KİM?
Kara kaplı lugatta kim, hangi kişi demek. Kim bilir kim, hangi kim? diye başlanır ve kimin kim olduğu çok çabuk anlaşılır. Gecikmişlik varsa da kim bulduysa onundur anlam ve mana. Kim kimdir? bir başka muamma. Ama kimsesizlerin kimi olmaktır gerçek. Kim sesini kesmezse karşısında beni bulur hali ise sahtecilik. Yani kimlik veya kimliksizlik, işte bütün mesele budur...
Mesela sahte mutluluğa mutilik, kim olduğunu unutturur, ortamı cennet sananlara. Orda burda sürüklenmeyi, ürkütücü şartlarda sürünmeyi bile ülkü sayarlara. Sağlık olsun diye geçiştirenlere. Saygın kişilikten kopanlara. Kim bilir ne kimliklere aktarım sağlamayı sağ kalmaya bağlayanlara. İşte bu geçimsiz hal doğru seçimsiz numaracılıktır. Ve asla yeni bir kimlik kazandırmaz. Bir karış boy, kaybedilen soy dışında.
Kim hangi oyunları neden oynadığını açıkça ortaya koyamazsa kimsesizler diyarına yolculuk başlar. Hatta kapalı gişe oyunda figüranlık dahi bulunamaz. Kime ne kibri ve kim olduğuna ihanet pulsuz bir zarf gibi çöpe atılmayı bekler. Gerçekten kim kime bir hayatın, ben kimim mahallinde kime ne gaflet uykusuna yatanlar, boşa yaşarlar. Aslı ne yaşarlar ne yaşamazlar...
Boş umuda tutunma acı gerçekleri bir bir tattıran ve kimlik bunalımına iten bir örgüdür. Temel öğütler dışına taşıyanların hayatları bu yüzden bir anda altüst olur. Kim yüzünden, değer mi? sorgulaması paha biçilmez değerde değerlerin kaybedildiğini bir güzel tesciller. Boş umuda kapılıp, sahte mutluluk uğruna hayatı yarıda kesmek ve ne idüğü belirsiz düşlerle sözde eksikliği tamlamaya çalışmak resmen kim olduğunu bir kenara koymaktır. Artısı koyulan olmaktır. Sonra minnet beklemekte çare olmaz. Artık kim himmet gösterir, kim özel testten alnıaçık çıkar bir diğer meseledir.
Meselenin özü hayallerde bile candandırılamayan bir kimliksizliği, kimlik edinmektir. Sorgulamaksızın sahiplenmektir. İşte bütün mesele budur...
Bu sorumsuzluğun mükafatı tüm yaşam boyunca, boynunda kim olduğunu unutanlar listesiyle dolaşmaktır. Ayrıca kim okur kim yazar endişesiyle, uyarı programına dahil olmaktır...
Kim son uyarı işaretini aldığı halde işi şirretliğe dökerse, kimse gözünün yaşına bakmaz. Devam eden olağanüstü ilgi ve alaka kesinlikle kesilir. Kim bilir acayip bir gümbürtü bile kopar. Ve tüm kendini bilmezler, kim olduğuna bakılmaksızın mutlaka hak ettiğini bulur.
Hele kim olduğunu asla umursamayanlarla, sahte benlik taslayanlarla kimlik alışverişi çok daha fazla can yakar. Bu kimliksiz iman veya kimlikli imansızlık dikkatle izlendiğinde sahte mutluluğu mutluluk sananlara eninde sonunda gerçek mutluluğun da ucu değer gerçekliğidir. İşte o vakit her ortamı cennet sananlar, bir anda cehennem kaygısıyla kararırlar.
Kim kimdir, kim kime nedir, kime ne? hoyratlığıyla esrikçe alınan kararlar ise ilahi sürgünün sürgüsüdür, ezrailin süngüsüdür...
İçi zehirli mantar, dışı cilalı ambalaj sahte mutluluğa arsız hayranlık, hangi kişilikte olunması gerektiğini de dayatır. Dahası artık kim olunduğunun da pek önemi yoktur. Şu bu o kadar. Bu gruptalık kim bilir yeni kimliğe özgü itibarsızlıkla, resmen kimliksizliktir. Hangi kim bu seyrü sefere razıdır, zaten kim olduğunu çoktan unutmuştur.
Unutkanlık Doğanın dirençli ve tertemiz yüzünde kimler geldi kimler geçti parlaklığıyla sonlanır. Paklayan parıltı hiç sönmez. Tarihin sarı yapraklarında yakınlaşılacak kimler kimler varsa da hiç gerekmez. Çünkü Kim kime ihanet eder, kim kutsal emanete hıyanet içindedir beş cent etmez. Kim bilir beş sente muhtaçlık günleri de hiç umulmadık anda kapıya dayanır.
Çünkü Doğanın değdiği dokunduğu her şey, asla kim olduğunu unutmaz. Her kaostan sonra da bu sayede yepyeni doğrucu kimlik kazanılır. Keşke daha çok değse ve dokunsa dedirten cinsten bir kimlik...
Kim kimin tezgahına gelir ve kim kin girdabına takılır, kim olsa böyle yapardı girizgahına sarılır. Hatta başka kim var ki numaracılığına. Fakat pansuman yetmez...
Elbette Denize düşen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder