5 Aralık 2014 Cuma

KUSUR…

KUSUR…

Bir toplumun kusurları, kusurlara çözüm bulacak kişiler ve kurumların kusurları ile örtüşünce bu örtülenmişlikten tarihçiler için çok iyi malzeme çıkar.

Ve şöyle başlar ilk paragraflar. Kusurlar kurumsallaşınca eksiklik ve noksanlıklar artar, arttıkça da toplumun kusurları ile yüzleşilmiş olur. Çünkü yol verilmiştir bir kere sorgu sualsiz kusursuz sanılan kusurluluğa. Ve bu yollu yolsuzlukta hayret ile muhabbet mertebesinde kendi kusurunu görmezden gelmeler ve görmezden getirmeler sıklaşır. Aslında tarihe malzeme olacak bir gerileyiş mukaddesleştirilmiştir. Bu gerilmiş, genleşmiş sözde mukaddesatlılık nihayetinde gereksiz ihtiyaçları zorlayan bir manasızlığı büyütür arka bahçelerinde. Ve ortama uymayış aczi görmek olarak algılanmaz, azameti kıskanmak olarak adlandırılır. Kusur kusur üstüne büyür karanlık kusursuzmuşçasına.

Bu savsamada kumral kadife zevkler aralıksız dönüşler yaşatır sahiplerine. Zencefil kokulu akşamlarda genellikle ciddi sarsıntılardır akıllarda iz bırakan. Yapanın yanına kar kalmaz ama nice depremler yaşanır ve iddiaların tümü ipotek altına alınır. Bu göz altındalık dur duraksız iyi niyetliliği ortalıkta yersiz figanlar koptukça yalpalatır.

Herkes söyler ve bilir, toplumlar geçici heveslerine ve karakterine uygun biçimde yönetilir. Bu devranda kurumların kendilerine özgü bir devirselliği yoktur. Zamana ve yönetene göre çark eder çark. Sadece belli zamanlarda kökten değişmeye engel olmak için vardır dişleri, dişlileri. Veya yakın uzak tarihçilerin hesaba pek katmadıkları bir olgudurlar. Kanunlar ve kurumlar teker teker irdelendiğinde merkeziyetçilikten doğma sakıncaları da faydaları da vardır. Ancak sadece yönetenler lehine fayda sağlayan bir özelliği taşırlar birim birim. Fakat bu demek değildir geçmişin tüm kurumları ile kavgalaşmak ve kurumların altını oymak. Kusurlar birbirine eklendikçe milletin tercihi bu yönde tarzlı farzlı kurumları zedelendikçe zedelenir. Yerli yersiz oraya buraya sıcak temaslar da devrimcilik değildir.

Bir toplumun kusurları, kusurlara çözüm bulacak kişiler ve kurumların kusurları ile örtüşünce, bu örtüşme sınıf temelinde başlayıp çıplak kralları kurtarma çabası ile sona eren bir sinir ölmesi doğurur ve bu doğum tarihçiler için çok iyi malzeme olur.

Ama yağmurlar suyun rengini de izini de silemez asla. Suya yazılsa da su gider yazı kalır. Güneş kuşları uçamayınca önce düşler kırılır. Sonra dişler. Akıl duvarında oluşan narin çatlakları samimiyetin yetisi perdahlar. Ve dökümlü şelaleli pınarların başında şekerleyenlerin ağzı tuzlanır. Uslardaki hücre kayıpları usluluğun ilk ayağıdır. Adımlanıldıkça sarpa saran yollarda hatalara düşer nakıs faniler. Amaç alemleri kazanmak iken daha dünyada bütün davalar kaybedilir.

Kemal’de kusur aramak, noksanlıklar bulmaya çalışmak, çalakalem hata aramaya çabalamak açık kaçık bildirimlere kadar tırmanır. Nakkaşın işine su katmaktır bu tırmalamalar. Ve idraki yerinde irade dışı muhalefete delalettir bu sözde kusur yaftalamaları. Oysaki hayırsızlığın mükemmelliğidir tarlaya ekilen. Bılgınlık kapladığında hasadı bir bakılır adı sanı duyulmamışların borusu öter. İşte o vakit kimsenin hakkını yemeden, çiğnemeden diplomasiyi, siyasileri ve siyaseti bir kenara koymanın zamanıdır. O zaman hizmete hizmetkâr tavrıyla talip olup, patronvari tavlanıp hezimeti getirenlerin kusurları Kemale ermişlikle hiçbir âlim cari işlerle uğraşmaz eleğinden geçirilir. Resmiyeti olmayan her resim karesinden çıkanlarla çıkmayanların cebelleşmesidir o vakit sahne alacak olan kusursuzluk piyesi. Payesi ise sabredenleredir.

Kusur malum olduğu üzere sınırsız, hadsiz hesapsız mal kazanma arzusu ve hırsı gönülleri milim boşluk bırakmadan kaplayınca arttıkça artar. Kusurluluğun kusurla giderilmeye çalışıldığı bir kakofoni teslim alır kusurlu kişileri ve kurumları. Ve her kara resim karesinde poz vermişler ile dolar albümler. Çünkü kusurlar kusursuzluğuyla övünenlere kaşla göz arası, kanla can arası, etle tırnak arası kene gibi yapışmıştır. O saatten sonra mukabele ruhu yiter, ruhu dünya malı ilgisi ruhsuzlaştırır.

Kusursuz olmak ve güçlü kalmak, sinirinin şerbetini sindiren, kızgınlığının şiddetini dizginleyen, tamahkârlığının dozunu ayarlayan, toyluğunu adamlaştıranların uhdesindedir. Elbette insanın dörtdörtlüğü azdır veya yoktur. Ancak bağışlanma ve af gecelerinde idrak zayıflığına düşerek el açarız aklanırız hevesi kandillerin fitilini de karartır. Çünkü aklı ve kalbi tırmalayan bu dünya koşuşturmacasın da kusurlara akıldan uzak muntazamlıklar ayarlamak en büyük ayarsızlık ve en ağır kusurluluktur. Gereğinden çok kusurlara düşüldüğünde, hele işler daha da aceleye getirilirse işte böyle ecele davetiye çıkarılır.

Marifet Kemal’e ermek ise delaleti en yakında aramaktır mesele. Düşen düşerken de tarihçilere malzeme, düşmeye konu olup, tarihçileri bir kez daha şaşırtmamaktır maharet. Vasıflılık varsıllığı kovalamak, varsıllık vasıflanmak olunca kusurdan kurtulmalar da zorlaşır. Kendine dönecek sözlerden sakınılarak atılan her adım, ruhu zedeleyen şaklabanlıklara tokadı şaklatır. Ve kusura kulp arama kalpazanlıkları prim yapmaz. İşte bu girdapta baskıcı tavıra boyun eğmemektir hüner.

Kişinin kusurdan arınmasının yolları bellidir. Kurumların kusurdan arındırılmasının yöntemleri de bellidir. Böylesi belirginlikte belgelere sızan kusurların kusurlusu olmak ve tarihe öyle malolacak olmak nakısalığın daniskasıdır maalesef. Geçmişten bu güne tüm tarihçiler ellerine malzeme verildiğinde durumu nakısat tomarı sözde hakikatı hakikata ekleyerek, para tomarları saçarak bu zülden üzülmeden kurtulamaz diye kaydetmiştir. Çünkü zir zilleri çaldığında ve her yalnızlık devresinde ilmi tetkikler tetiklenir ve bilim evrelenir.

Bir toplumun kusurları, kusurlara çözüm bulacak kişiler ve kurumların kusurları iyice incelenmeden, irdelenmeden ve değerlendirilmeden kusur arama tarihçileri ile kusur örtme tarihçileri kusursuzlukta örtüşünce, tüm kusurlular uyarıları dikkate almadığından hazımsızlık eseri ıssızlıkta bir adım dahi atamazlar ve tarihe çok iyi malzeme olurlar.

Ve şöyle veya böyle başlayan ve ilerleyen paragraflar tek cümle ile sonlanır; ‘Her ne kadar sürçülisan ettiysek affola’…

Hiç yorum yok: