21 Eylül 2020 Pazartesi

TİYATRO

 HAYAT TİYATRO SAHNESİ...


Hayat, bol dekorlu bir tiyatro sahnesi. Sahneye koyulan tek perdelik bir tekst. Test edilen elde boş silah bir senaryo. Baştan sona karşıdakilerin anlamamasını sağlamaya gayret. Çünkü bazen boş silahlarla bile savaş kazanılır veya kaybedilir. O yüzden şeytan doldurur denir. Ve tiyatrallerde genel bir kural vardır; ilk perdede gösterilen silah, illa ki son perdede patlar...


Zaten son söz giderek ucuzlayınca, hayatın ederi bedeli pahalıya patlar. Tiyatro biletleri anında iptal edilir. Oyun gösterimden kalkar. Sadece tek kişiye veya bir kaç kişiye kapalı gişe temsil verilir...


Teminatı mezara kadar olan ama pazara kadar süren pazarlıkçı versiyon aldatmacası, vestiyere emanet edilen kara pelerindir. Sahibi bellidir ama etiketler karışır. Perdeler kalktığında burnunda altın hızma, yakasında yakut broş kara pelerinli görülür. Kara ve yıpranmış pelerin tanıdıktır. 


Gösterinin tanıtım broşüründe ise paradoksal ayrıntılar, gizli ithamlarla ters psikolojiye atıfta bulunulur. Kara kitaplara girecek denli kara...


Hayat püskürtme vernikle cilalanmış kitap rahlesidir. Eldeki en dolu silah, en doğru gayret,en sahici dost ise rahleye açılandır. Özellikle tiyatral boşlukları bu en hakiki dost ve ölümsüz gerçeklik doldurur...


Çünkü kitaplar asla ölmez. Doğar büyür gelişir belki yaşlanırlar ama asla ölmezler. Kitaplarda geçen ölüm iması bile iyi sahne yapıp yapmamakla alakalıdır. Ölümlü olmak ise mayasızlıkla ilgilidir. Hele hiç fayda görmediği savıyla havalanan faydasızlar loş sahnede ölümle kucaklaşırlar. Bir kucak dolusu kitapsız hayat...


Bir tiyatro sahnesinde, ölümsüz kitaplar üst üste dizilse gökdelen olur. Günler solar, geceler ışır, paslı çarklar dönmez. Patavatsız çark etmeler çarmıha gerilir. Ve hayat sahnesi, yeni baskısı olmayan kaçak kopyalarla umut tazelemeye yeltenir.


Sele, yele, ele kapılan mucizeler sahnesi, melanetler sahnesine dönüşünce eldeki boş silahı şeytan doldurur. Her slow müzik parçası yürek parçalar. Delifişek bir parlama olur ve figürler patlar. Mavi ipekli figuranın bedeninden saçılan gelincik rengi suyun içinde yok olur evren. Sahneden yayılan keskin barut kokusudur. Kızıla çalan yüzlere vuran nefti ışık, girdaba takılanları acayip korkutur. İzleyicilerin de kanı donar. 


Deliren ışık demeti altında asma köprülerden, asılmayı bekleyenler üstünkörü geçer. Üzerinde çalışılan planlar, provalar bir anda denize dökülür. Hayat dibe vurunca artık saçılan kıvılcımlarla körleşen bir karanlıktır hayat sahnesi. Ufuktan doğan güneşle, uzaktan gelen davul sesleri buluşur. Ve karanlık üçgene hapsolmuşluk tiyatral bir esinti sunar...


Tiyatro sahnesi hayatın içine doğan boşluk, genişleyen boşlukta tetiğin boşluğunu almaya zaman kalmama halidir. Kediyle kaplan hikayesinin zemine çakılması. Soyunma odalarından duyulacak denli bir çarpılmadır. Elde boş silah olduğunu çaktırmadan, verilen efektle tam zamanında tetiğe basma mahirliği. Hayatta kalmanın ve kazanmanın ilk hamlesidir. Sonrası şeytanın doldurduğunu seri halde hayat sahnesinde boşaltmak. Ve havada asılı kalan ise 'bu dünya boş' repliği...


Her şaşalı gösteriden sonra, gösterişli haller, atılan hava caka boş sahnede şifresini bırakır. Hayat arkasını döner, sahne selamını çakar. Çeker gider. Geride ışık çemberinin içinde dans edenlerle, kendini tutamayıp valse katılanlar kalır...


Perde, kadife perde aşağıya yavaş yavaş dökülürken, içi doldurulmuş ve biçimi bozulmuş sahne dolgusu soluk bir yüz, göz göre göre yüzsüzleşir...


Hayat sahnesinin tam ortasında, tiyatrallerden sakınmayan bir hayat yolcusu elde  boş silah kapalı gişe oynayan şeytanları bekler. Şeytan doldururla şeytanları doldurmak için.


Hayat işte, doldur boşalt manevrası...

Hiç yorum yok: