BU YILBAŞI, HANGİ YIL SONU, HANGİ YENİYIL?
Bu yılbaşı hangi yılbaşı? Ya da hangi yıl sonu? Hangi yeniyıl, hangi başlangıç? Bundan sonrasında konuyu bu minvalde iyice irdelemek lazım. Zaten yıllardır, özellikle son on küsur yıldır hep ayni meşhur martaval. Yılbaşı Hristiyan icadı, gavur adedi vesaire. Yetmez, yığınla mevcudu engelleme taktikleri. Tüm dünyada meşru karnaval hevesi, memleket havalisinde meşhur zehir zıkkım havası. Üstelik dünyayı koviti günler sardığından, köylerde kentlerde evlere hapis, matem havası...
Bu yıl sonunda virüsten korunma tedbirleri uyarınca, yılbaşı kutlanması açık havada resmen yasaktı. Çok görüldü gariplere ufaktan dağıtmak. Evet resmi yasaklarla ve mademci yasak savmalarla geçti gitti saatler. Ve daha ilk gün, ilk saatlerde vergi artırımları ve zam salmalarıyla girildi yeni yıla. Uyanılan furya salgın, layıkıyla iflas ifşası.
Yani bu yılbaşı neyin yılbaşısı, hangi mendebur yılın sonu, hangi kutsuz bayram ve tutuk seyranın yenisi, hepten birbirine karıştı. Kardeş sayılan, kardeşten ileri görülenler de kara toprağa verildi. Kısır döngüyle, kahır dünleriyle kepenk kapattı ömür törpüsü. Çok yakında töresi gereği dükkanlar açılır...
Eğer meğer, oysa buysa kestirimleri bir kenara, artık yılbaşı, yılsonu, yeniyıl bayramsı temaşası ile bir daha hiç gelmez. Hatta hoşbeş uğramaz. Çünkü bu kara son, çoğunluğun işine gelmezdi, karartma gecelerinde gelmedi, bir daha da gelmez. Gelirse de, haliyle umut getirmez…
Yani koviti virüse bağlanan bu yasakçı yılbaşıyla birlikte, memleketin yarısının uğurlamayı ve karşılamayı uğursuz bellediği bir gün de, umut yoksulun ekmeği yine unutuldu. İlk günden umuda böylesine ağır müdahale olunca elbette umuda yolculuk, daha da zorlaşır. Ve umut yenide zor uğrar memlekete, belki de hiç uğramaz, teğet geçer, transit gider. Hem de ne teğet geçme. Aynen koviti gibi, vur-kaç taktiğiyle ve çok can yakarak, canlar alarak...
Vurgun yolculuğu sürer, ilk günden bugüne, daha ilk çağlardan son çağ yangınına. Hem de yılbaşıların varlığı ve yılın yenisinin yarlığı bu kutsal topraklarda usul ve yöntemler dahilinde bin yıllarca kutlandığı halde. Hatta gideni geleni birlikte kutsandığı halde. Peki bu bitmeyen kin ve hainlik niye, hangi yılbaşına, hangi yıl sonuna, hangi yeninin kurulmasına? Bilerek veya bilmeyerek kurgulanan bu akla zarar karşıtlık niye?
Niye, elde kalan tapon mallar üzerinden tutmayan ince hesaba, haraç mezat satılan ussuz, usturupsuz adamsılar üstünden toparlanmaya çalışılan durum muhasebesine karşıtlık yok. Hele koviti mücadelesinde baştan sona, aşı tedarikinde dahi açık seçik gerileyiş tespitleri varken, niye yılbaşılara karşıtlık kadarı bile yok...
Hatta hemen yılbaşında, aynıyla vaki resmen dibe çakılmışlığın resmi besbelliyken, niye mevcut resmin arabının veya renklisinin, daima saklanması yönünde düşman kardeşler yakınlaşması sağlanıyor. Yani üç kuruşluk dünyada, niye ciğeri beş para etmezlerin ücretli veya ücretsiz, yılbaşı karşıtlığı seferber ediliyor. Seferberlik hazımsızlığı sonrasında, koca yeni yılda komple bayram havasında ucuza harcanmalara, memlekette yaygınlaştırılan emek ve alın teri ihanetine, emperyal işbirlikçilikle hıyanet işgüzarlığının senaryolaştırılmasına niye zerre karşıtlık yok. Zillet seviyesindeki bu kaypak kayıtsızlık niye?
Yılbaşından yıl sonuna, yeni yılda da yine şalterleri açanlar ve kapatanlar yanacak gibi. Lafta alınterinin kurumadan karşılığının verilmesi gerekliliğine tapanlar, yıllar yılı yılbaşına karşıtlığı dinden sayarlar da, dine imana sığmayan ve acımasızca sürdürülen kölelik devrine yeşil ışık yakarlar. Peki niye? Nasıl çoğaldıysa çoğalırlar ve niye dünyanın bütün acılarını sırf birkaç saatliğine unutmayı, metazori gülüp eğlenmeyi ve yeni yılın ilk ışıklarına kadarcık coşmayı niye dinsizlikle bağdaştırırlar. Bahsi geçen geçmeyen ama gittikçe artan sorunları en barışçıl biçimde haykırmak üzerine kurumlanmayı, yıl içinde bayram havasında hiddet ve şiddet barındırmayacak yönde sütliman karşıtlığı bile niye kafalarından geçirmezler...
Bu kafa neyin kafasıdır? Hangi yılbaşı, hangi yıl sonu kavgasıdır? Ve bu üfürükten düşmanlık niyedir, akılcı cevabı bulunmaz. Anca soruya soruyla cevap verilir. Hatta memleketin kanlısı, kavgalısı birleşerek, akıl ermez oyunları bir bir sahneye koyarlarken ve oyuncuların kimler olduğu besbelliyken niye kıllarını kıpırdatmazlar. Sanki işbirlikçi planlar dahilinde, yılbaşıları bahane göstererek içinde yer aldıkları Hristiyan icadı, gavur işi halleri saklamaktır mesele. Misli misliyle, kazanmak derdiyle yanıp tutuşurlar. İşte eksik aksak o tutku yüzünden bu yılbaşı, koviti bahanesiyle bir ilk yaşandı. Yaşandı geçti…
Yıl içinde yıl sonunda daha çok yasaklandıkça yasaklanacak önemli günler, haftalar ve bayramlar var. Yılbaşıları da. Her yıl yine yeniden yasaklanacak ve örgütlü hale gelecek bir türlü sonu gelmeyecek işler var. Şu memleketin başına gelmez denilenler bir bir, sözde büyük değişimle gelecek ve sosyalleşecek. Ve ilelebet, ses ve görüntü arzı maalesef mevcut merkezden denetlenecek...
Hal böyleyken, havaifişekli gecelere akın eskisi gibi olmayacak. Sembol meydanları izinsiz, barikatsız taksimleyenler de. Üstelik emre amele polis, on binlerce emre amade memur yasadışılık varmış gibi vazifedeyken. Hele koviti günlerinden beter günler kapıya dayanınca, bu yasaklı yılbaşı oyunu neyin nesiymiş bir güzel anlaşılacak…
Şimdi bu yerelden genele yılbaşı programsızlığına, evlerde esaretin yılsonundan yeni yıla taşan kısmına dair saptamalara karşı çıkılabilir. Çıkılır da, yılbaşı yıllar yılı yasak değil meşru, bayram havasında ve de resmî tatil. At izi it izine karışmış memlekette bu meseleyi kim kime, kim nereye aktaracak? cevap hazır. Biraz daha cesaret...
Önü arkası, öncesi sonrası, yüksek perdeden dün dillendirmeli marifet. Her şeyi idare et üzerine kurumlu; at sat, sanat sonat, kanat kanaat biriktir, gönlünce harca yalancı kanaatkarlığı. Haram helal boş verip, keseler, kasalar, torbalar doldurma bayramına, cılız alevli mum yakanlar, loş havayı hepten karartırlar. Öyle ki, gariplerin leblebi çekirdek yılbaşılarına da savaş açılır rastgele...
Yılbaşı denilen ne ki; her şey bir parça umut, bir lokma ekmek için. Yılbaşında olsun birkaç saatliğine yarını düşünmeden insanca yaşanması gerektiğini anımsamak. Hatta yeni yılda, eskisinde kaybedilmemiş onuru korumak ve onurlu kalmak için çaba. Çoluk çocuk eğlenmek ve sonra nasıl geleceği besbelli yeni yıla, umutla direnebilmek için hiç değilse zayıf enerji takviyesi. Eğer denildiği gibi durum gerçekten vahim ise bin yılların üretişine, insanlığın öznel değerlerine bilinçsizce bunca yabancılaşmak niye. Niye hep eksik yaşamak ve direnmemek, niye göz göre göre ölmek. Niye balla baltayla, baharla buharla aldatılıp uyumak. Niye paslı makinalara tüneyip şaltere şaplanmak, peşine din iman mezhep babında batağa saplanmak. Koviti çıkmazında işi daha da çıkmaza sürmek. Sürüklenmek. Niye?
Yandaşlara bol kepçeden aş dağıtanlar, koviti aşısını çoktan vurulup işkembeyi kübradan atanlar, sahte aşklarla yatanlar kalkanlar, kalıpsızlar çoğalınca ne varsa yok pahasına satanlar, oturup yılbaşından yıl sonuna dini nikâh tazelerler niye? Niye? İşte bütün mesele bu…
Zaten tekleyen iktidarları kaygılandıran asıl mesele kitlesel örgütlülük. Örgütlülükten amaç kendi amaçları ve ilkeleri dışında asla kullanılamazlık hali ve kendilerini kullandırtmazlık. Şu memlekette yılbaşı, bayram, seyran bahane. Asıl bozuk ekonomi ve hain koviti önemli. Direnci kıran ve adam kırdıran bunlar. Sonrası malum...
Sözde ilerledikçe, geliştikçe, uygarlaşıldıkça yaşam koşulları, çalışma koşulları daha da ağırlaşıyor. Kovitiyle bağlantılı eziyet daha da katmerleniyor. Ezen ile ezilen aynı mayadan tutturulmuş gibi önce hamur, sonra somun ekmeği bozuluyor. Sırasıyla elbette şiraze kayar. Kantarın topuzu kaçar. Civatalar gevşer, somun tutmaz. Çark dönmez...
Bu çarpık manzarada medeniyet denilen tek dişli canavar daha da canavarlaşır. Haksızlık ve çapsızlık patronlaşır. Ar perdesi yırtılır. Kar listesi ağır basar. Ve dahi hapı yutmuşluk baş gösterir. Ve usuldan yılbaşına düşmanlaşılır…
Böylesi sıradışı bir açmazda, on yılların biriktirdiği çıkmazda bu hangi yılbaşı düşmanlığı? Bu hangi yılsonu? Hangi yeniyıl hangi başlangıç sunusu. Sanki düşmanlığa sebep her devirde en çok ihmal edilenlerle, azgınca ikmal edilenlerin acayip ihlaller yaşaması. Bozuk para değerinde, değersizleşme. Zaten dünya başka yerde memleket başka yerde. Bambaşka...
Aslında her yıl sonunda, hemen yılbaşı öncesi etrafı, yeri göğü kuşatan ak kara bulutlar ve büyük yalnızlık. Baskın, yalnızlaşma ve plastik mühür. Demir tavında dövülür misali hasat...
İşte tam hasat zamanı, son on küsur yıldır, yılbaşı Hristiyan icadı, gavur adedi tezgahında vasat yakıştırmalar. Yetmez yığınla kösteğe ek, koviti destekli evlerde meltem havası...
Hangi yıl bu kadar, bu kadar katıksız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder