YİĞİT MUHTAÇ OLDU KURU
SOĞANA…
Kısık ateşte pişen siyaset
korona virüs ile harlanınca, uyarına gelen her konunun bir şekilde soğana bağlandı.
Bağlandığı gibi dibi tutan siyasette çaresizliğini soğana bağladı. Sona üç beş
kala kuru soğan kuru, dolar kuruna endekslendi. Yani on yıllardan sonra rakamları
delirten boyutta büyüdüğü söylenen memlekette, ‘Yiğit muhtaç olmuş kuru
soğana…’ hali de başa geldi…
Başa bunun neden
geldiği çok açık. Gerçi soğan kardeşliğinin, patates kafalıları anlamamakta
dirense de, bir dörtlük yeter işin gerçek yüzünü görmeye, anlamaya; “Yoksulun
sırtından doyan doyana, Bunu gören yürek nasıl dayana, Yiğit Muhtaç Olmuş Kuru
Soğana, Bilmem söylesem mi söylemesem mi?”
Onca akıl yorulan projeler, üretilen planlar, tepeden tırnağa yapılan
siyasetin özü bu. Soğanın cücüğü edebiyatı…
Bir memlekette gariban
öğünü ‘soğan ekmek’ yemek bile lüks olmuşsa, soyup soğana çevirme üzerine
tezler yazılacak bir ortamdan geçiliyor demektir. Deniz bitmiş demektir.
Yandaşlarca dillendirilen yüz yılın kara mizah malzemesi ‘soğan lobisi’ millet
ve memleket üzerinde hedef şaşırtıyor demektir. Kuvvetle muhtemel bu sonuca bir
nebze de olsa kuru soğan lobisinin eseridir diyenler çıkacak demektir…
On yıllardır hükümetin
tarım üreticileriyle başı dertte. Veya üreticilerin başı hükümetin
uygulamalarıyla dertte. Mevcut iktidar başta fındık üreticisi olmak üzere, tüm
tarım ürünleri üreticisini yok saydığı için, tüm tarım ürünlerindeki
aracılık-komisyonculuk düzenine göz yumduğu içindir bu enkaz.
Yeni yılla birlikte
korona virüs bir yandan her gün yeni bir tarım ürünü üzerine zamklanan zamlar
sadece dış lobilerin kombinasyonudur demekle de olmaz. İthal et kurtul, dış
mihraklara akıl satmadır. Kazanç tekelde toplansın aşkıyla, bu kimin işine
yarar görmemekten gelmektir. Faiz döviz ekseninde var olanla idare etmek ise
her gerçekliği soğan yüzünden akan gözyaşlarına saklamaktır…
Oysa millet koviti
günlerinde, kuru soğana muhtaç. Ekiciler ekilesi tarım alanlarını ekmeyip kara
geçiyor. Çünkü ekip ekipman zarar ediyor. Durum vahim yani. Üretime destek
sıfır olunca, üreticiye de mazot piyasa fiyatı liraya verilince, ekim
alanlarında düşme yaşandıkça, pazardaki fiyatlar da zirve yapıyor. Bunu beyaz
tablolara bağlamak demek ise lobilere hizmettir.
Dökme soğanın kilosu ve
kalitesine göre ekonomi ayarlamak, gitti gidiyor ticaretidir. Taze patates kuru
soğana denk açlık yaygınlaşıyorken başsal ve bakansal düzeydeki siyaset,
spekülatörlerin kıskacında. Yeni uygunsuz teoriler düzmeye devam etmek milletin
umurunda değil. Soğanın kilo fiyatı üzerinden tıkanan siyaset akarını
yandaşlara açmak sürdükçe sürdürülüyor. İşte dert o dert…
Mevcut iktidarın
alabildiğine faydalandığı ve yandaşlarına paylaştırdığı siyaset akarı durmaya
yakın, soğan akarına bağlandı tüm mesele. On yıllardır iktidara destek olan
soğan siyasetçiler ve patates kafalar, soğan akarı ince hastalığına tutuldular.
Soğan akarı; Çürümekte
olan soğanlar üzerinde bulunan ve bu soğanlarla temas eden insanlarda deri
yangısına neden olan akar türü demek. Akar ve yakar bir durum yani.
Zambakgillerden tat almak ve tat vermek üzere kurulu bir doğal denge var
doğada. Giderayak o da bozuldu.
Bozuldu çünkü ‘Sakala
soğan doğramak’ tan yana olanların da sonu gelmek üzere. Kalıplaşmış ve genellenmiş zenginliğin de bir
sonu vardır elbette.
Her fırsatta memlekete
ince ayar çekildiğinden, soğanın cücüğünü de artık garibanlar yiyemeyecek…
“Yiğit Muhtaç Olmuş
Kuru Soğana, Bilmem söylesem mi söylemesem mi?”
EŞEK ARISI SİYASETİ VE
KOVİTİ…
Koviti günlerinde camdan
kuşlar diyarında canı gönülden arzulanan, beladan kurtuluş. Kurtuluş öncesi ve
sonrası, ‘Asyarap’ yani Asyatik artı Arabik eşek arısı siyat-seti ve siyasetçileri.
Havaya önce bir daire çizilir. Sonra akı karası, otu topu o dairenin içine
hapsolur. Zehirleyici iğneleri anca o vakit, hiçbir işe yaramaz. Zar zor
kanatlanmalar ve zer zır çırpıntılarla boşa geçer zaman. Zamanı gelince de
keskin uğultuları hiç duyulmaz. Eşek arısı siyaseti balonları bile kendi zehir
zakkum iğneciklerince patlatılır. Hal böyle olunca, vakit tamama erince de
realist siyaset nameleri çemberlerin içinde dertop edilmiş ve toplanmışlara
inceden inceye dehşet fısfıslanır. Kasvetli hava değişir…
Camdan kalpler
diyarında eşek arısı siyaseti her telden nemalanışın makbul ve mubah sayıldığı,
ibretlik bir masaldır. Masalcı, bindirme kıta eşek arısı siyasetçilerin, in,
hin, din merkezli milyonlarca kristalize insanın izniyle resimli tarihi
masallar kitabına madden ve manen kirlenişi resmeder. Elbette bu resmedilişin
arka fonunda korku müziği çalar ve forsu forsasında muazzam bir teorik birikim
aranmaz. Zaten gün ışığında kandille aransa da bulunmaz. Olmayan teorik
birikimin yalandan soyut işlere bezenmiş, çok özel programları hayata
geçirilir. Proje en azından kullanılan dil ve muhtemel arzulananlar itibariyle,
son on yılların moda siyasetini ve siyasetçilerini tesciller; Asyarap eşek
arısı siyaseti ve siyasetçilerini.
İşte o yüzden hani bir
deyiş vardır ya, ‘dilini eşek arıları soksun’, replikler yerlerde sürünür…
Sürümlenen şekliyle
din ile Asyarap eşek arısı siyaseti kol kola giriverince önlerinde hiçbir engel
kalmayacak, kalmadı zannedilir. Larvalar bile arı sütüyle beslenir. Asyarap
eşek arısı siyasetçileri din iman kuvvetiyle dere tepe dümdüz giderler. Oysa bu
körleme gidişatın sonu uçurumdur. Ve o uçurum çok geç fark edilir. Aklı başa
devşirmenin zamanı geçince da hazin son kaçınılmazlaşır. Çünkü gece
karanlığında karabasan gibi çöken eşek arısı siyasetinin, deniz ortasında uzak şehirler
yaratan aymazlığı geç de olsa anlaşılır. Ta ki deniz bitince anlaşılmış olsa da
anlaşılır.
Bu bitiş on yıllardır
anlaşılmasın diye kurgu siyaset bilim klasiklerine taş çıkartacak denli
densizliklere bulaşan eşek arısı siyasetçilerinin, sırlı gökler diyarından
görüldüğü cam gibi barizken, camdan biblolar diyarında tüm camlar buzlanır.
Buzlama yetmeyince beyaz camlar filmlenir. O tecrit edilmişlikle sürdürülür
kovansı yaşam. Yani fillerin tepişmediğini sanmak ile başlar Asyarap eşek arısı
siyasetçilerle baş başa kalakalmak. Çimenleri hiç düşünmemekle de başkalaşılır…
Bu arada hepten ortada
kalmışlığın payı ve paydasına korku düşünce de pembe düşler biter. Zamanı
gelince uyanılır. Ve bu sıra dışı düşkünlük kalakalanların bir kısmında tipik
tematik değişimleri tetikler. Modern toplum bilinci tam kentlerin tozunu
attırmak üzereyken, aniden saflaşılır. Çünkü eşek arısı siyasetin, cevval
Asyarap siyasetçileri en küçük fırsatını yakaladığında putlaştıran zehirli
iğnelerini batırırlar. Hayat felç olur. Neredeyse eşek arısı siyasetçileri
havaya çizilen dairelerden dışarı taşarak can havliyle önüne çıkanı sokmaya
başlar.
Camdan saraylar
diyarında aklın almadığının yaşandığı, dilin sustuğu, kulakların duymadığı ve
gözlerin donuklaştığı an, aklın sınırlarını zorlayarak memleketin en ücrasından
sokarlar. Zehirli iğnenin batmasıyla sağda solda ‘Sokma akıl bir adımlık’
denilse de her şey yolunda babında kullaşılır. Uyusallaşılır. Bir kullanımlık
periyotta eşek arısı siyaseti ve siyasetçileri yine adım ve adem şaşırtır. Ama
genel etkisi bu kez geçicidir. Lokal uyuşukluk verir.
Çünkü camdan kubbeler
ve minareler diyarında kısmen uyanma gerçekleşmiştir.
Velakin Asyavari eşek
arısı siyasetin Arabik siyasetçileri anca uyku sırasında defalarca sokarak
işlerini görürler. Ayrıca eşek arısı siyasetin uyurgezer mantıkla memleketi
getirdiği uç nokta ve bir tık ilerisindeki ucubeliğin keskin kokusu, Kıta
Avrupası'na yakın bölgeleri ve sahil kesimleri kendine getirmiştir. Buraları ne
yaparlarsa yapsınlar Asyatik artı Arabik eşek arısı siyasetçilerinin çabasıyla
etki altına alınamayacağı besbellidir.
Bu belirginliğin
kızdırdığı Asyarap eşek arısı siyasetçiler tüm suçu, kendinden başkalarına mal
edilerek ve edipleri ait olmadıkları yere tıkarak, şok sokmalarla kısmen beyin
ölümüne yol açarak, bedenleri felç ederek yine yeni eşek şakalarına meyil
ederler. Ama bu kez sanki tutmaz, tutmayacak gibi görünüyor.
On yıllardır bu denli
aşağılanmak Asyarap eşek arısı siyasetçilerinin sokmasından beter acı verir
olmuş olması lazım millete. Bu hissediliyor gibi. Memlekete bulaşan zehir
ölümden beter yasakçı kafaların ürünü Asyarap eşek arısı siyasetiyle
yaşamaktır. Bu reddediliyor. Bir de koviti illeti…
Temel haktır ama yaşamak
veya yaşamamak kararı Milletin…
YAZ GAZETECİ, YAZ
YILLARI…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder