YAZ GAZETECİ, YAZ
YILLARI…
Yeni yılda, içinde ayarlı
ayrıntılar gizlenmiş, ağır edebi bir dille ince eleyip sık dokuyan, belki de karakolda
bitecek, bilahare Silivri’ye selam gönderilecek, Politik formatta yazılara
devam edilecek sanki. Yaz gazeteci yaz yılları ve koviti günlerinin getirdiği
baskı, z…
Devam edecek çünkü
iyiye giden hiçbir şey yok. Hatta daha beter. Aradan geçen on küsur yılda tavan
ile taban arasındaki uçurum yıldan yıla gittikçe derinleşti. Pik dip arasına
hapsoldu ibretlik durumlar. Memleket saymakla bitmeyecek sorunlar yumağına
dönüştürüldü. Millet deyim yerindeyse can çekişir halde. Gerçekten gazeteciysen,
gel de yazma. Kapan hücrene…
Başta sağlık, eğitim,
geçim insanca yaşam her haliyle karmakarışık. Her yıl değişik uygulama, her yıl
çelişik yaptırım. Yediremese de yediden yetmişe millet isyanda. Koviti pik
yapmış. Ekonomi batmış. Döviz kanatlanmış hiçbiri yakalanamıyor. Övünülen,
halledildi denilen ne varsa dip yapmış. Siyaset dibe vurmuş. Açıkçası içinden
kolayca çıkılamayacak bir durum söz konusu. Sözde sırf istikrar stratejili, peşi
peşine seçimler yapılmış. Erkeni, yenisi kapıya dayandırılmış. Ama görülen o ki
kısa aralıklı seçimler de çözüm değil. Nefes alamıyor millet. Hükmedenler
sınıfının ise dini imanı para olmuş. Hâkim gözün milleti gördüğü filan da yok.
Düşündüğü de yok, hep herşey yalandan. Ya memleket…
Memlekette insani ve
toplumsal değerler yok sayılıyor. Her şeyin planlaması, önce kime ne kadar para
sağlayacak ölçeğinde yapılıyor. Sonrası para yığma, para sayma makineleşmesi.
Bu paragözlük Trakya ve denizlere kıyı kentlerde pek işlemiyorsa da kırsal
kesimde ve şehir gettolarında hala geçerli. Ayrıca çare bekler durumda
yaşayanlar, hala hızla ümmetleştiriliyor. Gizli plan hala yürürlükte ve yengeç
kıskaçlı.
Bu sinsi planın bir
kez daha baskın veya erken seçimde önü alınamaz ise ki, alınacak gibi görünüyor
veya kesinlikle alınmalı, millet ve memleket namına durum daha vahim boyuta
evrilir…
Çünkü geçmiş
seçimlerde alınmış tam desteğe bağlanan güçle ve yapay gündemlerle apansız yeni
rejime geçildi. Rejimi yerleştirme zafiyet göstermeye başlayınca, kurulan korku
imparatorluğu da yetersizleşti. Sanki bıçak kemiğe dayandı. Zor durumda
olunduğu apaçık. Giderayak işleyen fabrikalar demli keyfi çay ve savruk kur
arasında bırakılarak iflas ettiriliyor, peşine satılıyor ve kapatılıyor. Geniş
ve bakir araziler yağmalanıyor. Kamunun kar eden yerleri stratejik değeri hiç
düşünülmeden, kelepir fiyata devlet kredileriyle satılıyor.
Gün geçtikçe kötüleyen
durum süsleniyor, püsleniyor, cilalanıyor, kambur üstüne kambur biniyor.
Memleketin temel değerleri çokuluslu şirketler aracılığıyla, açık gizli tapu,
kimlik ve din değiştiriyor. Hala kimse tepki vermiyor. Her zamanki duyarsızlık
ve körü körüne tapmışlık hala zirvede. Yeter artık diyen ve yaz gazeteci yaz
babında yazıp çizenlerin de bir güzel üzeri çiziliyor…
Gel de yazma, memlekette
haksızlık hukuksuzluk, sevgisizlik saygısızlık, işsizlik açlık, ıssızlık
uğursuzluk, ihanetçilik namussuzluk, ahde vefasızlık tarihi kaypaklık… ayyuka
çıkmış, pik yapmış. Gel de sus, susabilirsen. Eğer bir kez daha yaklaşan erken veya
baskın seçim, bir ulusal kurtuluş mücadelesine dönüştürülemez ise bu menfi
tablo herkesi yıpratır. Zamanı gelince de yok eder. Millet kahrolur, memleket
yok olur…
O yüzden zerre taviz
vermeden memleketin kurtuluşuna, birlik tavrına tarihsel bir görev olarak
bakılmalı. Ocu, şucu, bucu bakılmadan bütünleşilip, umacılara karşı çıkılmalı.
Eğer bakılmaz, birlik olunmaz ve karşı çıkılmaz ise bu siyasal trend, rayına
zamansız çıkılan tren gibi milleti ve memleketi ortadan ikiye biçer…
Memleketi on küsur yıl
tek başına yöneten, yirmi beş yılla yakın yerel yönetimlerde krallıklar kuran, tek
başına aldıkları karar ve yaptıklarıyla memleketin üçte ikisini karşısına
alanların da artık deşifre edilme zamanı. Eğer yine seçilirlerse vay milletin
haline. Seçilmek uğruna her türlü alicengizleri mubah sayanlar, yine yeniden
iktidara taşınırsa vay ki vay memleketin hallerine. Daha nece trajikomik
sonuçlar doğar, Allah bilir…
İşte o vakit, vakti zamanı
gelince peşi sıra nice harnameler dizmek de şart olur. Karakolda, mahkemede,
Silivri tatiliyle bitecek yazılar düzmek de vacip olur. Realist gazeteci isen
gel de olası halleri şimdiden, yazma. Peki ne zaman?
Bu yaz gazeteci yaz yeni yılında o hallere, bu hallere aldırmadan dost
doğru karakolda bitecek yazılarla, olaylara parmak basabilmek baskın
yazarlıktır. Doğrusu, doğruları millete aktarmak cesaret ister. Bu harala
gürele arasında eşek arıları misali, iğnelerini bileyleyip hazır tutanlar da mutlaka
olacaktır. Memleket hayrına onlardan asla korkmamak gerekir. Her şeye hazırlıklı
olmaktır bütün mesele. Olmak veya olmamaktır tüm mesele…
Bu keskin duruş mangal gibi yürek gerektirir. Zaten
yasakçı zihniyetin yasaklı listelerine girmedikçe, karanlıkta beliren korku
inceden hissedilmedikçe, al beyaz bayrak açmalar da boşa gider. Korku dağları
beklerken korkaklık, millette karşılık da bulmaz. Memlekette kutuplaşmaların
yıldızlaştırdığı, ayrışmaların aynılaştırdığı ve oynaşmaların çeteleştirdiği bu
süreç son dönemeç. Dönemin, olan bitenin çetelesini tutmak en doğrusudur, tavır
da doğrudur, doğru da tektir…
Zaten o kızgın eşik, kazasız belasız atlandığında
kusursuzluk doğar. Kara kaplı kitaplar hep doğruları yazar. Dürüstleri kaydeder.
Politik veya edebi içerikli formatta tüm gizlenmişler bir bir ortaya dökülür.
Zamanı gelir, ince eleyip sık dokuyan ve ağır bir dille yazılmış karakolluk
yazılara da değer verilir. Kimin yazdığına da pek bakılmaz, anında kitaplaşır. Kutlulanır.
Şimdi bu yaz gazeteci yaz yıllarında gel de yazma.
Yazmak lazım çünkü, yaz gazeteci yaz nakaratında gizli memleket halleri. Devamında
son söz ve kesin karar nasıl olsa Milletin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder