17 Ocak 2015 Cumartesi

“ ANKARA’DAN ABİM GELDİ, YETİNMEDİ ESENLER’E DE GELDİ…”



 “ Ankara’dan abim geldi. Yetinmedi Esenler’e de geldi. Esenler’de bir bayram havası var…” ama evdeki sorunlar yakın zamanda çok kolay çözülecek, İstanbul’da ve ülkede ki sorunlar ise öyle kolay kolay halledilecek, bitecek gibi görünmüyor hiç.

Görünmüyor çünkü “Ankara’dan abim gelince, yetinmeyip Esenler’e de gelince, Evde bir bayram havası esince, estirilince” abime yaklaşabilmek için başka başka abiler de, ablalarda geçmişten bu güne evdeki hesap çarşıya uymadı bağlamında dem vurarak, şirinlik yaparak noktasından virgülüne alışılagelmiş bir tavır ve tutum sergiliyorlar. Yakın tarihi bulandırmak ve sulandırmak siyasal zayıflığın göstergesidir ve bir okadar da kolaydır. İşin aslı çarşıdaki hesap çoktan şaşmış, dolayısıyla evdekine çoktan beri hiç uymamaktadır.

Bu uyumsuzlukta elbette birileri çıkar dostdoğruları yazar, zımbalar, dosyalar ve sunar. Sunuş öyle bir sunuştur ki, ‘yetersizliği eleştirenlerin, yetkinliği savunanların yönetime geldiklerinde hiç de farklı bir şeyler yapamadıklarını gördük daima’ diye başlar. Ve şöyle devam eder;

Sanki yönetim makamı yeterlik ve yetkinlik sınama veya yitirme ve öğütme ile özdeş bir makam. Öncelikler sırası şaşınca, özellikle de ideoloji sorun edilince karmaşa ve kargaşalar had safhaya ulaşıyor. Öyle ki ideolojik eksiklik ve tutarsızlıklar sorunu artırıyor, programsal gerilik düzeyine eriştiriyor. Bu gereksiz dönüşüm basite indirgendikçe, kolaycılık kabarıyor ve ilkelere dayanan bir pratiğin de önünü kesiyor. Tüm eylemlilikler teoride kalınca da yanlış tavırlı yaklaşımlar hız kesmeden güncelleniyor.

Örgütsel kademeler arasında sağlıklı bir iletişim de sağlanamayınca kucaklaşma gitgide zorlaşıyor. Gönülsüz zoraki bir barışmaya kapı aralanıyor sadece. Kadroların birbirini içine sindirmesi ve hoşgörülü yaklaşımlar da güçleşince doğal olarak faklılığı açıkça ortaya koyacak cesaret de yitiriliyor. Zamanla diğer partiler veya iktidar partisi ile asla eş tutulamayacak gerçekçi yol haritaları da ya çizilemiyor ya da çizilse de inandırıcılığını yitiriyor.

Sanki bir zorunluluk varmışçasına benzeşmeler üzerine bir siyasal edebiyat yukarıdan aşağıya geliştirilince güven de azalıyor. Bu küçük olsun benim kalsın babında göz yumma veya gerçekleri görmezden gelme alışkanlıkları ile ideolojik hatalara kayan çizgi de ısrarcılık ise tüm iyi niyetlileri canından bezdiriyor. Tüm bu aksaklıklar toplumdan uzak karar ve yönetim yapılarının belirlenmesini doğuruyor.

Bu günden yarına ivedilikle kendisine çeki düzen verecek bir özeleştiri bile yapılmayınca veya bile bile geciktirilince anında siyasetin bireyselleştirilmesi modasına uyuluveriyor. Bu gayri ciddi eğilim parti gibi parti olmayı da engelliyor. Her kurtarıcı vasfıyla gelenin nedense bu siyasal savurganlığa prim tanıması suretiyle sınıf bir yana, kitle partisi olma konumundan bile uzaklaşıldığı yönünde dert yanan bir anlayış hâkim oluveriyor tabandan tavana.

Tabanda düşünen, üreten ve devinen birçok kadro düşünce temelleri Marksist, devrimci, sosyalist diye nitelendirilip ayrıştırılıverince, ötekileşme ve yabancılaşma tavana doğru da yaşanmayacak manasına gelmez. En tepede ise bu dışlanmışlıkların tamirine dönük çaba ağırlaşınca, sorun yapılmaması, problem görülmemesi noktasında gizli ısrar sabitleştirilince kopuş hızlandıkça hızlanıyor.

Artık öneri yapmama, kenara çekilme ve yol verme katına itilen bu üçüncü yol ve dördüncü kuvvetin yerine ise parti eksenine tamamen zıt, parti tabanını iyice kayganlaştıran kim olursa olsun yeter ki gelsinler eklemleniyor. Kendilerine yer bulma açısından hiç zorlanmayan bu zümrenin aksine yılların emekçi partilileri ise yeni yetmelerin beslemelerince kurmaca kutsallarına sövüldüğü bahanesiyle düpedüz, güpegündüz horlanıyorlar.

Bu tersine akış ve gerisin geri sürükleniş aslında resmen nitelikli kadroların pasifize olması veya egemen güçlerce pasifleştirilmesidir. Ayrıca yıllarca aktif üye, pasif üye gerçekliğini dillendirenlerin niceliğe direnemeyişi kadro erozyonunu ve partinin güç kaybını getirir. Tabandan tavana popülist yaklaşımlarla gelişen bu karakteristik yıkım, iyice hakimleştikçe ezen azınlık kıvamına devrilir.

Yani aritmetiği temsil edenlerin nicel varlığı, niteliği temsil edenlere üstünlük sağlayışıyla parti gibi parti olabilmenin asıl ve tek koşulu da hiçleşir. Bu hiçe sayma kötü gidişi ve yalnızlaşmayı, parti içi seçimlerde önseçimsizliği ve katılınılan birçok seçimlerde de o bilindik tabloyu ortaya çıkarır.

Bu öncelikle bize ve ülkeye özgü aritmetik hatası nicel nitel ayrıştırması kapsamında tüm ilişkilerin sonunda başa gelen çekilir suskunluğuna ve peşinden alevlendirilen kızgınlıklara bağlanır. Sonra biçimlendirilen bu yanılgılar zinciri tüm kadroları ve parti bütünselliğini çıkacak her türlü tabloya kimsenin eleştirisi olamaz seviyesine indirger. Zaten kısmi yapılan eleştiriler de akılcı ve gerçekçi olmayınca, kayda değer de bulunmayınca hiçbir zaman özeleştiri mekanizmasının işletilmesine de gerek duyulmuyor.

İdeolojik, projeli ve anlaşılır programlarla donatılmış, geleceğe yönelik bilgilenmeler de taşıyan, eksikliği hissedilenlerin realist tamlamaları olan bir metod uygulanmadıkça, süreci taşımaya kim gelirse gelsin taşıyamaz ve aşı tutmaz.

  “ Ankara’dan abim geldi. Yetinmedi Esenler’e de geldi. Esenler’de bir bayram havası var…” ama evdeki sorunlar yakın zamanda çok kolay çözülecek, İstanbul’da ve ülkede ki sorunlar ise öyle kolay kolay halledilecek, bitecek gibi görünmüyor hiç. Görünmüyor çünkü “Ankara’dan abim gelince, yetinmeyip Esenler’e de gelince, Evde bir bayram havası esince, estirilince” sertifikalı saptamalar da aciliyet kazanır. Öyle ki, sen ben kavgası, adamcı, adamcılık, kayırma ve kayırmacılık, himayecilik çıkmazında imha edilen yıllara yazık diye başlar ve devam eder.

Tüm bu ve benzeri saptırmaların kıyım ve kıyıcılığı körüklediği kadroları canından bezdirdiğinden hareketle tam da siyasi olgunlaşma yaşında siyasi makam ve mevkilerden berhava edilmek ise başa gelen başka bir ağır kusur. Bu ince hesaplarla uğraşmalar araya yeni soğuklukların girmesini, toparlanamayacak kopukluğun çoğalmasını getiriyorsa da birilerinin dur demesi maalesef gecikiyor. Yine ve yeniden yapılanmaların tamamı alışılagelmişliğin aksine bir tutum sergilemiyorsa, ayni huzursuzluğu şimdilik içten içe yaşatıyorsa bu durum çok yakında parti hiyerarşik yapısını da kökten zehirler. Çok çok yakında ülkenin kaderini tayin edecek bir genel seçimin olması nedeniyle, kısa zamanda ülkenin en geri bırakılmış ilçesinde ve en büyük ilinde parti yapısını zedeleyen ve zehirleyen ne var ise bir bir gözden geçirilmelidir aslında.

Yoksa genel seçime kadar böyle gider, genel seçimden sonra ise nasıl giderse gider mantığıyla bu günden yarına kangrenleşen sorunları ister istemez taşımak ve mevcudu savunuculuktan kaçınmamak parti gibi parti olup, seçimler kazanmayı da başka baharlara erteler.

Baharın sonu ise hem kıştır hem de yaz…

Hiç yorum yok: