26 Aralık 2016 Pazartesi

LEB DENMEDEN LEBLEBİ ANLAMAK; HALEP…

LEB DENMEDEN LEBLEBİ ANLAMAK; HALEP…
 
Leb denmeden leblebi anlayan ama leblebi yerine kavrulmamış nohut geveleyenler son günlerde tutturdular; Halep. Halep’te katliam var.. Türkmen ve Müslüman kardeşlerimize kıyıyorlar… Aç açıkta koyuyorlar…. Kış kıyamet topraklarından sürüyorlar…..
 
On yıllardır öz yurdunda insanlıktan, kardeşlikten ve Müslümanlıktan sınıfta kalındığı hiç düşünülmeden açılmış çadırlar, kurulmuş tezgâh; Zaman yardım zamanı. Halep yardımlarınızı bekliyor masalı.
 
Oysa Halep’te Müslümanı, diğer dinden olanları, Arabı, Türkmeni, Kürdü, her türlü çeşnisi sadece lafta İslami, dinci terör örgütlerinin rejim güçleri ile giriştiği ve sürdürdüğü savaşın bitmesini istiyor. Bitirilmesini bekliyor.
 
Çünkü egemen güçlerin parmak attığı Suriye’de altı yıldır iç savaş var. Çok canlar yandı, çok kan aktı, ahali bitti tükendi. Savaş bitsin istiyor. Ama emperyal sermaye bu kardeş, din kardeşi kavgasını yıllardır apaçık destekliyor. Suriye’deki sıcak savaş sürerken seyrine dalanlar, rejim düşecek hevesiyle rejimciler kaybediyorlar hayaliyle el ovuşturanlar, iş tersine dönünce dinci terör kendilerine de sıçrayınca, bitti bitecek görülen sınır ötesi savaşa dâhil oldular. Ve her şey sil baştan alevlendi.
 
Baştan sona Halep’te bir trajedi yaşandığı, çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere sivillerin büyük zarar gördüğü çok doğru. Söylenegeldi hep. Ancak bu trajedi yeni değil. Tam dört yıl boyunca dinci muhalif örgütlerin elinde bulunan Halep’te nece katliamlar yaşandı. Yaşatıldı. Bu yaşanan acılara ilişkin net bilgi akışına karşın gözler kapatıldı. Dayatılan hâkim ideoloji nedeniyle hep susuldu.
 
O suskunluk sanki bir yerlerden düğmeye basıldı ve ansızın vicdan meselesi seferberliğine dönüştü.Zaman Halep’e yardım zamanı…
 
Bu fakir millet buna benzer ne kampanyalar, ne kumpanyalar gördü. Gördü de unuttu. Millet dövize çevrilmiş yardım paralarının faize bağlanıp batan bankalarda sıfırlandığını da bilir. Sınır dışı insani yardım gemilerinde hayırseverlerin göz göre göre nasıl harcandığı da. Unutulmaması gerekir ama unutulur. Unutturulur. Halep’te unutulur yakında.
 
Eğer Halep’e yardım yapılacaksa,  insani yardım yapılması lazımsa, kentin rejim güçlerince geri almak için kuşatıldığı ve dinci muhalif terör örgütlerinden temizlendiği bir dönemde değil, acımasızca yakılıp yıkıldığı dönemde gündeme gelmeliydi. Daha en başta bölgede etkili tüm ülkeler ve o etkin ülkelerin kurum ve kuruluşları ‘Halep’e insani yardım koridoru’ açmalıydı. Daha o zaman yapılan her türden yardım çağrılarına kulaklar tıkanmamalıydı.
 
Nedense dünya son bir kaç haftadır sanki yeniymişçesine kendi kendini aldatarak, haber atlatarak Halep’te yaşananları canlı yayın izliyor.
 
Emperyalist dünya, Halep’te inisiyatif rejim güçlerine geçince timsah göz yaşları dökmeye başladı. Şimdi 2012 yılında Suriye iç savaşının farklı yollardan çözülebileceği dillendirilmeye başlandı. Resmen günah çıkartılıyor. Sözde aydınlar, ılımlı dinci âlimler de emperyal sermayenin muhalif güçlere destek verip, silahlı mücadeleyi başlatmasının, başka barışçıl yöntem aramayışının Suriye’de yıkıma neden olduğunu yeni fark ettiler.
 
Halep’te yaşanan trajedileri asla yok saymadan, göz ardı etmeden, hiç taraf tutmadan, en objektif davranarak bu günden yarına asıl sorumluların kim olduğuna kafa yormak gerekir. Hiç değil ise dramlara temkinli yaklaşmak gerekir. Hepsinden önemlisi altı yıldır süren savaş cehennemindeki Suriye bağlantılı Halep panaromasını iyi tahlil etmek gerekir. Yardım seferberliği başlatıp, yardım kanalları kurmak şu garip millete yakışır. Kendine yakışanı da budur. Elbette maddi manevi yardım yapılmalı ama asıl gerçeklerin ortaya çıkarılması için de çalışılmalı.
 
Zaten tarih yazdı her şeyi, sadece iyi okumak gerekir. Suriye'de rejim aleyhtarı protestolar 2011 Mart ortası başladı. Başlatıldı. Üç beş ay sonra hükümet karşıtı protestolar ülkenin ikinci büyük kenti Halep'e de sıçradı. Halep'in çeşitli ilçelerinde yüzlerce rejim muhalifi protesto gerçekleştirildi. Sakhour'daki bir gösteride iki protestocu güvenlik güçleri tarafından vuruldu. İki ay sonra Saadallah Al-Jabiri Meydanı'nda hükümet yanlısı bir gösteri yapıldı. Bu mitinge rejim yanlısı bir buçuk milyon kişinin katıldığı iddia edildi. Ve karşıtlık tırmandırıldı.
 
2012 yılı başlarında güvenlik güçlerine yönelik bombalama olayları arttı. Şiddet gündelik hayata girdi. Ve iki yıl boyunca rejim güçleri ile dış destekli dinci terör örgütleri Halep’te birbirlerine girdiler. Bu arada Halep'teki 1.000 fabrika talan edildi, çalınan mallar komşu ellere transfer edildi. 2014 Şubatına gelene dek muhalif İslamcı terör örgütleri Adalet Sarayı da dâhil Halep’in en önemli tarihi binalarını yakıp, yıkıp yok ettiler. Etmeseler sorumluluğu üstlenirler miydi? Üstlendiler…
 
Temmuzdan itibaren Halep'te ki çatışmalar ciddi boyutlara ulaştı. Sivilleri direkt etkileyen en yıkıcı yakıcı bombalamalar ile ateşli mücadeleye sahne oldu tarihi kent. Uluslararası insani kuruluşların tahminine göre en az on beş bin kişi öldü. Ayrıca iç savaşta Halep’in Dünya mirası eserlerinden Ulu Camii, antik kentteki diğer ortaçağ binaları, El-Medine Çarşısı'na ait bölümler tahrip edildi, harabeye çevrildi veya yakıldı. Ve tarihi kent tamamen İslamcı terör örgütlerinin hâkimiyetine geçti. Dört yılda ortaya çıkan acı tablo oluştu.
 
Şu garip memlekette nedense her şeye herkesten farklı bakılıyor. Çünkü akıllar ve gözler yanlı ve de yandaş medya gücüyle etkin biçimde doyuruluyor. Dolduruluyor. Manipülasyon olduğu apaçık stüdyo üretimi fotoğraf kareleri, videolar ve asparagas haberlerle milletin algısı ile oynanıyor. Meseleye resmen ideolojik bakılarak, Suriye’de meşruluğunu sağlamaya adım adım yaklaşan rejim güçlerine Halep üzerinden saldırılıyor, saldırtılıyor.
 
Halep’ten geldiği iddia edilen ancak Halep’te yaşananlarla ilişkisi olmayan görüntüler ve bilgiler pompalanarak bir potansiyel taban oluşturuyorlar. Bu minval üzere leb der denmez leblebiyi anlayan ancak sarı leblebi yerine kavrulmamış nohut geveleyenler her çürük hikâyeye sertçe tutunuyorlar; Halep’te katliam var, Türkmen ve Müslüman kardeşlerimizi katlediyorlar, rejim güçleri vahşet yaşatıyor…
 
Altı yıldan fazladır Suriye’de yaşananlara, dört yıldır da Halep’te olan bitene aldırmazlık birden bırakılıyor. Suskunluktan vaz geçilip, sanki istenen oymuşçasına güncel fatura rejim güçlerine kesiliyor. Yıllarca ötelenen insani, dini ve vicdani sorumluluk hareketlendiriliyor. Dini, ırki olabilir mazur görülebilir belki ama hiç te ahlaki ve vicdani değil milleti galeyana getirmek. Topla yardımını gönder sağlam kanallardan. Yardım topluyoruz mahlasında bahanelerle hala yalan yanlış siyaset gütmek ne için. Maalesef hala bu yapılıyor.
 
Bölgeyi kana bulayan "Arap baharı" aldatmacasına asla inanmayan, bu iş coğrafyanın haritası ile oynamaktır diyen ve işin ucu eninde sonunda herkesten çok şu fakir memlekete dokunur uyarısı yapanlara ve bu emperyal tezgâha karşıtlığını her fırsatta gösterenlere şimdi de Halep üzerinden baskılama var. Yıllardır Suriye'deki iç savaşın yalnızca kurşunlarla bombalarla yapılmadığını, çoğunlukla süzme fotoğraf, oynama videolar, senaryolu çekim kısa filmler ve uydurma haberler ile safların dizayn edildiğini söyleyenlere çevrildi ibre. Şu leb denmeden leblebiyi anlayan ama kavrulmamış nohutları leblebi görenlere helal olsun.
                                               
Öyle durup vurup, iç dış enformasyon operasyonlarını bilmeden, savaş plânlarının bu enformasyonlar üzerine kurulduğunu görmeden, göremeden veya görmezden gelerek çözülemez tarihi çarpıklık. Üstelik bilgisayar uzmanları ve hackerlar ile psikolojik savaş planlamacılarının birlikte çalıştıkları bir şeytan üçgeninde. Böylesine iç veya dış savaş pazarlanan bir bölgede her gösterileni doğru sanmak yanlışına da çok kolay düşülür. O yanlıştan ise sonradan yine yanıldık ve kandırıldık bağlamında sıyrılmak belki günü kurtarır. Ama ileride aklanmak güç olur.
 
Elbette dünya genelinde paylaşıma giren fotoğraf, video ve filmlerin Halep’te yaşananları gösterenleri var. Haberlerin bu güne dair olanları da muhtemel. Ancak çoğu eski tarihlere ait. Yani zaman çelişkisi var. Yer mekân durumu değerlendirildiğinde ise çoğunluğu Suriye’nin değişik bölgeleri ve başka şehirleri olduğu görülür. Yani içlerinde mekânsal açıdan Halep harici, Suriye, Yemen, Irak hatta sosyal medyaya pompalanan Mısır’da kurulmuş plato ürünü filmler bile var.
 
Özellikle son günlerde sosyal ve siyasal medyadan insanlık dışı zulümler içeren öyle paylaşımlar yapılıyor ki hem iki üç yıl öncesine hem de rejim güçleri ile savaşan dinci terör örgütlerine ait olanları var. Örneğin IŞİD’in 2014’te Halep’te 50 kişiyi katlettiği olaya ait fotoğraflar bile bu günün olayıymışçasına kullanılıyor. Özellikle “henüz anne karnında iken topuğundan kurşun yiyen bebek” paylaşımını söylemeye hiç gerek yok. İnternette kısa bir araştırma yapmak menşeini bulmaya yeter. Hele “Mısır İçişleri Bakanlığı’nın Por Said kentinde aralarında çocuk oyuncular, sahte ebeveynler, fotoğraf asistanları ile fotoğrafçıdan oluşan ve ‘Halep'te yaralılar ve yıkım' başlığında kurgusal fotoğraflar çeken bir ekibin yakaladığı” haberi işin nerelere geldiğinin göstergesi.
 
Yazılı, sözlü ve görsel medyadan, sosyal sanal medyadan, hemen her gün, en hafif şekliyle bir sürü yalan yanlış fotoğraf, video, film, yanıltıcı kurgu haber, şu fakir memleketin beynine beynine boşaltılıyor. Böylece hiç kimse az biraz düşünmeye bile gereksinim duymadan kendini istenilen biçimde olaylara kaptırıyor.
 
Şu garabete hiç dikkat edilmiyor bile; Halep’te devam eden çatışmaları bitirecek olan ateşkes ilan edilmiş, tahliye konusunda anlaşılmış, sivillerin ve dinci terör örgütü muhaliflerin tahliyesi için dünya kamuoyu karşısında sözleşilmiş. Ama rejim ordusu ile rejim karşıtı dinci örgütler arasında çatışmalar yeniden başlamış. Ve rejim ordusuna ait askerlerden keskin nişancılar tahliye olan zavallı sivilleri bir bir kurşunlamış. Ver ayarı, ver gazı.
 
Son tahlilde Halep’e yardım toplamak, yardım toplamak için çadır kurmak olur, olmalıdır da. Böylesine insani bir duyguya kim karşı olabilir, hangi hümanist karşı çıkabilir. Ama dün yok sayılarak, bu gün katliam var, vahşet var, kıyım var babında şu fakir millete yönlendirme yapılıyor ise ki yapılıyor, işte bu olmaz. Olmamalıdır da.
 
Leb demeden leblebiyi anlamak bazen doğruyu tutturmayabilir. Gün gelir leblebinin kavrulmamış nohut olduğu ortaya çıkar. Çıkacak da. O zaman kim utanacak… 

Hiç yorum yok: