16 Ocak 2021 Cumartesi

PORTAKAL ÇİÇEĞİ KOKUSU...

 

PORTAKAL ÇİÇEĞİ KOKUSU...

 

Portakal çiçeği kokusu kokuların şahı, öncesiz sonrasız korkusuzluğun kokusu. Yaprakları sert bir turunçgilin, aromatik tılsımı. Aromatik uyanışla dört duvar tortusuna başkaldırı. Yüzleşmenin özü Adana'nın Roma'sında, geleceğe düşler kuran bir devrimci mahpusun, portakal bahçelerinden başlayarak, en masum anılarına yolculuğu. Yolculuğun can merkezine 'Portakal Çiçeği Kokusu'yla varış. Fonda Adana. 'Bir de Adana'yla doğuş...

 

Sarmal sanrı içinde yüzyıl kalmaya değecek kıvamda, devrimci onurun nişanı öyküler. Sımsıcak özel, sihirli ve fragrant. Sanki fragmantasyonu bir nebze olsun bütünleme girişimi. Kitap Kokusu’nu güçlendiren, yüzyıl kalınsa mahpusluğa dayanılacak o kokuyla, Portakal Çiçeği Kokusu’yla...

 

Portakal Çiçeği Kokusu ve Bir de Adana, geçmişte benzer yaşanmazları yaşamışlara veya okurlara portakal çiçeği kokusunu duyumsatan bir naiflik çerçevesinde, anılarda kalanı, gerçeğin öteki yüzünü içtenlikle anımsatma denemesi. Portakal çiçeğinin ıtırlı her cümlesini koklayanlara, devrimciliğin parolasını kodlama nezaketi. Hayata yeniden başlayanlara her şart ve koşulda, hatta falaka pahasına hayattan beş dakika kopartan başkalaşımı tüm açıklığıyla sunma cesareti. Açıkça artık aynı ben olmamak içgüdüsünü güncelleme gayreti...

 

Güncelerden süzülüp öyküleşenler, kesintisiz değişim, sürekli devinim, dönüşmek ve Portakal Çiçeği Kokusu sayesinde hayata tutunmak, mahpusluğa direnmek. Hayatın diyalektiğinden kopmamak...

 

“…Portakal çiçeği kokusu beni, yeniden mahkemenin dışına, portakal ağaçlarının tam ortasına uçurdu.  Hâkim kimlik yoklaması yapıyor. Askerlerin birkaç kez dürtmesiyle, başçavuşun sert uyarısından sonra anladım bunu. Onlar sordu ben bir şeyler söyledim. Gözüm dışarıda. Orada o tarlada…”

 

Yakın zamanlarda dünyanın en güzel köyünde, portakal ile tanışma faslı. Portakal küresine atılan her çizikle yayılan, o tarifsiz kokuyla sarsılan bir çocukluk. Ve daha çocukluktan başlayarak portakal bahçelerinde büyümek. Kapıaltı’nda bir kucak dolusu Portakal Çiçeği ve ruh ilacı kokusuyla, özlem ateşini yakmak. Ve mahpusluğa, mahirane direnmek…

 

“…Gözüm dışarıda. Orada, o tarlada. Oysa bu mahkeme çok önemli benim için. Önce idam, sonra müebbet cezalarım Yargıtay’da bozulmuş. Yeniden yargılanıyorum. Savunmamı büyük olasılıkla, bu bozma gerekçesine göre ayarlamam gerekecek. Ama ah şu portakal çiçeği kokusu. Duymuyorum bile onları…”

 

Beyni öğüten, kafatasını delen, aklı sulandıran sarı sıcaklar da çalışmak ve beton duvarlar arasında sıkışan mavi dikdörtgene hapsolmak. İkisi de dayanılmaz, büyük dert. Apansız ‘Sineklerin uçmaya, kuşların ötmeye korktuğu havalarda’ havalandırmanın tam ortasına düşen kırpık güvercinle ahbaplık. Pırpır çarpan o küçük, sıcak yürekle yarenlik kurmak. Kanadı kırılmışlar olarak portakal çiçeği kokusuna birlikte havalanmak.

 

Portakal çiçeği kokusunun ulaştığı sonrakiler, kitap elde hep birlikte volta atmaya vardıracak denli, bir zamanların ürkülen tehlikeli solculuk yoldaşlığı. Devrimcilerin eşsiz vicdanlılığı temelinde, insanlığın, onurlu duruşun flu fotoğraflarla perçinlenmesi. Silik anılarla paylaşılan aile özlemi. Parçalanışın zor tamamlanması. Denizler dalgalanırken, çağlayanlar çağlarken portakal çiçeği kokusuyla Çil horoza bağlanan haller. Sadece devrimcilere ait aşklar. Aşktan da üstün sevgiye saygı...

 

“…Bu hayasız gidişat durdurulmalı. Kocasının ve arkadaşlarının her gün eriyen bedenleri kurtarılmalıydı.. Bir gece geldiler. Karanlık yüzlü ve karanlık kalpli adamlar aldılar, bir dağ başına götürüp hakaret ettiler, tehdit ettiler. Bir daha karşılaşırlarsa sonu olacağını söylediler. ‘Kocam ölüyor! Onu düşünmek benim görevimdir.’ Dedi her seferinde…”

 

Yıllar yılı uğraştılar, ambiyansı bozmaya. En nefis esanslardan daha enfes, Portakal Çiçeği’nin aklı kuşatan mis kokusunu kirletemediler asla. Adana’da, memlekette, dört bir yanda. Mangal yürekle aşka savrulmayı da önleyemediler. Portakal çiçeği kokusuyla dünyaya dağılmayı da…

 

Okuyunuz…

 

‘Su Yayınları, Portakal Çiçeği Kokusu ve Bir de Adana, Mehmet Tepebaşı’.

Hiç yorum yok: