HEMŞERİM, YOLCULUK GÜNEŞE…
Ne güzel sorudur o soru. Ama gıcık da eder insanı çoğunlukla. Memleket insanı o soruya hayatında bir kere de olsa mutlaka muhatap olmuştur; Yolculuk nereye hemşerim?
Evet, gerçekten yolculuk nereye? Harbi soru. Kurucu değerlerin aksine her alanda her platformda değişim ve hızlı gelişim çağı yaşadı memleket. Özel veya tüzel her türlü yönetsel yapı komplike durumdan kompleksli durumlara düştü. Daima ileriye yol almak zorundayken duraksadı. Ve gerilemek gerdi alemi. Hangi nedenle olursa olsun asla bağışlanamaz biçimde, çağdaşlaşmayı bir türlü sağlayamayan bir memlekete döndürüldü şu garip memleket. Sonra o şaheser soru; yolculuk nereye hemşerim?
Önemi nereden geliyorsa geliyor, soru bu. Yanıtı kısa ve öz. Çünki bu kısır döngüde, doktrini çok iyi bilenler ve sık aralıklarla inceleyenlerin dışında kalanlar bile, artık Denizin bittiğini söylüyor. Artık tamam diyor. Bile bile suyun dibinde batık hazine arayanlar ise iğneleyici sözlerden kaçınmayarak, hala incili define çıkarma peşinde. Vurgun yeme pahasına sünger avcılığı...
Bir değişmez gerçeklik var aslında onlar da çok iyi biliyorlar; Bu kafayla yolculuk meçhule…
Meçhule kalkan gemide hala aynılık havası. Takası tımbırtısı, kaşla göz arası fikir yerine zikir, zihin yerine sinir, gündem yerine güncelleme. Eğer bu kez de ele geçen fırsatlar kaçırılırsa, esenlik uzun süre yakalanamaz bir daha. Yarınlara, geleceğe dönük tüm ilişkilendirilmeler, tüm sınıflandırmalar tutmaz. Hem de hiçe sayılan tüm saptamalar, hazırlıksız yakalanılan taşkın başıbozukluklar işi daha da zorlaştırır. Her açmaz hepten başa bela olur. Bu ‘pararealite’ sınıfta kalmayı da beraberinde getirir. İflası da...
İşte o zaman yolculuk nereye bir güzel anlaşılır ama iş işten geçmiş olur. Yalandan geçmiş olsun diyenler de sıraya girer. Biri çıkar sorabilir ama; bu kez yolculuk nereye hemşerim?
Resmi özel işlerlik ve işlevsellik bütünlemesi, salt dövize endeksli potada eritilirse anında şerle, her kötü şeyle yüzleşilir. Yüzsüzce katmerlenen sıkıntılar da geniş katmanları boğarcasına kucaklar. Ve kapkaranlık bir kısır döngüye hapsolur tüm ideler, idealler. İşte böylesi bir mahkûmiyete ve kararsızlaştırmaya acilen son verilmeli hissi yaygınlaştırılmalı. Mevcuda son verilmedikçe hep ayni zihniyet yine belirleyici olma özelliğini tekrardan kazanır...
Öyle bir tablo ortaya çıkar ki; Yolculuk nereye hemşerim? sorusu bile sorulamaz, sorulursa da suç sayılır. Savunu zorlaşır çünkü hazırcevap yanıtlanamayacak soru hazırdır; hemşerim yine yolculuk nereye?
On küsur yıldır yarışa kalkanlarca izlenen ve yürütülen siyasi süreç, yandaşlarını inceden kalına keskinleştiriyor. Diğer yanda karşıtlarını hiç teskin edemiyor. Yatıştıramıyor. Millet en azından çift taraflı baskıların kıskacından kurtulmak isterken, kılıç daha derine saplanıyor. Şaplananlar ise kendini hiç zorluk hissetmeden biraz kurtarıyor. Hepten kurtulmuş sayıyor. Oysa yerinden yurdundan, köyünden toprağından koparılmışların yolculuğunun mutlak kesiştiği bir coğrafyada her tökezleyiş herkesi ezer. Asıl ve nakil yurttaş durumunda salınmak ve barındırılmak yakın uzak her çalkantıda, patlayan serseri mayın gibi sosyal hayatı da etkiler. Bu zararlı etkileşim bir nebze de olsa milletin kanına dokunur. Sanki bunlar bilindiğinden önce siyaset sonra akibet güdülür.
Bir şeyin daha incelikle üzerine gidilir; Yeni yerleşim haritaları çizmek. Elde kanlı mürekkep sınır çizerek kurtarıcı rolüne soyunanların işi değildir yeni yol haritalarını kurumsallaştırmak. Niyetleri sadece dini ve dinamizmi siyasallaştırmak olduğundan nerede ne zaman patlayacağı belirsiz bir siyasi izlenimciliktir ortaya koyulan. O nedenle daha fazla zaman kaybedilmeden, bir arpa boyu ilerleme kaydedilemediği apaçıkken o meşhur soru mutlaka sorulmalı, elbette sorulmalıdır; Hemşerim, Yolculuk nereye?
Zaten ideolojisizlik ideoloji, ilkesizlik moda olmuş ve bu olgu yaygın hastalık gibi her platformda yaygınlaşmış ise soru yektir. Yekten sorulur. Yanıtı çeşitli ve renklidir...
Çünkü bu salgın aymazlık siyasete de, siyasi partilere ve siyasetçilere de bulaşır. En kötüsü de bu bulaşıklık, siyasi kurum ve siyaset kavramlarını da itibarsızlaştırır. Ve yine çok zaman kaybetmiş olunur. İşte her havalı açılımın, davalık çalımların memleketi getirdiği nokta belirsizliğin belgesi, bilmenin belgesizliğidir...
Bu belli belirsizlik ortamında, açıktan açığa gerçekleri kapatanlar da vardır, karartanlar da. Her doğru kararı yalanlayanlar da. Sözde inanmayanlar da vardır, özde inananlarda. Durumu değersizleştirerek boş bakanlar da vardır, baş bakanlar da. Böyle olduğu halde hiç bakmayanlar da. Ancak akla kara gün gelir görülür. O halde nicel değerlemelere aldırmadan, taban kitlelerin sahipsizliğini giderecek yarışın çakmağı çakılmalıdır. Zamanı gelince ki gelmiştir, en ideal yönetsel yapıyı inşa etme çabasındakilere yol verilmelidir. Çünkü sorumluluğunu bilen, nitelikli kadroların milletle buluşması şarttır. Ve sorulacak soru da bellidir; Yolculuk nereye hemşerim?
Madem mevzuu memleket, yanıtı da bir o kadar belli, kısa ve özdür; hemşerim yolculuk Güneşe, güneşe yolculuk…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder