaten okuyanı da yok babında, çapı kadar çapsızlık hakettiği gibi tarihe gömülür...

Hiç yorum yok: