16 Aralık 2014 Salı

SÖZDE KATILIMCILIĞIN SONU…

SÖZDE KATILIMCILIĞIN SONU…

Kararan geleceğin aydınlanması adına tavır koymak kendine demokratım, yurtseverim, solcuyum diyen her bireyin asli görevi. Ancak her platformdaki eylemliliklerde suç olabileceği ya da suç sayılabileceği göze alınmalı…

Dışa dönük güven ve içe dönük özgüvenin hızla yıpratıldığı, sindirildiği ve yok edilmeye programlandığı bir zaman aralığındayız. Ülke gündemini elinde tutanlar, ülkeyi elinde taşıyanlar toplumsal düzeneğin işleyişiyle oynamayı kendilerine görev saydıklarından muhalifliğin her türlüsüne baltayı vuruyorlar. Devlet oligarşisinin içine yerleşen veya yerleştirilen mekanizmayla her canları çektiğinde her çeşit direncin üzerine yürüyorlar. Baltayı taşa vurma zamanı da yaklaşmış gibi sanki.

Çağdaşlaşmanın adresine uğramayan, koynunda devlet barındıran temsili demokrasiden nasiplenen ve nasiplendikleri değerleri göstermeyen ve görülmesini sertçe engelleyenlerin katılımcılığa ters geçişleri yaşanıyor son günlerde. Öylesine bir safkan tırmanış ki bu sonuçları neyi, nerede ne zaman harmanlar belli değil. Oysa bu kötü gidişatın küflü baskısı bir gün herkese ulaştığında son adres bellidir.

O halde yaşanılan ortak hüznü ve sancıyı giderici toplumsal projelerin hazırlığında ve emrinde olmaktan, barikat olmak, barikatlar kurmaktan başka çıkar yol kalmayacak gibi görünüyor. O yolun yolcusu olunacağı aşikâr ama suç ve suçtan sayılıyor artık. Yok artık demeye ne güç yetiyor ne de cesaret var sanki. Üstelik malum şüpheli sıfatına bir çırpıda yakalanma ve eriştirilme kolaylığı da hukuksal çerçeveye alındığından tüm öngörüler en baştan hiçleşiyor.

Dört denizin birbirine karıştığı şu coğrafyada en temel ve yasal haklar kullanılamaz, suçtan sayılır şüphelere ve saptamalarına dönüştürüldüğünden eylemliliğin her şekli fişlenmeyle eş değer bir hale davetiye çıkarmak demek. Zaten zaman oraya doğru akıyor, aktıkça bu mekanizma çok yakında seçimsiz de işleyebilir. Bu seçkide kayıt altına alınmış ama kayıt dışı sayılan her muhalif düşünce silsilesinden olmak ve aidiyet duygusu taşımak aidat borcunun ötesinde akla hayale gelmeyecek borçlanmalara ve nevisi bol bedel ödemelere kadar varacak bir rota çiziyor. Nefis şaşmış bir kere, bundan sonrası nefaset zedelnmesidir.

Dur demek bir anlamda hayat ile ölüm arasında bir yerde durmayı gerektirdiğinden, göğüslenmesi güç olduğundan dur durak bilmezlerin önü açılıyor. Ekran akran budalalığından kalıtsallaşan ne varsa birilerine hizmet ediyor. Hizmet etmeyenler ise sözde katılımcılığın sonundaki hesaplaşmaları gördükçe sıranın kendilerine yakınlaştığını açık seçik hissedebiliyorlar. Katkı, katılım ve katılımcılığın ağır kusurla ihlali ve kısır döngüsü bu günden geleceğe her türlü yöntemleri tersine çeviren önermelere vardırılınca ceryanın zamanı geldiğinde herkesi çarpacağı da iyice belirginleşiyor. Bu geniş zamanlı salvolamalar esinlenilen ve önemsenen tüm öznel nesnel değerlere sahip çıkılmasını da zorlaştırıyor. Öyleyse önünde durulamaz bu devir daim sekterliği ona buna operasyondur bana ulaşmaz ve bulaşmaz mantığı veya mantıksızlığıyla hafife alınamaz ve alınmamalıdır.

İlkesi programı olmayan, olsa da birbirine asla uymayan bu kendini tek yetkili ve en yetkin görme belirtilerinden ülkeyi kurtarmadıkça kurtaramadıkça iş zor. Açıklaması sonradan gelecek veya hiçte gelmeyecek, verdirilen ve verilen tek yanlı tüm kararlara gözü kara bağlılık ve tüm uygulamalara kör bakar bağımlılık ileride kişisel özgeçmişlere de sırım gibi işler. Aslında nitelikleri ve niceliği bir kenara bir kuş cıvıltısıyla başlayan ve sabahları karartan bu derinden sarsıcı kurmacaların iyice incelenmesi gerekir. Mutlaka o zamanlarda gelecektir ama şimdiden beli başlı hususları ve güncel gerçekleri suç sayılabilir olsa da gözden geçirmek bir gerekliliktir. Yaşamsal değerler açısından en önemli görülenleri bir çerçeveye oturtup, resme ayni paralelden bakmadıkça özde katılımcılığın ilk nüvelerine ulaşılır. Özellikle gelecek için en yararlı olacakların seçimi gözetilmedikçe oluşan tabloya bakmaya yürek de dayanmaz.

Merkez organların yetkilendirdiği kurulu düzenin gecikmeli duruşlarıyla yapılanlar bildirgesi ne olursa olsun aykırı açıklamalardan nasibini alır. Alır almasına da bu ne kadar yazılara ve makalelere yansır örneği ortada. Öyle ki vaatlerin ve naatlerin keskin doğrultusunda gedik açamayacak kadar daralmalar yaşanır. Bariz etkenler ve sıcak etkilenmeler etiket yarışına konu mankeni olur. Bu podyumdan yıpranmadan yıpratılmadan arzı endam edip inmek iyice güçleşir. Bu alakasız değerleme ve değerlendirmeler neticede manifestoya uygunluk bağlamında asla ele alınamaz. Ve önemli günler ve haftalar dahi asla tartışılamaz ve tartıştırılmaz.

Bilinmeli ki katılım katılma ve karşı duruş yasalarla belirlenmiştir. Kuralları olan bir eylemliliktir bu kavramlar. Ancak kısıtlandıkça ve yasal zorluklar çıkarıldıkça ilkeler de ülkeler de kilitlenir. Hangi sorun saptanırsa saptansın sonuçta çözümlerde de sapıtılır. Veya bu kavramların içini boşaltan hangi temel yöntemler uygulanırsa uygulansın kabul görüp görmeyeceği de meçhuldür ve zamana bağlıdır. Negatif bir sonuç almamak için doğrucu davranmak esastır ve acil gerekliliktir. Pozitif bir sona ulaşılmış veya yaklaşılmış gibi davranmak ise yanlışta ısrar ve boşa inattır. Yanılışlar ve yanılgılar ise bir başka gerçekliği tetikler.

Şimdi kim ne derse desin realite budur; tüm dünyada sol kazanacak veya ağırlığını hissettirecek, dinamizm kazanacak güven tazeleyecektir ve tazeliyor da. İşin gerçeği şu garip ülkede bin bahaneler bulunarak hissettirilmese, önlenmesi için yoğun çaba ve gerekçe ortaya koyulsa da işleyiş ve akış bu kanalda. İktidarda ve iktidara uzayan yoldaki çetin çekişmelerin ayyuka çıkmasıyla, ciddi yakınlaşmalar yalpaladıkça bu gerçeklik iyice ivmeleniyor. Sol şart. Örgüt yıpranmışlığı ve kısır tartışmaları bir yana koyacak ülke solu tüm danışıklı dövüşleri boşa çıkarır. Ülkeyi de düzlüğe.

Artık şu son günlerde yaşananlara bakıldığında sözde katılımcılığın da sonu gelmiştir diyenler artacaktır. Kurulu veya kurulacak tüm platformlardan sızan değerlendirmeler gösteriyor ki, Kararan geleceğin aydınlanması adına tavır koymaktan çekinmeyecek, kendine demokratım, yurtseverim, solcuyum… diyenler eylemliliklerinin suç sayılabileceğini de göze alarak olgunluğa ulaştıkları zaman eğilmez sanılan eğilimler sola kayar.

Gerçeği görme ve gösterme, halkların isteklenmesini anlamlı bir çaba ile toplumsal bir katılıma dönüştürme meselelerin çözümlenmesidir ve bu tavır demokrat, yurtsever ve solcu olgunluk gereğidir…

Hiç yorum yok: