“ DÖRT ARALIK MADENCİLER GÜNÜ” KUTLU OLSUN…
Madenciler günü, ocağa giren madencinin korunması temasına dayanır. Tarihte, baba gazabından kaçıp, madencilerin çalıştığı mağaraya sığınan Santa Barbara’nın madencilerce koruyucu azize kabul edildiği gün ile başlar madenciler günü. Efsanenin geçtiği mekânlar Anadolu’dur ve Santa Barbara İzmit’te yaşamıştır. Azizenin 4 Aralıkta mağaraya yerleşmesi o günden bu güne önce Anadolu’da daha sonrada Avrupa ve tüm dünyada “Dünya Madenciler Günü” olarak kutlanmaktadır.
“ Dört Aralık Madenciler Günü” nedeniyle “Bir avuç kömür için bir ömür veren” tüm madenciler ve tüm maden şehitlerine selam olsun...
Bin yıllardır zordur madencilik. Kolay ekmek yoktur ama kömürde emek en zorudur…
Şu garip memlekette madenci olmak ise zorun zorudur. Madenciler, metropollerin site kentlerinde kömürlükler olmasa da, kenar mahallelerde bile yıkılsalar da ‘kömürcü’ kalırlar ve oya devşirilmesi için kendileri gibilere dağıtılanlara sudan sebeplerle ‘kömür’ bile olurlar.
Kara elmas bu çağda çöldeki muhtaçlık ve vahadaki düşkünlük Bedevileşmesidir. Ve madenciler hiç yere işin fıtratı gereği sistemsizliğe kurban giderler. Kuşatılmış akıl duvarlarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına ise kara vicdan bulaşır.
İki arada bir derede özelleştirilmiş, yandaş para babalarına ve iktidar yanlısı medya patronlarına aktarılmış bol eksikli madenlerde neden ise dünyaya mal olan facialar yaşanır. Yürekler yanar. Asla unutulmayacak kara yas günleri şu garip memleket sayesinde madencilik tarihine yazılır. Tüm acılara karşın geçim uğruna madene girmeye çalışan diğer kara yüzlerin sıcağına hapsolur sebepsiz yere yiten canlar.
Kara elmas yolunda duvarlarda buz grisi aynalar çatlar ve deniz mavisi demir kapılar erir. Manyetolu mentollü akşam üzerleri gözü karalığa ve delici korkulara son verecek paydosları tam ağırlayacak iken gözler nemlenir. Kömür tozlu damlalar vahşi kapitalizm sergilenen kara kömür galerilerinde kurur. Facia vurur ve karanlıkta kömür karası tüm kediler leoparlaşır…
Oysa madenci baretindeki hüner dünyaya yön verir, madenciler en büyük devrimleri kazmasının ucunda saklayan ve yaratanlardır. Kara ekmekleri ise ekmeklerin en bereketlisi ve en helalindendir…
Bir an gelir bedavaya yitip gider hayatlar, söner ocaklar…
Madenci çaresiz ve perişan kalmak ve her daim sahipsiz arkasız yarım yamalak yaşamakla baş başadır. Vurgun yendikçe zikirle, şükürle, çarpık fikirlerle bağlanır yollar ve kara dehlizler. Sönen hayatlar birbirine bağlanır labirentimsi tünellerde. Madenin içi yanar, su basar, gaz patlar kömürleşir bedenler. Düşler kararır. Soğuk meyve depolarından beter, dipsiz galerilerden yayılır insanın içine içine işleyen korku. Kömür karası aydınlık yüzlerden, kömür karası akan gözyaşlarından nasiplenir külçe külçe altın istifçileri.
Kapkara duvarlara küçük görülen madencilerin dev gölgeleri vurur. Ve duman grisi kapılarda mentollü gün batımları ve kimleri ağırlayacağını kestiremez cellatlar bekler. Kara hava ana, baba, çoluk çocuğa kavuşmayı anında damar damar kömürleştirir.
İşin fıtratı gereği hayat morga beş varken, rüyalar simsiyah dehlizlerde kararıp kömürleşince, maden ocaklarından karanlık kömür katranı taşar sokaklara. Buz mavisi duvarlara isyan, akıl duvarına kara elmas, dil duvarına buz grisi, körler duvarına deniz mavisi, yürek duvarına kara vicdan bulaşır. Ve kara vicdanlılar kendilerini aklamaya çabalar.
Haritada bile yeri bulunamayan, kazma vurulan yerlerde yaşayanlara, yaşananlara, yaşanmazlara tümden duyarsızlaşan, nefis tutsağı olanlar için toprağın altı ocağın içi, yanmış, patlamış, canlar parçalanmış kaderdir. Kısa süren kederdir. İşin fıtratıdır. O kadar.
Madenci, bir lokma bir hırka uğruna, ocaklar dolusu ateşe, suya, sele kapılır ve toprak olur gider, mamacılar meseleyi nasıl yaşarsan öyle ölürsün misaline bağlar.
Ve aslı suçlu onları koruyamayan kendini azize sanan, ne dinden olduğu meçhul Santa Barbara’dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder