11 Aralık 2014 Perşembe

EKRAN AKRAN SALTANATI…

EKRAN AKRAN SALTANATI…

Olup bitenleri ekrandan görüp anlamadan, bilmeden akranlaşmak son yıllarda acayip kolaylaştı ve moda oldu…

O ekranlar ki herşeyi doğru dürüst korkusuzca yansıtan çizgiden koparıldıkça zenginliğe ulaşmanın en basit yolları yeğlendi. Kur kendi ekranını ve akranlarını yarat ve yaşat. Yetişkinleri sıkıya düşüldüğünde çocuk belgeselleri ile oyalamak da yayıncılıktan sayılınca ekran akran bağlamında yayıncılığın da cılkı çıktı. Bağımlılığın da suyu çıktı.

Derme çatma, izne tabi ve izin verildiğince çat kapı toparlama haberlerle saydam bantlı haberciliğin tütsülediği türdeşler çelik tavlı miğferlerde kocaman delikler açan yolsuzlukları son sürat aklama derdine düşünce, ekranların camı delindi…

Zaten ne zaman önemli bir şeyler gündeme düşse ve üzerine bir şeyler söylenecek olsa birileri freni koyar. Biri diğerlerinin diğerleri birilerinin peşinde bir sürek avı başlar. Başlar başlamasına da tüm güvenli alanlar tekinsizleşir. Ve artık kimse kendi evlerinde ve kendi yerlerinde bile güvende olmaz. Ekran akran çatışması işte budur.

Ekranların tamamına yakını akranlarını tuzağa çekip her şeyleri tamamen unutturacak şekerleme tadında programlarla ahaliyi oyalar ve programlar. Ciddi tehdit olarak görülenler takımın en iyi oyuncusu olarak sevilenlerden olsa da, panolarda yakışıklı güzel fotoğrafları kullanılmış olsa da gün gelir tasfiye edilir.

Bir sosyal içerikli toplumsal filmdir aslında çekilen. Kendi sıkletinde olmayanlarla dövüşü maharet saymak, mahalle kabadayılığını mahalle kültüründen görmekle tüm belaların yok edileceği sanılır. Ama yağma yok film öyle gitmez ve bitmez. Ve tüm olup bitenler yeryüzünde büyüklük taslayanların ve tasmalananların kolkola yürümesi ile şekillenir ve ekranlardan akranlara taşar.

Oysa “ sen ne yerleri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin “ uyarısı içten içe bir daralma hissettirir ama başrolü ayarsızlar ve sahte kuvvetlendiriciler  zil çalıp oynar. Hal böyle olunca ekran akran karartmacasında renkli kolor türünde film üstüne film çekilir. Türdeşliğin eşliğini eleştirmek kolaydır martavalıyla sürdürülür replikler. Bu bilinmeyenlerin nasıl öğrenileceği, yanlışların nasıl düzeltileceği belirsizliğine alenen darbedir.

Olup bitenleri ekrandan görüp anlamadan, bilmeden akranlaşmak son yıllarda acayip kolaylaştığından ve moda olduğundan tüm beşeri hisler süfli duyguların tutsağı olur…

İşte böylesi bir ekran ve akran kurmacasın da kurulmuşlar ve kurumlanmışlar ile asla tartışılmaz. Tartışılsa da netice gelmez. Hazirun ekran başına huzurla kurulduğundan insanı ve insanlığını unutan bir mahlûkat olur baba lafı misali. Gerçeğe varmanın işleyişi kesintiye uğrayınca, gerçek varoluşun yok olduğu insanda ancak psikolojik rahatlık sağlar ekranlar. Ve bir renkli cama dönüşür yanlamış ekranlar ve uslu ulemacık akılcıklarıyla kasılır, kısılır kalır akranlar.

Kâinatı gezip dolaşıp dün öldü, bu gün hasta, yarın doğmadı akıl darbelerine maruz kalmak yerle bir olmaktır aslında. Güzellikler doğmaz kuşkusuyla yeryüzü gerçeklerinin tersine uhrevi tanıklıklar da beş para etmez sonra. Ayrıca dost, düşman, ateş, hastalık ve bilim karşıtlığı asla küçümsenemez, küçümsenmemelidir. Ve elbette büyütülmemelidir de. Her dertli insanın önce aklı dumanlanır, sonra sakinleştirici ve sakinlik özellikleri sakatlanır. Bir bir yok olur insanlık nüveleri. Zalim zırhını o demde çıkarma eylemliliği baş gösterse de verilen avanslar kaderi tersine işletir. Kederine yenik düşmek işte budur. Ve değme mazlumlara taş çıkartırır ekranlar. Ve özel koruyuculuk duyguları ile gem tutarlık akranlıktan ekran komikliğine dönüştürür marifetlileri.

Gerçek izleyici iyi fikir, kötü fikir ayrımında her adımda yoldan çıkılacak durumları ve kaygıları öteleyebilir. Ama insanlık tarihinde birçok tecrübeler göstermiştir ki kötücül bencillik tüm iyilikler kötülüğe dönüştürür. O nedenle yola devam ederken çok tehlikeli oyunlar ekranlardan taşar ve sessiz bir ruh, sessiz bir siluet gibi kucaklar akranları. Bu ilk ve son bağlamında bir ekran ve akran kurgusudur. Kurcalandıkça her şey arada kalmışların algı yönetimi de acayip kolaylaşır.

Mutlu bir son olmayacağı biline biline, bilgeliğin sırrına ermeden kumu altına döndürme çabaları daima zorbalık ve zorlama taşır. Zalimlik ise o ekran sümbüllerine eksiksiz güven duymakla katmerleşir. Az ışık olan ve az ışık alan mekânlarda aciz, bereketsiz ve beceriksiz oluşu gizlemek üzerine canlı renkler taşır ekranlar ve akranların yüzü hiç kızarmaz.

Gecelerin ruhunun farkında olmak artıları artırdığı gibi, çok yönlü eksileri barındıracak oldubittiye gelmeleri de önlemektir aslında. Gerçi gerçeği anlamak mümessili olmayan zaptu rapta direnmektir tek başına kalınsa da. Anlaşılmak şeraiti anlakla mümkündür ve günleri gündüzlemek  iyiden iyiye zorlaştığında küçük şeylerle avunmak ve onlardan zevk almak en büyük zenginlik olarak yazar ekran alt yazılarında. Akranlar dipnotları okudukça ona buna dua ederler hala. Oysa uzak yönelişlerin hikmeti alameti zor da olsa uyanmaktır. Ekran müptelası akranları uyandırmak ise alameti farikasıdır uzağı yakın etmenin. Çünkü akara kokara bulaşmadan umut oranında mutluluk yakalanamaz her zaman.

Olup bitenleri sadece ekrandan görüp irdelemeden, anlamadan, bilmeden akranlaşmak son yıllarda acayip kolaylaştığından ve moda olduğundan tüm beşeri hisler süfli duygulara tutsak olur. Esaretin bedeli ise oldubitti ne yapalım tarzında davranmak, ekran akran bilmecelerinin yanıtını bilerek susmaktır, oyalanmaktır.

Ekran akran marifetiyle saltanat da bir yere kadar…

Hiç yorum yok: