2 Eylül 2020 Çarşamba

HAYATIN ŞİFRESİ...

 

HAYATIN ŞİFRESİ...

 

Şifreli hayat yalandır, yavandır. Kitapsız hayatta öyle. Yavanlık hayâsızlığı azdırır. Haylaz adımları çoğaltır. Çapsızlığı hatırlatır. Çatlağı yaratır. Ve çatlak genişler, genişledikçe hepten kitapsızlaşılır...

 

Kitabın şifresi beyin arkası ham hayal dünyasının gerçeğe tersten akışını şifreler. Hayatın içinde kayboluşu resimler. Veya sarsak varoluşu...

 

Oysa hayatın şifresi tek bir cümledir; aynayı düz bırak, bakmaya yüz bırak...

 

Hayatın dönüm noktası ise çözülen veya çözülemez sanılan şifrelere endekslidir. Hayatın şifreleri tarih boyunca, teoride veya kitaplarında karşılaşılan bir sistemsel bütünlüktür. Pratikte ise yaşamak, ayakta kalabilmek için sürekli şifre kırmak demektir. Hayasızca, hayatı ve hayatın içindekileri kırmak değil.

 

O kırım yüzünden insanlık sürekli gizeme takılır. Daima sırlarla yaşar. hayatı doğru okumadığı için de daima dehşetli sırlar ile sınanır.

 

Yine de kitapsızlar, saklamak ve gizlemek temelinde bir hayat kurar. Kurgular kısa zamanda kuşa döner. Toptan kusur odaklı olsa da bile bile katlanılır. Ancak hayat vakti zamanı gelince onları toptan kusar.

 

Çünkü keşfedilmesi güç mesajlarla kıymetlenir hayat. Hayat kısa sürelik şahsen şahlanmak üzerine belki yükselebilir. Ama yükselme derdiyle, aşkın pik yapılınca şahsiyet kaybı yaşanır. Başa kakılan boş mesajlarla da düz mantık çöker.

 

Hayatın içine gizlenmiş öyle mesajlar vardır ki, en değerli kabullenilenleri dahi suçsuz yere dışlamayı öne çeker. Haytalığı hak gösterir. Boğucu hava değişik entrikalarla beslendikçe de hayatın şifresinin daha sık aralıklarla değiştirilmesi gerekir. Çünkü aynanın arka yüzünde şifrelerin can yakıcı, can alıcı hali de kendiliğinden güncellenir.

 

Hayatın mantığı ve felsefesi, şifrelerin bir bir kırılıp, gizemin ortaya serilmesi, gerçeğe ulaşılması olduğu unutulmamalıdır. Unutulursa eğer şifreler patlar, sırça saltanat çöker…

 

Önce sarımtırak ampullerden, en titrek olanları şifrelere göre sırayla patlar. Sonra peş peşe patlaklar artar. Doğan patırtıda loş labirentteki kitap rafları arasında kaybolmak evlâdır. Ancak evlayı, mevlayı hiçe sayarak yapılanlar bir başka kitapsızlaşma emaresidir. Ve bu embesillik boş baskılı sararmış yapraklarda görünmez biçimde yerini alır. Ve de hayatın şifresi kendiliğinden değişir...

 

Hayatın şifresi sıcaktan solmuş, keskin ayazdan buz tutmuş topraktan fışkıran çığlık olunca da kil vazolar kırılır. Çiçekler solar, güller kirlenir.  Kirlenişin şifresi tek cümledir; aynaya yüz bırak, güzele güz bırak...

 

Güz, gez, göz arpalığında hayatın yaratıcı gücü, en gözde halleri bile yutar. Yüzde tatlı eser bırakmaz, muntazam mihrabı harabeye döndürür. Sönük silik halleri yaşatır. Hayata ilham veren yanları törpüler. Yetişkinlerin gücüne gider, giderleri şifreler.

 

Ve herkese eziyet ile harami meziyet arasına sıkışan mankof manzarayı hiçbir şifre açmaz. Uçurum derinleşir ve genişler, tüm kodlar kırılır, arsızca pik yapan kollar kanatlar kırılır.

 

En çözülemez zannedilen şifreler dahi hayatın sunduğu, hayal kırıklıkları ile çözülür. Zümre zevat çözülür. Yapmacık ilişkilere dayalı gösteriş, cahil cesareti caka kitaplara tersten girer. Zordan itiraflar ve berbat sonlar en muazzam kitap gibi, muhteşem hayatları da bozar.

 

Bozguna aldırmadan hayatın tersine, kitabın tersine sinsilik ve tilki kurnazlığı daima muhtaçlık kovalamaktır. Anında sonunda muhtaç olmaktır. Tıpkı şifreleri bir bir kırılan hayatı aynalarda bulmak gibi.

 

Yüzde yüz yüzsüzlüğe hayatın şifresi tek cümleciktir; aynayı düz bırak, bakmaya yüz bırak.

 

Bırak gitsin...

Hiç yorum yok: